Fetö, en büyük darbeyi islami camialara vurmuştur…
Artık islami camialara güven zayıflamış ve islam adına hareket eden herkese
şüpheli gözü ile bakılır olmuşur… İşid ve Fetö örgütleri maalesef ümmetin
eminlik duygusunu tahrip etmişlerdir…
İslami
camialar zedelenen güven duygusunu nasıl onaracaklar bilmiyorum ama bir an önce
bu duygunun tamir edilmesi gerekir… “Artık kime kimlere güveneceğimizi
bilmiyoruz” sözleri bana Hz. Peygamberin; “yeryüzünden ilk kalkacak olan şey
güvendir” sözünü hatırlattı…
Laik ve Kemalistler oturdukları yerde bu olay
üzerinden kendilerine rant devşirmeye kalkıyorlar… Laiklik vurguları ile
devleti Kemalist çizgiye çekmeye çalışıyorlar… Bugüne gelinceye kadar nice
darbelerin Laik ve Kemalist zihniyete sahip insanlar tarafından yapıldığını
unutuyorlar…
Bu aklı başkalarından menkul olanlar, halkı da
kendileri gibi balık hafızalı sanıyorlar… Bu millet sizi ve zulümlerinizi
unutmadı, unutmayacak… Fetö’yü, PKK’yı, İşid’i doğuran Laik ve Kemalist
zulümlerin kendisi değil mi?
Maalesef bu darbe kardeşliği pekiştirmesi, İslami
camiaları bir araya getirmesi gerekirken tam aksine İslami camialar arasında
tefrikaya ve ayrılıklara neden olmuştur… Fırsat bu fırsat diyerek sağa sola
saldıran kimi cemaat ve tarikat mensuplarının hala durumun vehametini
kavramadıklarını görüyorum…
“Şu kişiye mi devlet teslim ediliyor” diye
iftiralar atarak feryat koparanların aslında; “devleti bize teslim edin”
hezeyanı içinde olduklarını görüyorum… İslam adına hareket etmiş, din bilgisi
hurafelerden öteye gidememiş fetö hareketinin ilk ve en önemli ilkesi; “lidere
kayıtsız şartsız itaattir”…
Bu ilke gereği hareket eden iman maskesine
bürünmüş satılık beyinlerin bu ülkeye verdiği zararı 15 Temmuzda hepimiz gördük
yaşadık… Eğer bir örgüt, tarikat, cemaat veya cemiyet “ben bilmem liderim
bilir”, “ben bilmem şeyhim bilir”, “ben bilmem efendim bilir” diyorsa; eğer
şeyhinin, üstadının, efendisinin, liderinin her sözünde hikmet arıyorsa yeni
paraleller türeyecek demektir…
Paralel olmanın ilk yolu paravan bir akla sahip
olmaktır maalesef ben bilmem efendim bilir diyenlerin hepsi paravan akla
sahiplerdir… Asıl tehlike de budur…
Bunun için artık devletin, Diyanetin insanlara;
“mehdi diye bir gerçekliğin olmadığı”, “aklı kullanmanın namaz kadar farz
olduğu”, “kayıtsız şartsız itaatin yalnızca Allah’a yapılacağı”, “Allah diyen
herkesin doğru yolda olmadığı”,
“Allah’la kandıranların eksik olmayacağı”,
“liderlerin de şeyhlerin de yanlış yaptığı yapacakları”, “hatasızlığın sadece
Allah’a mahsus olduğu”, “yanlış din bilgisinin yanlış beraberlikler ve
birliktelikler getireceği”, “şeyhi olmayanın şeyhinin şeytan olmadığı”,
“Peygamberlerden sonra kimsenin Allah’la
görüşmediği- görüşemeyecekleri”, “peygamberlerin ve hassaten peygamberimizin
kimsenin özel sohbetine gelmediği”, ”Peygamber ve şehitlerin şeyh ve velilerle
görüşmelerde bulunmadıkları”, “ölü oldukları için de asla görüşmeyecekleri”,
“Veli diye ifade edilen zatların gelecekten haber
veremeyecekleri”,
“efendilerin gaybı bilmedikleri”, “peygamberlerin,
şehitlerin, velilerin hayata müdahil olmayacakları” vs. gerçeklerin halka
anlatılması hatta dayatılırcasına anlatılması gerekir…
Zira Fetö terör örgütünü doğuran, besleyen bu
bilgi ve inanışlardı… Fetö’nün tüm kitapları bunlarla dolu idi… MİT incelemeye
alacaksa bu hareketi besleyen, bu inanışlarla temellendirilen Fetö’nün
kitaplarını incelemeli ve yanlış din algısının insanları nasıl böylesine cani
hale getirdiği raporunu masaya koymalıdır… Bu ve buna benzer her tür akım ve
kitaplar yasaklanmalıdır... Unutulmamalı ki bu bilgi ve inanışlar devam ettiği
sürece nice paralel yapılanmalar da var olacaktır…
Aklını kiraya verenlerden hayır beklemediğim gibi
akılları kiralayanlardan da hayır beklemiyorum… Başkalarının şahsiyetini ezerek
şahsiyetini büyüten ve adına “nefis tezkiyesi” diyen âlim ve mürşid
müsveddelerinden de bu memlekete hayır gelmez…
Bir ülkenin aklı çalıştığı oranda ilerleme kat
eder… Eğer bir mürşid(!) binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca aklı kendi aklına
bağlamış ve “ben ne dersem o olur” havasında bir egemenlik oluşturmuşsa o ülkenin
gelişim ve ilerleme kaynaklarına el koymuş demektir…
Bir işe başladığında o işten hiç anlamayan şeyhine
danışmaya giden, çocuğu olduğunda “şeyhim isim versin” diyebilecek kadar
iradesiz insanların devlet memurluğu yaptığı bir ülke de seçimle iş başına gelenler
ne yapabilir ki…
Dürüst ve erdemli olmak gerekir… Efendisine laf
söylettirmeyenlerin 15 Temmuzda halkın canına nasıl kast ettiklerini görmedik
mi? Fetö üyesi bir hocaya “Fethullah Gülen şu konuda yanlış şeyler söylüyor “
dediğimde gözlerinin nasıl alevlendiğini ve “o demişse doğrudur” dediğini hiç
unutmam… işte tehlike tam da budur…
Bu yapılanmanın böylesine basiretsiz olmasının
sebebi aklını çalıştırmaması değil aklını kiraya vermiş olmasıdır… X şeyhine
müntesip bir sufiye; “şeyhin oğlunu öldür derse öldürür müsün?” sorusunu
sorduğumda “hem de gözümü kırpmadan” demişti… İşte felaket budur… Etrafımızda
bunlardan yüzlerce, binlerce var maalesef…
Sosyal medya artık aklını kiraya verenlerin
karalama kampanyaları ile çalkalanmaktadır… Belli bir merkezden örgütlenen kimi
aklı iptal olmuşların paylaşım sarhoşluklarını gördükçe rabbime sığınıyorum… Ve
diyorum; “be hey sosyal medya! Eline telefon alanı kameraman, eline kalem alanı
yazar, ağzı laf edenleri yorumcu, duyduğu her sözü paylaşanı haberci yaptın ya Allah
şerrinden korusun…”
Kur’an’a davet edenleri sünnet düşmanı
gösterenlerin iftirasını atanlara sorun bakalım, aklını kiraya verenler ne
oluyor? Kur’an’a çağıran hiç kimse sünneti dışlamış değildir, sünneti
dışlayanlar varsa da iyi niyetli değildir… Ancak Kur’an’ı ellerinden
düşürmeyip, efendisini ilah makamında görüp ona tastamam teslim olanları,
aklını iradesini durduranları, şeyhinin her sözünü ayet gibi okuyanları nasıl
okumalıyız…
Bunun adı insanları din adı ile uyuşturmak, yanlış
din algısı salgılayarak insanları manevi köleler haline getirmek, dini
afyonlaştırmak değil mi?
Uyarıyorum! Bu zihniyette olanların bir çoğu şimdi
devletin en üst kademelerinde görev başındalar… Ehli sünnet söylemini
kullanarak paralel yapılarını mezhepçilikle kapatmaya çalışıyorlar…
Uyarıyorum! Devlet, ikinci bir paralel yapılanma
ile karşı karşıya kalmasın diye önlemini almalıdır… Değilse bir on yıl sonra
devletin eli büyüyen kimi hücreler devleti ele geçirme yarışına girmeye
başlayacaklalardır…
Uyarıyorum! Ehil ve ahlaklı olana görev verilmeli,
din düşmanı ehil dahi olsa görevden uzak tutulmalı… Zira dini duyarlılığı
olmayan kişiler hurafe din ile uyuşturulmuş kişiler kadar zehir saçacaklardır…
“Ahlak ve ehliyet” devletin elden bırakmaması
gereken iki ana ilkedir…
05. 08. 2016