Çok değerli kardeşlerim, ülkemin güzel insanları,
Sizleri en sıcak duygularımla, sevgiyle, özlemle, hasretle selamlıyorum. Siyasi tarihimiz açısından kara lekelerden biri olarak anılacak bu seçim kampanyasında, maalesef ki sizlere, Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevinden seslenmek zorunda bırakılıyorum.
4 Kasım 2016 tarihinde, 12 milletvekili arkadaşımla birlikte, yasalar ayaklar altına alınarak cezaevine konulduk. 20 ayı aşkın süredir hukuksuz bir şekilde burada tutuluyorum. Hiçbir şekilde adil ve tarafsız bir yargı sürecimiz olmadı. Bu 20 ay boyunca, tutuklu olduğum dosyada bile sadece iki defa mahkemeye çıkarıldım. Yargılama sürecim rahatlıkla tutuksuz yapılabilecekken, siyasi baskılar nedeniyle, her aşamada tutukluluğuma devam kararı verildi. Hakkımdaki suçlamaların tamamı, sizlerin de defalarca dinlediği konuşmalarımdır; başkaca da bir suçlamayla muhatap olmadım.
Benim halen burada olmamın tek nedeni, AKP’nin benden korkuyor olmasıdır. Benim burada elimi kolumu bağlayıp, meydan meydan dolaşarak bana iftira atmayı mertlik sanıyorlar. Hakkımda tek bir mahkumiyet kararı bile yokken, beni suçlu ilan ederek hem açıkça Anayasayı ihlal ediyor, hem de kamuoyunu yanlış bilgilendirerek yönlendirmeye çalışıyorlar.
Şatafatlı ve lüks yaşamlarını, iktidarlarını kaybetmemek için açıkça yalan söylemekten, iftira atmaktan çekinmiyorlar. Ahlâkını ve vicdanını bu derece yitirmiş olanların, ülkeyi hangi yüzle yönetmeye talip olduklarını da, doğrusu anlamakta zorlanıyorum. En kısa zamanda yargı önünde aklanacağımdan kuşkunuz olmasın. Yeter ki, yargı makamları iktidarın beklentilerini değil, hukukun üstünlüğünü esas alsınlar.
Ama şunu da unutmasınlar ki, Seyit Rıza şöyle demişti: “Ben sizin hilelerinizle, yalanlarınızla baş edemedim, bu bana dert oldu. Ama ben de senin önünde diz çökmedim, bu da sana dert olsun.” Evelallah ben, sizin yalanlarınızla da baş edeceğim!
Saygıdeğer yurttaşlarım,
Bana
uygulanan bu zorbalık ve hukuksuzluk, benimle sınırlı olsaydı bunları dile
getirmeyi çok da gerekli görmezdim. Ama sizler, bu tür zorbalık ve
hukuksuzlukları her gün yaşıyor veya çevrenizde yaşandığını görüyorsunuz. Bu
zulmün mağdurusunuz zaten. Hayatınızın her anının büyük bir trajediye
dönüştüğünü görüyor ve duyuyorum. Toplumun tamamını esir almaya çalışan derin
bir umutsuzluk, korku ve karamsarlık var. Kamplaşma, kutuplaşma ve gerilim
ürkütücü boyutlara ulaştı. Komşu komşudan, kardeş kardeşten şüphelenir, korkar
hale geldi. Bunun yanı sıra işsizlik, yoksulluk, enflasyon, dövizdeki
durdurulamayan artış, yaşamı iyiden iyiye çekilmez hale getirdi. AKP yönetimi
saraylarda, köşklerde, villalarda lüks içinde gününü gün ederken, milyonlarca
yurttaşımız ekmeğe muhtaç hale getirildi. Siyasi çıkarları uğruna, içerde ve
dışarıda ölümü kutsayan savaş politikaları, evlatlarımızın canı pahasına
sürdürülüyor.
Sevgili kardeşlerim,
Elbette
demokratik rejimlerde seçimler son derece önemli karar aşamalarıdır.
Vereceğiniz oylarla yasalarımızı yapıp, ülkeyi yönetecek temsilcilerimizi
seçeceksiniz. Alacağınız karar sadece bugünü değil, yarınlarımızı,
çocuklarımızı ve torunlarımızı da yakından ilgilendiriyor olacak. 24 Haziran
seçimlerinde oldukça kritik bir kavşağa gelmiş olan ülkemizin, bundan sonra
hangi istikamete doğru yol alacağına sizler karar vereceksiniz.
Tercihinizi
AKP ve Erdoğan’dan yana kullanmanız halinde, bundan sonra ülkenin tamamının
kaderi tek bir kişinin iki dudağı arasında olacak. Yasama, yargı ve yürütme
güçlerinin çok önemli yetkileri tek bir kişide toplanmış olacak. O tek kişinin
yapacağı en küçük hatayı bile denetleyecek, kontrol edecek ya da sınırlayacak
hiçbir kurum olmayacak. 81 milyonun kaderi, tamamen bir kişinin insafına terk
edilmiş olacak.
Dünyanın
geri kalanı demokrasi yolunda ilerlerken, Türkiye çağ dışı bir yönetim
anlayışıyla yalnızlaşacak; otoriter, baskıcı, demokrasiden kopmuş bir ülkeye
dönüşecek. Cumhuriyetin artısıyla eksisiyle bütün demokratik kazanımları bir
gecede ortadan kalkmış olacak. Tek adam rejiminde karşı karşıya kaldığınız
adaletsizlikler, haksızlıklar için başvurabileceğiniz hiçbir yer kalmayacak. Ne
mahkemeler ne de diğer devlet daireleri sizin derdinize derman olmayacak. Her
şey tek adamın isteğine, keyfine, çıkarlarına göre düzenlenecek. Bir korku ve
istibdat rejiminde nefes alamaz hale gelecek, boğulur gibi hissedeceksiniz.
Bunları
tahminlerime veya öngörülerime dayanarak değil, son birkaç yılda bilfiil yaşananlara
bakarak söylüyorum. Bugünlerde yaşadıklarımız, tek adam rejiminin sadece
fragmanıdır. Filmin asıl korkunç bölümü henüz başlamadı bile. İşte 24
Haziran’da, bu korku atmosferinin başlayıp başlamayacağına, siz kendi
oylarınızla karar vereceksiniz.
Bu
kararınızın demokrasiden ve özgürlüklerden yana olacağından kuşkum yoktur.
Bunca zulme ve tehdide rağmen boyun eğmeyen dik duruşunuz, Türkiye’nin aydınlık
yarınlarının teminatıdır. Bu karanlık tablo karşısında umutsuzluğa, korkuya,
yılgınlığa düşmeye gerek yok. Sonu belirsiz, karanlık bir tünele girmeden önce
önümüzde ciddi bir fırsat var. Bu fırsatı hep birlikte doğru değerlendireceğiz
ve göreceksiniz, ülkemizi bu uçurumun kenarından çekip alacağız.
Öyle,
devletin bütün imkanlarını sınırsızca kullanarak seçim kampanyası yapan;
valisiyle, kaymakamıyla, yargısıyla, medyasıyla, bütün bürokrasiyi AKP’nin
emrinde çalıştıran, buna rağmen meydanları dolduramayan kof kabadayılığın
tehditleri cesaretinizi kırmasın. Bunların bir oyluk canları vardır. Meydanlarda
bağırıp çağırarak, insanlara hakaret edip düşmanlaştırarak halka boyun
eğdireceklerini zanneden bu siyasi karikatürlere, halkın kim olduğunu ve gücünü
göstermek hiç de zor değil.
24
Haziran’da sandığa atacağınız zarfın içine demokrasi istediğinizi gösteren 2
pusulayı, HDP ve Demirtaş oylarını koyun, gerisini bize bırakın. Seçim akşamı
sandıklar açıldığında görün bakalım, o ha bire size parmak sallayıp, damarları
çıkıncaya kadar bağıran sahte kabadayılar ne hale geliyor! Kendini dünya lideri
zanneden bu üçüncü sınıf kasaba politikacılarına güzel bir ders verme fırsatını
kaçırmayın. Bu nedenle mutlaka sandığa gidin. Oyunuzu kullanın ve sandıklara
sahip çıkın.
Özellikle
genç arkadaşlarım, bulundukları yerlerde müşahitlik için görev almalıdırlar.
Ben buradan, en çok da kadınlara ve gençlere güvenerek aday oldum. Benim
buradaki imkanlarım çok kısıtlı. Yüksek güvenlikli bir hücrede tutuluyorum. Ama
biliyorum ki, benim adıma seçim kampanyasını sizler inançla, coşkuyla
sürdürüyorsunuz. Yine biliyorum ki, aynı inançla ve coşkuyla sandıklara da
sahip çıkacaksınız.
Beni
merak etmeyin. Sizler iyi oldukça ben iyi olacağım. Sizler özgür oldukça ben
özgür olacağım. Beni değil 20 ay, 20 yıl daha hücrede tutsalar bile zulme boyun
eğmeyeceğim. Barış için, demokrasi ve özgürlükler için burada sizler adına
direnmeye devam edeceğim. Bizi hapisle, hücreyle, ölümle korkutacaklarını
zannedenler kendi gölgelerinden korkar hale geldiler. Onları kendi korkularıyla
baş başa bırakıp, bizler, el ele güneşli güzel günlere yürüyelim.
Peki,
kimiz biz? Kürt’üz-Türk’üz, kadınız-erkeğiz, Aleviyiz-Sünniyiz, ama önce
insanız. Birbirimize yoktur üstünlüğümüz. Sadece zulme karşıdır öfkemiz.
Serez’in esnaf çarşısında Şeyh Bedrettin’dir adımız. Pir Sultan’dır bir
yanımız. İşkence tezgahlarında Hallac-ı Mansur olduk. İbrahim’dik. Mazlum’duk
biz. Dar ağacına yürürken başımız dikti. Deniz’dik. Hüseyin’dik. Yusuf’tuk.
Sait’ti adımız, Dağkapı meydanında. Bolu Beyi’ne boyun eğseydik, Köroğlu’na
çıkmazdı adımız. Mahir olmazdık, cesaret timsali. Kuyuda Yusuf’tuk, Kerbela’da
Hüseyin. Sürgünde Ahmet Kaya, zındanda Yılmaz Güney’di namımız. Unutmayın ki;
Ekilir
ekin geliriz,
Ezilir
un geliriz,
Bir
gider bin geliriz,
Bizi
vurmak kurtuluş mu
diyerek
yola çıktık. Bizim farkımız budur işte. Biz tek adam değil, çok insanız. Bu
kadar çok insan, bir tek adamdan korkacak değiliz. Biz hep birlikte ülkemizin,
çocuklarımızın yarını için yürek yüreğe verip düze çıkacağız. Bizi idamla
tehdit edenlere boyun eğmeyeceğiz.
24
Haziran’da sandığa atacağınız zarfın içine korkuyu değil, geleceğe yazılmış
umut dolu mesajınızı koyun. 1 oy HDP’ye, 1 oy Demirtaş’a deyin. Karanlığa,
korkuya ve kabusa değil; aydınlığa, umuda, huzura, güvene ve barışa şans verin.
Bunu başaracağımıza inanalım ve birlikte yapalım. Unutma, senle değişir her şey.
Gelin beraber değiştirelim, hepimiz kazanalım.
Cezaevinde
yaptığım konuşmamın birinci bölümünü bitirmeden önce, TRT’yi de adaletsiz ve
haksız uygulamalarından dolayı eleştirdiğimi, bunları yapan yöneticilere
hakkımızı helal etmediğimi; bununla birlikte, TRT’nin bütün emekçilerini de
saygıyla selamladığımı ve bu adaletsizlikte onların rolünün olmadığını
belirtmek istiyorum.
Bu
duygularla sizleri bir kez daha saygıyla, sevgiyle selamlıyor, mübarek Ramazan
Bayramınızı kutluyor, hepinize mutlu, umutlu yarınlar diliyorum.