• Ana Sayfa
  • »
  • NEDEN KUR’AN’I ANLAYAMIYORUZ?

NEDEN KUR’AN’I ANLAYAMIYORUZ?

Biz neden Kur’an’ı anlamıyoruz sorusu, İslami gençliğin duyarlı Müslümanların en popüler sorusudur… Evet, gerçekten biz neden Kur’anı anlamıyoruz?

Karnı aç olan bir insan, karnını doyurmak için arayışa girmez mi? Helak olmamak için arayışını son ana kadar sürdürmez mi? Demek ki Kur’an’a aç değiliz… Kur’an’a aç olsaydık, Kur’an’ı ekmek kadar, su kadar önemli görseydik, Kur’an’sız hayatta helak oluruz diye baksaydık herhalde Kur’an’ı anlama yolunda bir yol kat etmiş olurduk… Yani biz Kur’an’a aç değiliz…

Hayatta gelecekte güzel bir yerde, güzel bir konumda olmak için meslek seçen kişi, mesleğine kendisini vermez mi? Sınavları geçmez mi? En azından birkaç yılını ya okullarda ya usta gözetimine vermez mi? Kur’an hayatımızın tek mutluluk reçetesi ise ve her meslek Kur’an’sız eksik ise neden en azından günde bir saatimizi Kur’an’a vermiyoruz? Film ve dizilere ayırdığımız zamanın, kahve ve kafe köşelerinde geçirdiğimiz zamanın, internet meydanlarında harcadığımız zamanın, gezip tozmaya ayırdığımız zamanın sadece zekâtını Kur’an’a verseydik Kur’an’ı anlama konusunda önemli bir mesafe kat etmiş olacaktık… Yani biz Kuran’ı anlamaya zaman ayırmıyoruz…


İlgi duyduğumuz şeyleri merakımızdan dolayı enine boyuna öğrenmeye çalışmıyor muyuz? Bilginin ilginin çocuğu olduğunu bilmiyor muyuz? Futbola ilgi duyan biri bütün maçları ve maç kurallarını, futbol dünyasını öğrenmiyor mu? İlgi derecesine göre bilgi ve bilinç artmıyor mu? Eğer Kur’an’a ilgi duysaydık onunla ilgilenir ve ilgilendiğimiz her şeyi öğrendiğimiz gibi Kur’an’ı da anlamış olurduk… Yani biz Kur’an’a ilgi duymuyoruz…

Her şeyin bir istekle başladığını ve tüm amellerin başlangıcının niyet olduğu için amellerin niyetlere göre değer bulduğunu bilmiyor muyuz? Niyet isteğin kendisi değil mi? İstemeyen eylemde bulunabilir mi? İstekli olduğumuz her şeyin peşinde koştuğumuz ve bir neticeye ulaşıncaya kadar çabaladığımız gerçek değil mi? Kur’an’ı anlamayı istemek Kur’an’ı anlamaya çalışmanın ilk ve önemli aşamasıdır… Yani biz Kur’an’ı anlamak istemiyoruz…

İstenilen hiçbir şeyin çabasız elde edilmediğini, insanın çaba harcadığı kadar başarıya ulaştığını bilmiyor muyuz? Para arzusunda olan birinin para kazanmak için çaba harcamaması düşünülebilir mi? Kıyamette insana çabasının karşılığının verileceğini bilmiyor muyuz? Soralım kendimize biz Kur’an’ı anlamak için ne kadar çabaladık… Yani biz Kur’an’ı anlamak için çabalamıyoruz…

İsteyen ve çaba gösteren bir insanın azminin önemli olduğunu ve her işte azmin başarmanın koşulu olduğunu bilmiyor muyuz? Azmetmek yılmamak demektir, zoru gördüğünde kaçmamak demektir… Azmetmek ne pahasına olursa olsun bu işi başaracağım demektir… Azim; kararlılıktır, devamlılıktır… Azmedenin zafere yakın olduğu inkâr edilmez bir gerçektir… O halde biz Kur’an’ı anlamak için azimli miyiz değil miyiz buna bakmalıyız… Bir ayette veya birçok ayette zorlandığımızda; “yok ya ben bunu anlamayı başaramam” demek doğru olur mu? O halde Kur’an’ı anlama seyrimizde azimli olmamız gerektiğini unutmamalıyız… Yani Kur’an’ı anlama noktasında azimli değiliz…

İnsan gerekli gördüğüne yönelir… Gereklilik ihtiyaç duymaktır… Bir eşyanın mutlak gerekliliğine inanan biri o eşyaya sahip olmak için elinden geleni yapmaz mı? Bir şeyin gerekli olduğuna inanmak için o eşyanın hayatındaki eksikliğini görmesi ve o eşyanın o eksiği gidermesi halinde hayatını daha rahat yaşayacağına inanması gerekmiyor mu? O halde Kur’an’ı anlamaktan şikâyet eden Kur’an’ın gerekliliğine inancı ne kadar ve hayatındaki Kur’an’ın eksikliğini hissetme derecesi ne kadardır? Ona bakmalı… Ne kadar gerekli olduğuna inanıyorsan o derece yönelirsin Kur’ana… Yani biz Kur’an’ı hayatımıza gerekli görmüyoruz…

Tüm bu aşamalardan sonra sevmek gelir… Kişi sevdiği eşyayı muhafaza eder… Kişi sevdiğine özenir… İşini sevmeyen kişinin işinde başarılı olması beklenemez… Onun için Kur’an’ı sevmek gerekir… Tabii ki de sevmek, zikrettiğimiz tüm bu aşamalarla birleşince verimli olur… Başarmak için sevmek şarttır… Sevgi başarının motivasyonudur… Onun için Kur’an’ı ne kadar sevdiğimize ve sevgimizin hakkını verip vermediğimize bakmalıyız… Yani biz Kur’an’ı gerçek manada sevmiyoruz, sevgimiz dilimizde…

Kişi sevdiğini özler, yokluğunda eksiklik hisseder, sevginin yokluğu ile sevilenin yokluğu farklıdır… Kişi sevinceye kadar özgürdür ama sevdikten sonra sevdiğine özgüdür, sevdiğine bağlıdır, sevginin miktarı özlemin derecesini belirler, en sevdiğini en çok özlersin… O halde bakmak gerekir biz Kur’anı ne kadar özlüyoruz… Şunu hiç unutmayalım! Sevdiğimiz kadar özlem duyarız… Yani Kur’an’a özlem duymuyoruz…

Kişi gerekli gördüğünü sevmek zorunda değildir ama sevdiğine önem vermek zorundadır… Çünkü sevginin yasasında “önem” ilk baştadır… Önem görmeyen sevgide görmez… Sevgiliye duyulan sevgi ona verilen önemle aynıdır… “Her önemli olan sevilmez ama her sevilen önemlidir” kaidesini unutmamak gerekir… Kur’an bizim için ne kadar önemlidir sorusunu sormalıyız kendimize… Yani Kur’an’ı önemsemiyoruz…

Bir eşya hakkında ya da bir meslek hakkındaki reklam, yaygın kanaat, bizim o eşya veya meslek hakkındaki bakışımızı, duruşumuzu, ilgimizi, önemimizi kısacası ilgi ve anlam dünyamızı etkiler… Kur’an hakkındaki yaygın kanaat, bizim Kur’an’ı anlamaya çalışmamızın ilk ve önemli engelidir… Çünkü tüm sıraladığımız şartlar bu kapının ardında kilitlidir… “Kur’an anlaşılmaz bir kitap, sevap için okunur, namaz için ezberlenir, ölülerin ardından hatim için tilavet edilir, sadece âlimler anlar, yanlış yorumlayan küfre girer, biz sadece kitabın yüzeyini biliriz, Kur’an ahirette şefaatçidir” gibi yaygın yanlış Kur’an anlayışları bizim Kur’an hakkındaki algı ve anlam dünyamızı köreltiş ve istek, ilgi, sevgi vs. tüm aşamaları kilitlemiştir… Kur’an’ı anlamaya çalışan önce yaygın Kur’an anlayışının dışına çıkmalıdır… Yani Kur’an’ı yaygın Kur’an anlayışına göre anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyoruz…

İşte tüm bu sebeblerden dolayı Kur’an’ı anlamıyoruz… Tüm bu sebebler bireysel engellerdir… İlmi engeller, toplumsal engeller ise başka bir çalışmanın konusudur… Kur’an’ı anlama yolunda bireysel engelleri aşma dileği ile…

Diğer Yazıları
  • PAYLAŞ
  • İzlenme : 3085

YORUMLAR (5)

One Minute nin bir tiyatro olduğunu bildiğin halde bunu gerçekmiş gibi savunuyor, AKP ye oy istiyorsun. Al sana ``One Minut`` . Bu en güzel günler. AKP, BOP projesi gereği iktidar (muktedir değil) yapılmış bir partidir. Biliyor olmalısın ki, BOP Projesi sömürünün devamı ve İsrail`i emniyete alma projesidir. AKP nin görevi, İSRAİL`i bu halka sevdirmektir. Ama inşaallah başarmayacaklardır (özellikle emperyalizmin 37 yıldır başarmadıkları gibi)...04.05.2016 11:21
Son peygamberin örneği duruken, niye Hz Yusuf`u örnek veriyorsunuz? Darunnedvenin seni kral yapalım önerisini reddeden Resulullahın örnekliğini niye gizliyorsun. Erdoğan size, Demirel`in nurculara yaptığını yapacak. Uyanıncada iş işten geçecek. Göreceksiniz...04.05.2016 11:07
``Artık Kürt halkını dışlayan, PKK’nın güçlenmesine zemin hazırlayan eski devlet yok… Kürtleri kardeş sayan, eski Türkiye döneminde gasp edilen Kürt haklarını birer birer veren, Kürt ve Türk vatandaşları arasında ayırım yapmayan bir devletimiz var…`` yuh! İnsan bunu yazarken biraz utanır be! uzayda mı yaşıyor bu ``sözüm ona müslüman`` yazar? evet , tam bir saray yağdanlığı!15.09.2015 02:38
Kendi halkının yaşadığı zulme kör bakan,sistem ağzıyla konuşan ve ayan beyan ``saray yağdanlığı`` yapan bir yazı(yazar) olamaz! Yazık... 15.09.2015 02:35
ama o bir peygamber allah onu 7 yıl civarında bırakmış o normal insan değil ki28.06.2015 19:41

YORUM EKLE

Misafir olarak yorum yapıyorsunuz. Üye Girişi yapın veya Kayıt olun.
Yasal Uyarı​ Yazarın yazıları, fikir ve düşünceleri tamamen kendi kişisel görüşüdür ve sadece kendisini bağlar. Haber ve Köşe yazılarına yapılacak yorumlarda yorum yapan kişi yasal sorumludur. Sitemiz yorumlardan yasal sorumlu değildir.