Ramazan geldi, halkın merhamet duygularını istismar etmek isteyen dilenci şebekeleri de iş başına geçti… Gerçi hiç durdukları yoktu… Ramazan dilenme şebekelerinin hasad ayıdır… En verimli mevsimleridir… Ramazan ayında topladıkları paraları on bir ay boyunca toplayamazlar… Bunun için ramazan ayında teyakkuzdalar…
Artık dilencilik, önüne gelen herkese bozuk para veren ve bununla hayır yaptığını zanneden halkımız, esnafımız sayesinde bir meslek haline geldi… Hatta örgütlendi… Bu iş için ailelere paralar teklif ediliyor, fakir, yetim, kimsesiz, yardıma muhtaç ailelerin çocuğu tabiri caizse dilencilik için kiralanıyor… Sadece bu mu? Değil… Sarhoş babaların içki paraları dahi dilencilikten karşılanıyor…
Bu iş için, özellikle yardıma muhtaç yaşlı kadınlar, dullar, kimsesiz çocuklar ve evden kovulan ya da evde istenmeyen sakat ve yaşlı aile fertleri kullanılıyor… Artık dilenme şebekeleri yaşa bakmaksızın gelen herkesi kullanıyor… Hükümet; sakatları, dulları maaşa bağlamasına, çocuk parası vermesine ve sosyal yardımlardan faydalandırmasına rağmen dilencilik yapılıyorsa bunun adına arsızlık, merhamet hırsızlığı, Allah’la aldatma denir…
Hayır kurumları, mahalle mahalle, köy köy gezip muhtaç aileleri tesbit ediyorlar ama buna rağmen dilenciliğin önüne geçilemiyor… Neden mi? Dilenciliği körükleyen, destekleyen, teşvik eden biziz de ondan… Allah rızası diyerek dilenenlere güya Allah’ı razı etmek için veriyoruz… Merak ediyorum bir evi soymaya gelen hırsıza da bile bile soyulacak evi Allah rızasını söyleyerek sorduğu için tarif edecek miyiz?
Bildiğimiz hırsızlık aleni iken dilencilik ise hafi (gizli) hırsızlığa girer… Duygu, inanç, şefkat, merhamet istismarı ile yapılan, isteğe ve aldatmaya dayalı hırsızlıktır… Ev ev gezip, soyulabilecek evleri tesbit eden dilenci şebekeleri aslında suç örgütleridir ve dolandırıcılıktan tutuklanmaları ceza almaları gerekmektedir…
Bir arkadaşımın evine gelen dilenci evde kimsenin olmadığını öğrendiğinde evi açıp 10 000 TL’lik altınlarını çalmıştı… Ne yazık ki aynı dilenci, Allah rızası adına nice kapılara gitmekte ve az- çok bir şeyler alarak geri dönmektedir… Birçok kişiden duyduğumuz birbirinden farklı daha nice olaylar var…
Artık bu işe; hükümet, valilik, kaymakamlık, emniyet ve belediyeler el atmalı ve dilenen kişiler hakkında suç duyurusunda bulunulmalıdır… Hatta dilenmenin yasaklanması ve suç sayılması için yasa çıkarılmalıdır… Bunun önüne geçmek için mutlaka her apartmana kamera takılmalı ve sokak giriş çıkışları kamera ile izlenmelidir… Değilse bu tatsız ve acımasız olaylar daha çok yaşanacak, aileler perişan olacaktır… Artık dilenenlere acımak, onları eve almak, hatta dilenci olduklarını bile bile onlara kapı açmak tedbirsizliktir ve hırsızlığa davetiyedir…
Dilenci şebekeleri her yıl kendilerine bir güzergâh belirlerler… Altlarında arabaları gittikleri şehirlerde ev kiralarlar, ev kiralayamamışlarsa çadır kurarlar ve her sabah iş başı yapıp akşama kadar dilenirler… Bir işçiden, bir emekliden, bir memurdan çok daha fazla para kazanırlar… Bunların başındakiler fabrika patronu gibi para kazanırlar, günlük kazançları bellidir… Bunun çok altına düşemezler, dolayısı ile dilenen patrondan çok para çalamaz…
Dilenenler genelde yevmiye ya da yüzdelik hesabı çalışırlar… Çoğu yüzsüz ve pişkindir… Dilenme mesleğinin de kendine göre bir yetişme ve yetiştirme tarzı vardır… Önce ikişer ikişer çıkarlar, işi öğrenince de tek başlarına işe çıkmaya başlarlar… Dilenciliğin ilk şartı istismarı öğrenmek, ikinci şartı yüzsüzleşmek, üçüncü şartı işini benimsemek, dördüncü şartı aynı şehirde çok fazla durmamak, beşinci şartı ise dilenme dönemlerini iyi belirlemek, altıncı ve en önemli şartları ise sömürme yollarını iyi bilmektir…
Özellikle mazlum Suriye halkının ülkemize iltica etmesi ile birlikte dilencilik ikiye katlandı… Suriyelilerin isim ve kimliğini kullanan yerli ve yabancı nice dilenci şebekeleri ülkemizde maalesef cirit atıyor… Kızıltepe ilçemizde Emniyetin hemen yanındaki kavşakta dilenen ve bir Tır’ın çarpması sonucu ölen Suriyeli çocuğun akibeti, hala ülkemizin değişik şehirlerinde yollarda dilenen diğer çocukları da beklemektedir…
Sıcakların kavurduğu yaz aylarında ve kışın dondurucu soğuklarında dışarıda kucağında bebeği ile dilenen kadınların ve evlilik çağına gelmiş genç kızların dilendiğini gördüğümde üzüntümle beraber öfkemde artmaktadır… Onlara sadaka verenlere, dilenmelerine ses çıkarmayan yetkililere hepsine kızıyorum…
Kızıltepe ilçesinde bir arkadaşın iş yerinde oturuyordum… Cübbeli sarıklı 25-30 yaşlarında bir adam girdi… Allah rızası için bir şeyler istedi… Konuşmasından doğulu olmadığını anladım ve nereli olduğunu sordum… “Kayseriliyim” dedi… “Peki, burada işin ne?” dedim… “Kızım hasta onun için yardım topluyorum” dedi… Kendisine yardımcı olabileceğimi ancak adresinin gerekli olduğunu Kayseri’den bazı arkadaşları kendisine yönlendireceğimi söyledim…
Adam, bir anda sert bir tepki gösterdi ve “yardım edeceksen şimdi et, değilse etme… Kapına gelenin Hızır olmadığını nereden biliyorsun?” dediğinde yalancı olduğunu, dilenciliği meslek haline getirdiğini, Doğu halkının dindarlığını kullanıp sarık cübbe giydiğini anladım, ona; “sen “Hızır” değil olsan olsan hınzır olursun” dedim ve iş yerinden kovdum…
Ramazan ayında bitkin bir halde görünen bir genç dileniyordu… “Allah rızası için yardım edin” dediğinde kızdım… “Allah adıyla dilenmeye utanmıyor musun? Allah sana sıhhat ve imkân vermişken sen neden dilenmeyi seçiyorsun? Dediğimde genç neye uğradığını şaşırdı… ”Bak açsan lokantaya götüreyim, karnını doyurayım, gençsin sıhhatin yerinde sana hiç yakışmıyor” dediğimde genç başını indirdi…
Başını indirmesi sözlerim onu etkilediğinden değildi… Benden bir şey çıkmadığı için bir an önce benden kurtulup başka kişilerden yevmiyesini çıkarmak istediği için böyle davranmıştı… Dilenmeyi meslek haline getiren bu gence inşaatların işçi aradığını, kendisine iş bulabileceğimi söylediğimde; “yok abi, ben Erzurumluyum, memleketime gideceğim.” diyerek benden uzaklaştı…
Bilinçsiz hayırhahlığımız sayesinde yeryüzüne bir meslek daha katıldı… Bence kapınıza gelen dilenciyi tanımıyor, durumunu bilmiyorsanız sakın az da olsa bir şey vermeyin… Esnaf olun başka mesleklerde olun size dilenmeye gelenlerin adresini, telefonlarını alın ve gidin durum tespiti yapın… Mahallede uzun süredir oturuyor, mahalle kaydı bulunuyor ve komşularda fakirliğini dillendiriyorlarsa 1,10 TL ile yetinmeyin, ihtiyacını giderin…
Eğer bu bizim işimiz değil, bize ağır gelir yapamayız diyorsanız o zaman, aldığınız adresleri yardım kuruluşlarına bildirin ve size geri dönmelerini isteyin… Yardımlarınızı, sadakaları yerine ulaştıran, bunun için tüm imkânlarını seferber eden güvendiğiniz hayır kurumlarına yapın… Hayır, kurumlarını güçlendirirseniz gerçek muhtaçlara yardım ulaşacaktır… Hatta iş yerinizin kapısına; “BU İŞ YERİNDE DİLENCİYE PARA VERİLMEZ” yazısını asın…
“Veren eli, alan ele üstün tutan” bir medeniyetin müntesipleri olarak ne yazık ki yanlış din anlayışımız, beraberinde yanlış yardım anlayışını getirmekte ve dilenciliği doğurmaktadır… Allah’ın Kur’an’da sıraladığı sadakaların verilebileceği sınıfların içinde dilenciler yoktur… Allah, Bakara suresinde fakir olduğu halde hayâsından ve erdeminden dolayı gelip isteyemeyenlerin kapısına gitmemizi ve onlara yardım etmemizi istemekte ve bu onuruna leke getirmeyen fakirleri övmektedir…
Duha suresinde geçen “ve emme’s- saile fele tenher, sail’i(soranı, isteyeni) azarlama” ayeti ise bildiğimiz manada ki dilenciyi değil; İslam, din, iman hakkında bilgi isteyeni azarlamamakla ilgilidir… Zira Duha Suresi, ilk inen surelerdendir ve yeni inmeye başlayan vahiy, daha tevhid mesajını yerleştirmeye çalıştığı için tali bir konu olan, dilencilere nasıl davranılacağı konusu ile ilgilenmemiştir… Surenin son ayeti de, bu isteğin dinle ilgili olduğunu anlatmaktadır… Kur’an, dilencilik konusuna, Medine döneminde Bakara suresinde düzenleme getirmiştir…
Peygamberimizin “kapıya geleni, at üstünde(arabayla) gelse dahi, boş döndürmeyin” gibi hadisleri ise; lokanta vb. yerlerin olmadığı, iş imkânlarının bulunmadığı, para transfer edecek postane vb. yerlerin olmadığı, olumsuz şartların hâkim olduğu o dönem şartlarında değerlendirmek gerekir… Bu hadisler, yolda kalmış(İbnu’s- sebil) ve gerçekten muhtaç(miskin) olanlar için bugünde geçerlidir…
İslam istismarcıları muhtaç görmez ve onlara yardım edenleri de mazur görmez… Allah’ın resulü şu anki dilencileri görseydi mutlaka onlar için önleyici tedbirler alırdı… Altını çizerek söylüyorum, dilenenlere yardım etmek sevap değil günahtır…