İsimleri öğreten Allah, Âdem’den isimleri ifade etmesini istemişti ve bununla bizlere şu mesajı vermişti: “Bilgiyi hayata aktaran hayat bulur, değilse hayat viran olur”… Öğrenmek için değil, kültür seviyesini yükseltmek için değil, hayat olsun diye öğrenmişti Âdem isimleri, kendisine hayat verecek, hayatını adam edecek her şeyi…
Şeytan; bilgi ile bilenmiş Âdem’i değil, bilgiyi idama mahkûm etmiş bir Âdem görmek istiyordu ve bunun için Âdem’in ilgisini bilgisinin olmadığı yerlere çekiyordu… Âdem’i ve eşini bilgisiz ilginin kurbanı ediyordu… Cennet hayatlarını bitiriyordu… Âdem’i ve eşini cehaletin ilk kurbanları yapıyordu…
Âdem’in ilk yanlışı idi cehalete kurban gitmek… Kişi bilmeyebilir, bilmediğine ilgi duyabilirdi ama asla bilmediğinin peşinden gidemezdi… İşte bu hal bize ibret oldu… Cehalet tuzağına verilen ilk bedel, cennetten yani rahat bir yaşamdan sürgün edilmek oldu…
Cehalet, anlam kaymasına uğramış bir Kur’ani bir kavramdır… Cehalet kavramı geçtiği ayetlerin hiçbirinde “bilgisizlik” olarak gelmemiştir… Bilgisizlik Kur’an’da “bi ğayri ilm” diye geçer… Cehalet, bilgisizlikten daha geniş bir kavramdır…
“Siz, gerçekten kadınları bırakıp cinsel arzularınızı erkeklerle mi tatmin ediyorsunuz? Siz gerçekten cehalette bulunan bir kavimsiniz(bildikleri doğrunun tersine gidenlersiniz) (techelün)”(Neml, 55) Cehalet kavramı, bu ayette çok açık ve net bir şekilde, “bildiğinin tersini yapma, bile isteye doğru yoldan uzaklaşma” anlamına gelmektedir… Çünkü Lut kavmi, bilmedikleri bir yanlışın içinde değil tam aksine bildikleri bir yanlışın peşinde sürüklenip gitmekteydiler…
İslam öncesi çağa “cahiliye” denilmektedir… Cahiliye döneminde “Ebu’l-Hakem” diye anılan İslam düşmanı, Hz. Muhammed’in İslam davetine şiddetle karşı çıktığı için “Ebu Cehil” lakabını almıştır… Ebu Cehil’in önceki lakabı olan “Ebu’l-Hakem” lakabı “hikmetli iş yapan, hikmet babası, bilge kişi” anlamına gelmekteydi… Bu lakap İslam sonrası dönemde “Ebu Cehil” diye anılmaya başlanan İslam düşmanının, bilgisiz ve görgüsüz olmadığını anlatmaya yetmektedir… Dolayısı ile cahiliye döneminde de "cehalet" kavramı “bilgisizliği” ifade etmek için kullanılmıyordu…
Cehalet bile isteye yanlış hareket etmek, doğrunun aksini işlemektir, bilgiyi saptırmak, yanlışa kulak vermektir… Cehalet, yanlışa kurban gitmektir… Onun için cahil bilmeyen değil bilmek istemeyendir; cahil, bilmediğini yapan değil işine geleni yapandır… Cehalet, mazeret değil bir marazdır(hastalıktır)…
Cehalet ilgi toprağında bilgi yerine yenilgi devşirmektir… Cehalet, küfür değildir ama küfrün bir şubesidir… Cehalet kavramını maalesef mealler hep “bilgisizlik”(Enam, 54) olarak çeviriyorlar ve Kur’an’ın anlatmak istediğini, yanlış anlamlandırdıkları cehalet kavramında öldürüyorlar…
Cehalet, zihnin ataleti değil imanın alt edilmesidir… Âdem’de biliyordu ağaca yaklaşmaması gerektiğini ve şeytanın kendisi için düşman kesildiğini... Ama hikmetini bilmediği yasak ağaca bile isteye yaklaşıyordu, düşman olduğunu bildiği şeytana uyuyordu… İşte cehalet bu oluyordu… Bile isteye doğruyu çiğnemenin adıdır cehalet… Âdem rabbinden kelimeler aldı, cehaletinden uzaklaştı, şeytan ise cehalet yolundan şaşmadı…
Yüksek tahsil yapmak, çok okumak, yüksek mevkilerde bulunmak, köşe yazarlığı yapmak kişiyi “cehlin(cehaletin)” elinden kurtarmaz… Bilgi ve görgü sahibi olmak, cehaletten kurtuluş anlamına gelmez… Bilgiyi doğru yerde kullanmak, doğru iş yapmak, ahlaki kurallara riayet etmek, evrensel insanlık hukukunu gözetmek kişiyi “cehlin” elinden kurtarır…
Cehlin ölçüsü bilgi değil, erdemdir… Her bilgisiz cahil değil ama her erdem yoksunu muhakkak ki cahildir… Cehalet, heva’nın bilgiye yön çizmesidir… Bilgi ve bilincin heva’ya esir düşmesidir… İlmin, heva’nın etrafında gezinmesidir… İnsanlığın yerlerde sürünmesidir...
19.10.2013