İslam, suçlulara ceza vermeden önce suçların
kökünü kazımayı, suç bataklığını kurutmayı hedef edinir… Zaten suç bataklığının
kurutulmadığı yerlerde suçluyu suçlamak başlı başına bir suçtur… İslam suçları
Allah korkusunu aşılamakla, fıtratı desteklemekle, ahireti hatırlatmakla,
doğruları göstermekle, sorumluluk alanlarını belli etmekle kurutmaya çalışır…
İslam’ın cezaları suçu durdurmaya yöneliktir… Yani
kalbi İslamlaşmamış olanları cezalar ile korkutmak ve böylece durdurmaya
çalışmaktır… Bunun için İslam’ın getirdiği cezalar suçu kurutmaya yönelik değil
durdurmaya yöneliktir… Ceza suçu kurutmaz, durdurur… Cezalar, suçluyu güçle
durdurmaktır…
Kur’an ve sünnette namaz kılmamanın maddi herhangi
bir cezası yoktur... Namaz, oruç, zekât vs gibi emirler insani erdemleri
tamamlamak; hırsızlık yapmamak haram yememek vs gibi yasaklarda insani
erdemleri korumak için şari` tarafından vazedilmişlerdir…
İslam, ferdin kendisini ilgilendiren ve başkasının
hak ve hukukuna dokunmayan suçları cezalandırmamış cezasını ahirete bırakmıştır...
Zaten namaz kılmamanın doğurduğu kişilik kaybı kişiye ceza olarak yeter... Hz.
Ebu Bekir; zekât vermeyenlerle savaşmıştır ancak zekât vermedikleri için değil
zekâtı islamın şartı olarak görmedikleri için savaşmıştır ve şunu söylemiştir:
"Namaz ile zekâtın arasını ayıranla savaşırım…"
Savaşmasının sebebi din içinde tahrifat yapılmaya
çalışılmasıydı... Zekât, İslam devletinin alacağı vergidir ve devlet zekât
vermeyenlere ictihadi olarak ceza uygulayabilir ancak namazla ilgili böyle bir
ceza söz konusu değildir ve tarihte de böyle cezalar vaki olmamıştır...
İslam, suçluyu suçlamak yerine suçluyu suçluluk
psikolojisinden kurtarmaya çalışır, suçu günahı şeytana nisbet eder, tevbe
kapısını açık bırakarak suç işleyen kişi için umut kapısını aralar, kötülükten
sonra iyilikte bulunmayı öğütleyerek kişiyi günah baskısından, şeytanın elinde
oyuncak olmasından kurtarmaya çalışır,
İslam, küçük günahların affedileceğini belirterek
suçlunun günah bataklığına saplanmasının önüne geçer, işlediği günahlardan
dolayı tükenen günahkâra Allah’ın rahmetinden ümit kesmemesi gerektiğini
öğütler, günah konusunda ısrarcı olunmamasını aşılar,
İslam, şeytanı kötülüğün merkezine yerleştirir,
rabbin rahmetini ön plana çıkarır, ahiret bilincini sürekli aşılar, hesap
gününü hesaplaşma günü olarak gösterir ve büyük günün adaletine vurgu yapar…
Suçu genellemez, suç işleyeni ya da suça teşvik edeni cezalandırır…
İslam, kötülüğün ortadan kalkması için cehennem
ile korkutur, cennete yönlendirir, iyiliğin karşılığı olarak onlarca yüzlerce
mükâfat vadinde bulunur… Suçun genele sirayet etmesi ile birlikte toplumsal
helak ile korkutur ve eski kavimlerin örneklerini sıralar… Toplumsal helakta
sadece suçluların değil suça sessiz kalanların da helak olacaklarını belirterek
adeta suça karşı toplumsal kıyamı teşvik eder…
İslam, toplumda yara açacak her suçun kesin bir
tetkikten sonra cezalandırılması gerektiğini, cezanın infazı konusunda
acınmaması gerektiğini vurgular ve suçun cezasının gizli değil halka açık bir
şekilde verilmesi gerektiğini ifade eder… Topluma sirayet edecek her bir suçun,
günahın toplum huzurunda cezalandırılması gerekir…
İslam’ın hadlerinin, yani Rabbimizin belli başlı
suçlar için belirlemiş olduğu kesin cezaların tarihsel olduğunu, bu cezaların
yerel, bölgesel ve o dönem şartları ile sınırlı olduğunu söyleyenler insanı
tanıyan Allah’ın insan tabiatına uygun cezalar getirdiğine inanmıyorlar…
Cezalar konusunda caydırıcılığı esas alıp yeni cezalar geliştiriyorlar…
Tarilselci akıl İlahi cezaları tarihe mal ederek
yeni cezalar geliştirir… Maalesef geliştirilen modern cezalar suçu kurutmaktan
ziyade suçluyu korumayı esas aldığı için suç işleme oranı azalacağı yerde
artmaktadır…
Suç oranı her geçen gün artıyorsa bilin ki ortada
ciddi bir sorun vardır… Eğer işlevde olan ceza hukukuna rağmen suçlular
gittikçe artıyorsa ceza hukukunun kendisinde sorun var demektir… Ki ilahi
ölçüye uymayan her bir kanun, her bir ceza hukuku suç bataklığının menşei
hükmündedir…
Ülkemizin örnek bir ülke olması ve daha da
gelişmesi için yeni anayasanın belirleneceği bu dönemde İslam’ın getirmiş
olduğu evrensel ilkelerin hükümet tarafından dikkate alınması gerekmektedir…
İlahi kanunlarla mutabık olmayan her hüküm iflasa ve ifsada mahkûmdur…
Anayasal Kanunlar belirlenirken ille de İslam’ın
şeriatı demeye, kimi insanlardaki şeriat korkusunu alevlendirmeye gerek yoktur…
İslam’ın emir, yasak ve hükümlerinin anayasaya sindirilmesi ve yeni bir formül
geliştirilmesi daha uygundur…
Unutmayın! İslam hâkim olmadan zillete mahkûmiyet
son bulmayacaktır…
05. 09. 2016