“KUŞ BEYİNLİ” Mİ DEDİNİZ?
Bir insanın dirayetsizliğini, akılsızlığını ifade
etmek istediğimizde hemen onu “kuş beyinli” olmakla suçlarız… Kuş beyni
hakkında hiçbir bilgimiz olmamasına rağmen, söz konusu nitelemede bulunmaktan
geri durmayız… Kuş beyninin ne olduğu ve işlevleri konusundaki cehaletimiz,
Kur’an’da övgüyle bahsedilen “kuş beyni” konusunda olumsuz fikirde bulunmamıza
temel oluşturmuştur…
Kur’an’da okuduğum kuş beyni; yerilmeyi değil
övülmeyi hak eder… Fil ordusuna saldıran “ebabil( sürü halinde gelen) kuşların
beyni ile Allah’a kulluk etmeyen Sebe’ kavmini, Hz. Süleyman’a haber veren
“hüdhüd” kuşunun beyni küçümsenebilir mi? “Tevhid’i arayan”, “zulme dur!” diyen
kuşların beyinleri övgüye değer değil mi?
İnsan beyni ile kuş beynini kıyaslayabilmem için
elimde herhangi bir kıstas bulunmamaktadır… Zaten kıyas aynı türler arasında
yapılır… Farklı türler arasında kıyasta bulunmak; araba ile uçağı, vapur ile
treni kıyaslamak kadar yanıltıcı ve yanlıştır… Kuşların beyinsiz olduklarını
iddia edenlerin fikirlerine katılacak ve konuyu tartışacakta değilim… Konuya,
Kur’an zaviyesinden yaklaşarak sadece Kuran’ın verdiği bilgilerle yetinmeye
çalışmak, gaybi alanda kesin kanıtlar bulunmadan, kesin yargılarda bulunmaktan
kaçınmak bilgi ahlakının gereğidir, bilgi sorumluluğudur…
Kur’an’ın verdiği bilgiden yola çıkarak, kuş
beynini küçümsemenin, akli yeterliliği bulunmayanları, “kuş beyinli” olmakla
nitelemenin Kur’an’a ters düştüğünü söylemeliyim… Mekke’de kulluk için kurulan
en eski ev olan Kâbe’nin, Ebreh’e saldırısına maruz kaldığında, “insan beyinli”
olan Mekke yerlilerince savunulmadığını, aksine “kuş beyinli” olan ebabil( sürü
sürü) kuşlar tarafından savunulduğunu Kur’an’dan öğrenmekteyiz…
Zulme dur diyemeyen, zulümler karşısında sinen,
haksızlığa baş eğen, halkların ve hakların kurtuluş mücadelesini vermeyen,
tevhide karşı dikilen, batılı hayat tarzı seçen, İslam’ı küçümseyen, İlahi
kanunların yönetimde olmasını istemeyen, Allah’ın rabliği ve ilahlığı alanında
ortaklar koşan “insan beyni” yerine “kuş beynini” tercih ederim… Zaten önemli
olan beynin kimde olduğu değil, kimin doğru yolda aklettiğidir… Kuran’a göre
akıl beynin işlevidir… Akletmeyen beyin yok gibidir…
Hz Süleyman bir gün kuşları teftiş eder ama
“hüdhüd” adlı kuşu görmez… Haklı bir gerekçe sürmediği müddetçe mutlaka
“hüdhüd”ü cezalandıracağını belirtir ve çok geçmeden kuş huzura gelir… Hz.
Süleyman’a bilmediği bir konuda, sebe’ hakkında haber getirdiğini belirtir.
(Neml, 20-22)
Sebe’nin bir kadın tarafından yönetildiğini,
müreffeh bir hayat sürdüklerini ancak buna rağmen Allah’a değil de “güneşe”
ibadet ettiklerini, şeytanın(şeytana hizmet eden, batılı hak diye gösteren
sapmışların) Sebe’ halkına bu işi güzel gösterdiğini,(Güneşperestlik inancını
temellendirdiklerini) bu sebeple halkın yanlış bir inanç içinde bulunduklarını
ve bu gidişle hakkı bulamayacaklarını (Neml, 23-24) söyler ve şu önemli cümleyi
ekler: “Göklerde ve yerde gizleneni açığa çıkaran; gizlediklerini ve açığa
vurduklarını bilen Allah`a secde etmeleri gerekmez mi?"
Bu son cümle, kuşun Hz. Süleyman’a suali ve
insanların, yaratana değil de yaratılana kulluk etmelerine duyduğu hayretin
ifadesiydi… Bir kuş dahi hayret etmekteydi… Her şeyi bileni bırakıp, hiçbir şey
bilmeyen bir cansıza kulluk etmenin mantıksızlığını çözmüş bir halde Hz.
Süleyman’a gelmekte ve sorunu şeytanlara, şeytanlaşanlara bağlayarak, bu
gidişin sonunun iyi olmadığını, bu yolun doğruya çıkmayacağını söylemekteydi…
Kuş beyni ile alay edenler, kuş beynini küçümseyenler tevhid ve insanlığın
geleceği konusunda söz konusu kuşun sahip olduğu hassasiyete ve gayrete sahip
olabilmişler mi? Hüdhüd, kuş beyni ile sorunu görmüş, sorunun kaynağını anlamış
ve gidişatın sonucu hakkındaki yargısını dile getirmişti… Ya sen ey Müslüman!
Çevreni böyle analiz ettin mi?
Çağdaş kimi Kur’an araştırmacıları, her ne kadar
burada söz konusu edilen “Hüdhüd”ün kuş değil, insan olduğunu söylemekte iseler
de gerçek öyle değildir… Hz. Süleyman’ın emrinde insanlar, cinler, kuşlar,
dağlar, rüzgârlar vs. canlı cansız varlıklar bulunmaktaydı… Hz. Süleyman’ın bu
hâkimiyeti kâinata hâkim olan ilahi yönetimin adeta Süleyman’ın komutasında
canlanmasıydı… Kuşların, karıncaların vs. küçük büyük hayvanların dilini
anlayan Hz. Süleyman’ın bir kuş ile olan bu diyalogunu hiçbir karineye
dayanmadan yorumlamak ve “hüdhüd”ün insan olduğunu savunmak hem vakıaya hem de
ayetlerin siyak ve sibakına terstir…
Kıssada geçen önemli bir konu ise Hz. Süleyman’ın
kuş’un verdiği bilgiye ilk etapta güvenmeyip aldığı haberi doğrulamaya
çalışmasıdır… Kuşun, ceza alma korkusundan dolayı yalan söylemiş olabileceğini
hesaba katan Hz. Süleyman, bir mektup yazar ve Sebe’ yönetimine ulaştırılması
için kuşu görevlendirir ve ne yapacaklarını uzaktan gözlemesini söyler… Ve
neticeyi bekler…
Büyük bir güç olan Hz. Süleyman, aldığı haberlere
hemen inanmamış ve kuşu da ifadesini almadan cezalandırmak istememiştir… Hz.
Süleyman, komutasında bulunan askerleri denetlemiş ve eksikleri fark ederek
denetmenin gereği olarak rapor istemiştir… Ordusu üzerinde gözetim ve denetimi
bulunan Hz. Süleyman bu davranışları ile bir yöneticinin uyanık, aktif ve
disiplinli olması gerektiğini göstermiş ve tüm dünya liderlerine örneklik
sergilemiştir…
Hz. Süleyman, Sebe’ yönetimine gönderdiği mektup
ile güneşe tapmalarını bırakıp, Allah’a kulluk etmelerini istemiştir… O bu
davranışı ile “kâinat sistemi” olan “Tevhid” sisteminin, bir “dünya nizamı”
olması gerektiğini ve gerektiğinde bunun için savaşılabileceğini göstermiştir…
Çünkü dünyanın herhangi bir yerinde bulunan tevhide muhalif düzenler kâinatın
düzenine kastederler… Şimdi zalim batı yönetimlerinin kâinatın dengesi ile
oynayıp, kevni düzeni bozmaya çalıştıkları gibi…
Kuran’da anlatıldığı yönü ile Hz. Süleyman; ulusal
bir güç değil, küresel bir güçtü… O gücünü sömürü, zulüm, haksızlık vs. için
değil, dünya nizamını, kâinat nizamına mutabık olması için kullandı… O tevhid (kevn-
dünya ve insanın düzen birliğinin ilahi çizgide birleşmesi) için çalıştı...
Ey insan! Aklını başına al… Toparlan… Hüdhüd ve
Ebabil kuşlarından dersini al…
26.04.2013