Son günlerde Cumhurbaşkanlığı sarayı tartışılıyor…
Mesele saray değil bunu herkes biliyor… Ama adamlar Müslümanlara damardan
giriyor… İsraf, lüks, vs. sözleri ile halkı halkların lideri aleyhinde
kışkırtıyor… Birde malum paralel yapı var… Son günlerde Ebu Zer’in hayatını
anlatan filmden saray ile ilgili bölümü kesip sosyal medyaya servis etmişler…
Ama Pensilvanya’daki sarayı hesaba katmamışlar… Anlaşılan deve kuşu gibi
kafalarını kuma gömmüşler…
Saray israftır, haramdır, günahtır diye damardan
girenlerin bakışını şekillendiren nedir? Kur’an mı yoksa ön yargılar mıdır?
Kur’an’da Hz. Süleyman’ın saltanatını, sarayını, sarayında yapılan sanatları
okuyoruz…
Allah
Kur’an’da “sizin için elçilerde örnekler var” diye buyuruyorsa, bir lider
olarak Erdoğan’ın Hz. Süleyman’ı örnek almasından daha doğal ne olabilir?
Hz. Süleyman sarayında ağırladığı Sebe’
kraliçesine; ihtişamını, görkemini, ulaştığı seviyeyi gösteriyorsa Erdoğan’ın
bunu yapmasında ne gibi bir yanlışlık söz konusudur? Elbette ki Erdoğan Hz.
Süleyman değildir ama onu örnek alma hakkı her zaman için vardır... Hz.
Süleyman’ın tahtından, sarayından, sarayda yapılan sanatlardan övgüyle bahseden
Kur’an bize saray konusunda net duruş sergilememiz için yeter delil değil mi?
Bu güzel örneğe rağmen yine de saray haramdır,
saray yapılmaz vs. diyenler çıkabiliyor… Nereden çıkarıyorsunuz haramlığını?
Elinizde nas mı var? Sarayın İsraf olduğunu ve israfın haram olduğunu
söyleyeceksiniz… Peki, sarayın israf olduğunun delili ne? Kime ve neye göre
israf… İsraf için elinizde ölçüt var mı?
Örneğin tek göz odada yaşayan birine göre beş göz
odada yaşamak israftan sayılır mı? Ya da düşük model bir arabaya binen birine
göre üst model arabaya binmek israf olur mu? Eski ama iş gören koltuklar
dururken koltukları değiştirmek israf mı? Yeni teknoloji ürünü cep telefonu
alıp bir alt modelini satmak israf mı? Allah aşkına israfta ölçünüz ne?
Hevanıza, ideolojik bakışınıza, maddi durumunuza, hislerinize, yanlış din
algınıza, ön yargılarınıza bakıp israf tanımı mı getireceğiz?
Ebu Zer’i örnek verip duruyorlar… Ebu Zer
zorluklar görmüş, zorluklar içinde yetişmiş biriydi… Tüm sahabeler onun gibi
davranmış değillerdi… Kendisine göre bazı özel halleri ve duruşları vardı... O
bozulmanın, inhirafın önüne geçmek için çabalıyordu… “Para adamı bozar”,
“rahatlık insanı rahattan eder” diye biliyordu ve destansı bir mücadele
sergiliyordu… Ebu Zer toplumsal kırılmalara bir karşı duruştur… Bozulmanın
panzehiridir…
Şimdi Ebu Zer diye görüş ileri sürenler!
Altınızdaki araba Avrupa model, beyaz eşyalarınız dış ülke üretimleri; cep
telefonlarınız, bilgisayarlarınız batı mamülü… Sizce Ebu Zer bugün olsa bunları
kabul eder miydi?
Muaviye
sarayına karşı direnen o erdem insanı, bu toplum toptan Muaviyeleşmiş diyerek
köşesine çekilmez miydi?
Ebu Zer derken bin düşünün… Önce Ebu Zer’i
anlayın, hayatınıza uyarlayın sonra çevrenizde olup bitene onu örnek gösterin…
Ben Ebu Zer hayranıyım… Onun gibi yaşamak
isteyenlerden biriyim… Ama isteğim ile hayat gerçekleri arasında uçurum var…
Bugün Ebu Zer’in tavrını yaşamak hayatı çıkmazlara sokmaktır… Dünün Ebu Zer’ini
bugüne taşımak, çağımıza uyarlamak gerekir… İnsanı tüketen tüketim kültürüne,
moda ile insanları soymaya, doymak bilmeyen ihtiyaç üretimine, çağdaş dünyanın
halklara dayattığı modern insan modeline karşı durmak gerekir… Ama bunu
yaparken sapla samanı, kişisel tavır ile İslam’ın genel bakışını birbirine
karıştırmamalıyız…
Özel mülkiyete karşı duran ve Habil kabil
kavgasının temel sebebi olarak özel mülkiyeti gösteren, kitaplarına çok değer
verdiğim ama tenkit edilmesi gereken yerde de tenkit etmekten geri durmadığım Ali Şeriati’nin İslam’a uyarladığı
sosyalist anlayışın gerçekle, Kur’an’la ilgisi bulunmamaktadır…
Ebu Zer’i durmadan örnek gösteren, Ali Şeriati’den
etkilenen ve sosyalist algıyı İslam’la karıştırıp halka ucube bir din anlayışı
empoze etmeye çalışan İhsan Eliaçık ve Eren Erdem gibilerinin İslami bakış açısı
ile hiçbir ilgileri bulunmamaktadır…
Bir devlet halkının derdi ile dertleniyor, halkın
sorunlarına deva oluyor, muhtaçlarını kolluyor ve aynı zamanda dünya
mazlumlarına ses oluyorsa dış dünyaya geldiği seviyeyi göstermek istemesi Hz.
Süleyman örneğinde olduğu gibi doğal karşılanmalıdır… Hiçbir ülke göstermelik
saraylarla büyümez… El hak bu doğrudur… Ama hiçbir ülke büyümeden, büyük
idealler peşinde koşmadan da ilerleyemez…
Eğer bugün sorgulanacaksa sarayın odaları,
maliyeti değil o sarayda bulunanların o makamları doldurup doldurmadıkları sorgulanmalıdır…
Erdoğan’ı
saray üzerinden yıpratmak isteyenlere destek olmamalıyız…
Saray hayatını kabul etmesek bile yapılan
güzellikleri korumak ve daha büyük atılımlar sağlamak adına ön kabullerimizi ve
yargılarımızı susturmalıyız…
Bu iktidarın düşmesini ve Müslümanların boğazını
sıkmayı bekleyen birçok kişi var… Altı kuru olanlar, derdi olmayanlar, 28 Şubat
ve öncelerinden ibret almayanlar sorumsuzca ve fütursuzca konuşabilirler… Ama
unutmayın ki yakaladığımız güzellikleri koruyamazsak bir daha asla belimiz
doğrulmaz… Yanlışı eleştirirken başka yanlışlar yapmayalım…
Son söz olarak sarayın haram olmadığını ama
kişisel tavır olarak isteyenlerin saray hayatını tasvip etmeyebileceklerini,
halkların hakkını yerine getirenlerin kurdukları saraylara da kimsenin laf
edemeyeceğini, böyle bir haklarının bulunmadığını belirtmek isterim…
07. 12. 2014