Kehf suresini okurken Zülkarneyn’in yolculukları
takıldı aklıma… Tefsirlere müracaat ettim malumat yığını ile doluydu…
Hiçbirinde iç açıcı bilgi yoktu… Zülkarneyn’in kim olduğu, seddin nerede
bulunduğu, nerelere yolculuk ettiği, Ye’cüc ve Me’cüc’ün kimler oldukları gibi
tarihi ve efsanevi bilgiler sunuluyordu… Kıssanın bizlere sunduğu mesajlara
dikkat çekilmiyordu… Kıssanın mesajları gereksiz bilgilerle öteleniyordu…
Maalesef tefsirlerimizin büyük çoğunluğu
kıssaların mesajını okuyuculara ulaştırmak yerine malumat sunmayı
yeğlemektedir… Bu gerçek kıssaların ibretlik yönünün es geçilmesine ve israili
bilgilerin tefsirlere doldurulmasına yol açmaktadır… Okuyucu tefsirlere ve
meallere başvururken kendine ait bir yön göremediği için sıkılmakta ve okumayı
bırakmaktadır…
Elbette ki tefsirler ilmi mevzuları kaleme almalı,
farklı okuyuşlara, farklı anlamlara dikkat çekmelidir… Ancak bunu yaparken
kıssaların halka vermek istediği mesajları da ihmal etmemelidir… Değilse
Kur’an’ın hidayet vurgusu kendini tefsirlerde gösteremeyecektir…
Kur’an okuyucusu dün Kur’an’ın masallaştırılması
ile karşı karşıya iken bugün de Kur’an’ın masabaşılaştırılması ile karşı
karşıyadır…. Kur’an’ı masallaştıranların ve masabaşılaştıranların ortak
özellikleri hayattan kopuk bir kitap algısına sahip olmalarıdır… Kıssalar
hayatın içindeki vahyin ifadeleridir… Bunun için kıssaları hayat merkezli
okumalıyız… Hz. Nuh, Hz. Musa, Hz. İbrahim gibi davranmayanlar kıssaları bilgi
kaynağı görmekten öteye gidemezler…
Zülkarneyn, peygamber midir değil midir
tartışmasını yapadursun tefsirlerimiz… Benim için peygamber olup olmaması çokta
önemli değildir… Önemli olan Zülkarneyn ile bana verilmek istenen mesajlardır…
Zira Zülkarneyn’in peygamberliğini tartışan iki tarafında ellerinde güçlü
deliller vardır… Bu tartışmalı mevzuda “vallah-u a’lem” demek bana göre esas
olandır…
Zülkarneyn kıssası bizlere siyaset akademisi dersi
vermekte ve uluslararası ilişkilerimizi ne zaman ve nasıl şekillendirmemiz
gerektiği konusunda bilgiler sunmaktadır… Zülkarneyn’in etkin ve yetkin, güç ve
imkân sahibi, düşmanlarının kalbine korku salan bir hükümdar olduğu ayetlerin
kendisinden anlaşılmaktadır… Böyle bir hükümdarın öncelikli işi kendi hâkimiyet
alanına giren bölgede güvenliği tesis etmesi ve ülkesini refah içinde
yaşatmasıdır… Ki ayetlerin akışı Zülkarneyn’in hükümranlığındaki bölgenin
güvenlik ve refah içinde olduğunu anlatmaktadır…
Zira kendi ülkesini kalkındırmamış, güvenliği
sağlamamış bir hükümdarın dışa açılması kendisini zor duruma düşürecek hatta
çökertecektir… İç huzuru sağlamamış, iç bütünlüğü oturtmamış, iç adalet
dengesini kuramamış bir ulusal gücün küresel güç olmaya kalkması sadece bir
hayalden ibarettir… Büyük düşünmeli ama gerçeklerle hareket etmeliyiz… Kendi
acı gerçeklerini görmezlikten gelerek büyük oynamaya kalkanlar kendileri ile
birlikte halklarını da helake götürürler... Zülkarneyn devlet kontrolünü tam
anlamı ile eline aldıktan, halkın güvenliğini sağladıktan sonra dışa açıldı…
Zülkarneyn kıssası bağlamında “Eteynehu min külli
şeyin sebebe” (Kehf Suresi, 84) ayetinde geçen “sebep” kelimesi, meal ve
tefsirlerde bilgi, yol, yöntem anlamında kullanılmaktadır… Allah bu ayette
geçen “sebep” kelimesi ile Zülkarneyn’e hakimiyet alanına giren yerlerin
idaresinde ve karşılaşacağı her problemde, nasıl bir çözüme gitmesi gerektiği
konusunda gerekli bilgi akışını, yol ve yöntemleri gösterdiğini buyurmaktadır…
Zülkarneyn’e bu sebeplerin(bilgi akışının) nasıl
ulaştığı bilgisine sahip değiliz… Ancak düşüncem odur ki Zülkarneyn kendine
alanında uzman danışmanlar edinmişti, işi onlarla götürmekte idi… Yani işini
“sahih ve salim ortak akılla” çözmekte idi… Allah en iyisini bilir ya ayette
bahsedilen “sebeb” kelimesi bu gerçeğin bir ifadesidir… Zira vahiy de bizleri
“sahih ve salim ortak akla” yönlendirmekte ve günümüz idarecilerine mesaj
vermektedir…
Zülkarneyn, çıktığı yolculuklara rastgele çıkmamış
aksine ayetlerde belirtildiği gibi belli bir gerekçe ve bilgiye dayanarak
yolculuk etmiştir… Ayetlerde geçen “fe etbaa sebeben” ifadesi “bir duyum ve
bilgi üzerine, belli gerekçelerle” harekete geçti demektir… Zülkarneyn bu
hareketi bizlere ve yöneticilere, duyumlara göre hareket edilmemesi
gerektiğini, yerinde tespitlerin yapılmasından sonra belli kararlara ulaşılması
gerektiğini öğretmiştir…
Büyük davaları omuzlayanlar kulaktan dolma
bilgilerle değil gerçeklerin kendisine göre hareket ederler… Zülkarneyn, adil
bir yönetici olarak kendisine gelen problemlere duyarsız kalmamış aksine
problemleri yerinde tespit etmek, yerinde çözmek, yerli yerinde karar vermek
için harekete geçmiştir… Zira yönetici problemlere göz yumar, görmezlikten
gelir, problemleri ötelerse kendi işini zorlaştırmış ve problemin önünü açmış
olur…
Zülkarneyn’in ilk yolcuğu batı tarafına idi…
Batıdan gelen haksız uygulamaların önüne geçmek için harekete geçmişti… Kesin
bilgiye sahip olmamakla birlikte bu ilk yolculuk, batının zulüm tarihini gözler
önüne sermektedir… Batıya adaleti ulaştıran bilge ve adil kral muhatap olduğu
kavme ceza verme ya da iyi davranma konusunda Allah tarafından serbest
bırakıldığı halde kendisi adaletin gereği olarak zalimleri cezalandıracağını
ama asıl cezanın ahirette verileceğini, iyilik edenlerin de mükâfatlarının
verileceğini ve işlerinin kolaylaştırılacağını söylemiştir…
Zülkarneyn’in burada halka despot davranmak,
sömürmek yerine halkı hakka davet ettiğini görmekteyiz… Devlet olarak
Zülkarneyn gücünü sadece zülümleri bertaraf etmeye, halkı kalkındırmaya değil
aynı zamanda hakka davet etmeye de harcamış ve bu hak davetinde hiçbir zorlama
yoluna gitmemiştir… Bu ayetten islam devletlerinin bir görevinin de hakkı
muhtaçlarına ulaştırma olduğunu öğrenmiş olmaktayız…
Zülkarneyn bu sözleri ile muhataplarının zihnine
ahireti işlemiş ve ceza ödül dengesinin uhrevi boyutunun görmezlikten
gelinmemesi gerektiğini dile getirmiştir… Zülkarneyn bu sözleri ile aslında bir
devletin laik olamayacağını, beşeri hukukun ilahi hukuktan ayrı ele
alınamayacağını da belirtmiş olmaktadır…
Zülkarneyn’in bu ceza ve ödül dengesinde dikkat
çeken ayrıntı ise kimselere ayrıcalık tanımamış olmasıdır… Çünkü bir devlet
adamını bitiren kişilere özel müameledir… Adil bir devlet mekanizmasında herkes
hak ettiği yerde olur değilse adalet savrulur…
08. 07. 2016
DEVAMI GELECEK…