İslam daveti; samimiyet, kararlılık ve devamlılık ister… Başarıyı ise Allah’tan bekler… İslama davet yolunda Hz. Nuh bir işaret taşıdır ve bu işaret taşında şu yazılıdır: “Başarmak değil önemli olan çalışmaktır.”
Davet bilinci açısından Nuh Suresi çok önemlidir… Bu Surede: “İslama davet yolunda gece gündüz, gizli açık, aç tok, sıcak soğuk demeden; yorgunluk, yılgınlık bilmeden durmadan çalışın… Sonuca ulaşmak sizin işiniz değil, size düşen sadece hakkıyla çalışmaktır… Unutmayın ki sonuca giden yol çalışmaktan geçer… Başarınızın tevfikini Allah belirler” mesajı okunur…
Hz. Nuh 950 sene davet etti ona sadece birkaç kişi iman etti ama Hz. Yunus davet alanını terk etmesine rağmen tüm şehir halkı onun şehirden ayrılmasının ardından imana geldi… Bu da bizlere başarıdan ziyade çalışmanın esas olduğunu anlatır…
Allah, Hud Suresi 36. ayette Hz. Nuh’a gemiyi yapması hususunda emir vermeden önce; “artık iman edenlerin dışında kimse sana inanmayacak” diye vahyediyor... Bu vahiyden sonra Hz. Nuh: “Rabbim, bu topraklarda yaşam süren kâfirlerin hiç birini sağ bırakma. Eğer onları sağ bırakırsan Kullarını yoldan çıkarırlar, fıtratın dışına çıkan ve küfrü yol bilenden başkalarını da doğurmayacaklar”(Nuh Suresi 26-27)Bedduasında bulunur...
Nuh’un beddua etmesinin sebebi, 950 sene yılmak, yorulmak nedir bilmeden; gece gündüz, gizli açık davette bulunmuş bir davetçi olarak yolun sonuna geldiğini anlamış olması ve Allah’tan gelen “artık imana gelmezler” vahyi idi…
Bu beddua, bizim sahih hadis kaynaklarında Hz. Nuh’un diriliş gününde şefaat etmesinin engeli bir durum olarak zikredilmiştir… Vahye dayanan bu bedduanın, Nuh’un şefaat etmesinin önünde bir engel gibi sunulmuş olması Kur’an’ın tam anlamıyla anlaşılmamış olmasından kaynaklanmaktadır…
Söz konusu “sahihayn”(Buhari- Müslim) hadisinde diriliş günü şefaat için kapı kapı gezen günahkâr müminler, güya Âdem’den sonra Nuh’a gelirler ve ona kendisinin ilk resul olduğunu söyleyerek şefaatte bulunmasını isteyecekler. Nuh’ta; “benim bir dua hakkım vardı o dua hakkımı dünyada kavmimin aleyhinde kullandım. O yüzden ben sizlere şefaat edemem…” Mealinde sözler sarf eder…
Kur’an penceresinden baktığımızda hadiste birçok metin sıkıntısının varlığına şahit oluruz… Bu yazımızda sadece işin Hz. Nuh boyutunu irdeleyeceğiz… Hadis metninde gördüğümüz sıkıntıların bazıları şunlardır:
1)Nuh, Kur’an’a göre bu bedduayı kendiliğinden yapmamıştır. Allah’ın; “artık iman edenler dışında sana inanan olmayacak” vahyinden sonra böyle bir bedduada bulunmuştur. Bu konuda suçlu olduğunu söylemek Allah’ı suçlamakla eştir...
2)Allah, hiç kimsenin bedduasına bakarak kimsenin hayatına son vermez… Allah, “işlerini gelen dua dilekçelerine göre değil kendi katında kabul gören gerekçelere” göre yapar...
3)Nuh’un kabul edilecek bir tek duası var idi ise ve Nuh, bunun bilincinde ise neden oğlunun kurtuluşu için dua etti? Masallarda eşine rastlanan “tek dilek” anlayışını kabul etmek; “kullarıma söyle dua etsinler icabet edeyim” ayetine ters değil mi? Kullardan bir kul birçok duada bulunacak ama peygamberlerin bir tek dua hakları olacak olur şey mi bu? Kaldı ki hangi ayette bu sınırlamadan bahsedilmiştir?
4)Hz. Peygamber bedir savaşı esnasında o muharebe meydanında bulunan bir avuç müslümanı kast ederek; “ya rabbi! Eğer bu kulların helak olacak olursa bu topraklarda sana kulluk edecek bir tek kişi kalmayacak(ne olur zafer ver)” duasını daha hayatta iken yapmamış mıydı? Hz. Peygamber söz konusu dua hakkını dünyada kullanmış olmuyor mu? Hz. Peygamberin sahabeleri şehid eden kavimlere bedduaları olmamış mı? Hz. Peygamberin bu dua ve bedduaları yapılmış sayılmıyor mu?
5)Hz. Nuh’un ilk resul olduğunu o mahşerdeki insanlar nereden biliyorlardı? “Resul” kavramının anlamını hangi itikadi mezhebin görüşüne göre belirliyorlardı? Kur’ana göre “resul” ile “nebi” kavramlarının aslında bir madalyonun iki yüzü olduklarını ve farklı peygamberler için fark unsuru olarak değil aynı peygamberde farklı görev ve misyonların ifadeleri olarak kullanıldıklarını, ruh ve beden gibi ayrılmaz bir bütünlük içinde bulunduklarını bilmiyorlar mıydı?
Peygamber üslubunu yansıtmayan bu hadisin birçok problemi bir arada barındırdığı ve birilerinin eliyle hem ustaca hem de acemice uydurulduğu ehlinin malumudur… Hz peygamberimizi diğer peygamberlerden üstün gösterme amacıyla uydurulmuş bu hadisin senedinin sahih olması metninin de sahih olmasını gerektirmemektedir…
Nuh bir peygamberdi ve bu bir ömür harcadığı davetinde ne eşini ne de oğlunu yola getirememişti… Bir davetçinin felaketi olarak sayılabilecek böyle bir durum karşısında Nuh’un sabrı ve çabası kayda değer değil mi? İslam davetçilerine yüce Allah, Nuh’un hayatı ve daveti üzerinden birçok güzel dersler vermektedir...
Nuh’un ve Lut’un başarılı olmamasında eş faktörü büyük bir rol oynamıştır... Hz. Muhammed’in başarısında Hz. Hatice’nin rolü inkâr edilemez... Hz. Peygamberin getirdiği dinin üçte birinin Hz. Aişe’den geliyor olması dava yolunda eş faktörünün ne kadar önemli olduğunu göstermesi açısından önem arz eder…
Hz. Nuh ve Lut’un eşlerinin kâfir olmasını söz konusu edinen Kur’an; İslam davetçilerine: “Nuh ve Lut’un evlilik hayatlarındaki başarısızlığa düşmeyin… İş seçiminde gösterdiğiniz özeni eş seçiminde de gösterin… “Kadın erkeğin diğer yarısıdır değilse kapanmaz yarasıdır” gerçeğinden hareketle eşinizi iyi seçin…” mesajını vermektedir…
Bulunduğunuz toplumun Nuh’u olun… Tuğyan selinde sürüklenen ve sizi takmayan toplumun içinde iman gemisini, iman evini inşa edin… İnanlarla bir araya gelin, birleşin… Ve unutmayın: “Nuh’un sabrını ve kararlılığını kuşanmazsanız tuğyan selinden kurtulamazsınız… Küfrü kurutamazsınız…”
18.10.2013