Türkiye’de yaşayan ama asla oy kullanmayan
kardeşlerimizin olduğunu biliyorum… Eskiden hak veriyordum, oy vermemelerine
saygı duyuyordum, ses çıkarmıyordum ama şimdi işler değişti… Darbecilerin
yerine halkın evlatları geldi… Vesayet dönemi kapandı… Devletin kapıları halka
açıldı...
Bu değişim halkın desteği ile oldu… Ne kadar çok
destek o kadar çok güç ve hizmet demektir… “Ne değişti” konusunu
tartışmayacağım zira gözüne perde çekenlere istesem de hiçbir güzelliği
gösteremeyeceğim… Bu ülkede çok şeylerin değiştiğini her insaf sahibi
bilmektedir…
Bu oy atmayı
şirk addeden kardeşlerimizin düşleyip yapamadıklarını ve hatta
düşleyemediklerini oy attığımız insanlar yaptı…
Yakın zamana kadar kimi vakıf, dernek ve illegal
oluşumlardan oy kullanmanın küfür olduğu gerekçesi ile oy kullanmama yönünde
çağrılar duyuyordum… En son yazılı açıklama yaptıklarını gördüm… Bu
kardeşlerimiz maalesef bu bildiriyi dini duyarlılıkları gereği yayıyorlar ve bu
bildiri ile sistemle mücadele ettiklerini düşünüyorlar… Bildiriyi okuduğumda
sadece “ya esef” (yazık) diyebildim…
Düşünüyorlar doğru, ama doğru düşünmüyorlar…
Yanlış bilgilerle yatıp, yanlış düşler
görüyorlar…”Batıla sessiz durmanın, batılla mücadele verene destek çıkmamanın
zulüm olduğunu” kendilerine nasıl anlatacağım bilmiyorum… Anlatamam zira
anlamayacaklar, bilinçlerini örten cehalet perdelerini aralamayacaklar… Harici
mantıkla bir ömür yaşamaya devam edecekler…
Bu kardeşlerimiz hem devletten maaş alırlar,
okullarda öğretmen, dairelerde memur, camilerde imam olurlar, hem devletten
izin alıp dernek, vakıf kurarlar, ticaret yaparlar, işçi olurlar, vergi
verirler hem de “bu rejime oy vermek destek olmaktır ve bu zulme iştirak etmek
demektir” derler…
Eylem ve sözlerinde çelişirler ama çeliştiklerini
görmezler… Bu ayrı, o ayrı derler… Para, bilgi, eylem ve her türlü imkanları
ile sisteme entegre olmuşlar ama hala sisteme destek olduklarını görmek
istemezler… Şimdi biri çıksa “kardeşim, ya bu kâfir dediğin rejimle örgüt kurup
savaşacaksın ya da ıslah etme yoluna bakacaksın” diye çıkışacak olsa bin
dereden su getirirler, mazeretler üretirler, kendilerince oy vermeme yolu ile
rejime darbe vurduklarını söyleyecekler…
Bir gün bu kafa yapısına sahip biri ile
tartışıyordum… Neyi nasıl anlatacağımı bilemiyordum… Zira anlayışının önünde
öyle engeller sıralanmıştı ki deveye hendek atlatmak ona söz anlatmaktan daha
kolaydı… “Siz sistemi ayakta tutan müşriklersiniz” diye başladı söze… Oy
kullandığım için kâfir damgasını yemiştim ama onun cehaletine vermiştim… Yanlış
yolda olduğuna dair birçok delil sıraladım, ama adam en son sen ne dersen de,
hoca diye geçinme “Müşriğin Tekisin” dedi ve çekti gitti…
Oy kullanmayı küfür sayanlara Hz. Yusuf en iyi
örnektir… Yusuf, küfür rejimi tarafından iftiralarla hapse atılmıştı… İki
gencin rüyasını yorumlamıştı… Küfür rejiminin başındaki Kral bir rüya görmüş ve
rüyayı yorumlayan Yusuf’a kendisine yakın adam olmasını teklif etmişti… Ama
Yusuf, “ben aklanmadan zindandan çıkmam” diye karşı koyunca, kendisinin iftira
mağduru olduğu ortaya çıktı ve aklandı…
Yusuf, bu davranışı ile bizlere; “şahsiyetinizi
iftiralardan aklamak makam kapmaktan daha değerlidir” mesajını veriyordu… Öyle
bir iffete sahip ki Yusuf, iftira sonucu hapse girer ardından en üst makama
geçmesi teklif edilir ama o bunu reddeder ve şahsiyetini önemser, kişiliğine
sürülen lekeyi düşünür ve bu leke ile hiçbir makama geçmeyeceğini belirtir…
Hz. Yusuf, Krala maliyenin başına geçmek istediğini
ve buna ehil olduğunu söyledi… Küfür rejiminde görev almayı reddetmedi… Hem de
küfür rejiminin kalbi olan maliyeye talip oldu ve bu davranışı ile bizlere;
“ehil olduğunuz makamlara talip olun” mesajını iletti… Kral bu teklifi kabul
etti ve Yusuf maliyeden sorumlu bakan oldu…
Küfür rejimi aynı idi ve hiç değişmemişti… Bazı
müfessirler; Yusuf kendi kanunları ile maliyeyi yönetecekti diye söylüyorlar,
hadi bunu kabul edelim ki öyledir de… Maliyenin başına geçen bir bakanın kendi
çalışma sistemini belirlemesi ve uygulaması olması gerekendir ama sonuçta o da
bir bakan olarak merkeze bağlıdır…
Hz. Yusuf bir devlet için kalp mesabesinde olan
maliyeyi ayakta tutarak küfür rejimini desteklemiş olmuyor muydu? Yusuf neden
mi bunu yaptı? Çünkü o vezirin evinde olup bitenleri, yiyicileri, israfı,
halkın mahrumiyetini, hortumcuları gördü ve bu yönetimle kıtlık yıllarına
girecek bu devletin ayakta kalamayacağını anladı…
Mevcut yönetimle bu kıtlık sürecinde halkın telef
olacağını; mal, can, nesil ve namusun tehlikeye gireceğini gördü ve bunun için
maliyenin başına emin birinin geçmesinin tek yol olduğunu düşünerek küfür
rejiminde çalışmayı kabul etti… Yusuf, küfür rejiminde yaşayan koca bir halkın
yok oluşuna seyirci kalmak istemedi…
İslam, insan
hayatı söz konusu olduğunda kendi hükümlerini askıya alır, tabiri caizse insan
hayatının söz konusu olduğu yerde İslam kendini O an için fesheder, insan
yaşasın diye haramın üstünü çizer…
Ölüm ile burun buruna kalan insana dinin verdiği
“haram yiyeceği yiyebilme” yönündeki fetva ve Hz. Ammar için inen ayet bunun
delili değil mi? İslam insan hayatını düzenlemek ve insana haklarını teslim
etmek için gelmedi mi?
İnsanı
korumayan bir din yaşayabilir mi? Ekonomisi düzgün olmayan yoklukla boğuşan bir
millet dine yönelir mi?
Hz. Yusuf, bu işin farkında idi ve önce halkın
ekonomisini düzeltti… Allah, insanı yeryüzüne gönderdiğinde önce yeryüzünü
döşedi, bezedi, yaşama hazır hale getirdi… Sonra da dinin hükümlerini bildirdi;
“istediğin zaman istediğin yerden ye, iç ama şu ağaca dokunma” denildi… Yani
önce ortam, maişet, imkân sonra kural ve nizam… Bunu bilmeyince insan hüküm
verir atmasyondan…
Hz. Yusuf’un bu örneği ile ikna olmayanlara yine
Hz. Yusuf’tan bir örnek daha… O kardeşini yanında alıkoymak istemişti…
Kur’an’ın belirttiği gibi “ale dini’l meliki” (Kralın dinine, kanunlarına) göre
kardeşini (ki kardeşi olduğunu kimse bilmiyordu) suçsuz yere alıkoyamazdı…
Allah, bunun üzerine “biz ona bir hile öğrettik” diyor ve bu hile ile kardeşini
kralın dinine göre yanında alıkoyabiliyordu (Hırsızlık suçundan kardeşin
tutukluyordu)…
Müfessirler, Hz. Yusuf’un kardeşini alıkoymasının
Yakub’un dinine göre olduğunu söylerler (güya Kralın kanunlarına göre hırsız
geldiği memleketin kanunlarına göre yargılanırmış)… Doğrudur veya yanlıştır bu
çok önemli değil… Önemli olan Yakub’un dinine göre yargılanma kanununu kimin
koyduğudur… Bu Kanun kralın kanunu değil miydi? Bence olay anlatılandan farklı
ve yargılama Kralın dinine göre yapılıyor, kralın kanunlarına göre ceza
veriliyordu…
Bu örnekten de anlaşılıyor ki Hz. Yusuf küfür
rejiminin kanunlarını Allah’ın ona hile öğretmesi sureti ile kişilerin
maslahatı ve insan hayatı için kullanmıştı… Zira Yusuf’u kuyuya atan ve bir
rivayete göre onu bir kervana satan üvey kardeşleri, kardeşini de bu kıtlık
döneminde satabilirlerdi… Hz. Yusuf, kardeşinin hayatını garanti altına almak
istedi ve bunun için küfür rejiminin açıklarını, kanunlarını kullandı…
Bu örneği de kabul etmeyenler, Hz. Peygamberin
Mekke’de işkence gören müminleri Müslüman olmayan bir kralın yönetimi altında
yaşamaları için Habeşistan’a göndermesini, Firavun sarayında önemli bir mevki
de bulunan gizli mümini, sarayda imanlarını belli bir zamana kadar gizleyip
küfür rejimindeki üst düzey görevlerine devam eden Ashab-ı Kehf veya zor
durumda kaldığı için imanını inkâr ettiğinde hakkında ayet inen Hz. Ammar bin
Yasir’i delil olarak görmezler mi?
Bir insan hayatı söz konusu olduğunda “kalbi
imanla dolu olduğu halde küfür içeren sözleri söylemesinin kişiyi kafir
yapmayacağını” buyuran Allah’ın ayeti, tüm toplumun hayatı tehlikeye girdiğinde
Hz. Yusuf gibi küfür rejiminin kanunlarını kullanan ve Ammar gibi “Milli Görüş
gömleğimi çıkardım” diyen Erdoağan için geçerli olmaz mı?
Siz hangi akla hizmet ediyorsunuz? Siz oy
kullananları küfürle itham edip bilmeden bile olsa küfrün saflarında mücadele
ettiğinizi biliyor musunuz? Bu deliller sizi değiştirmiyor, görüşlerinizi
çürütmüyorsa tek diyeceğim akıl büyük bir nimettir…
Size biri; “sakın oy atmayın, rejime destek
çıkmayın” derse ona “benden çatıya oy yok” deyin…
09.08. 2014