Eski bir dosyayı açacak değilim… Bir fetvanın sorgulamasını da yapacak değilim… Bir çelişkiye dikkat çekmektir derdim… Hoca Efendi 28 Şubat sürecinde başörtüsü için “füruat” demiş ve örtü ile okul arasında kalanlara okulu tercih etmeleri yönünde fetva vermişti… Ahirette sorgusu yapılacak bir fetvayı sorgulamak istemiyorum… Ama o fetvaya istinaden şunu sormadan edemiyorum: “Hocam, dershaneler asıl mı füruat mı?”
Hoca Efendinin cevabını merak
ediyor değilim... Çünkü dershaneler için “asıl” demeyeceğini “füruat”
diyeceğini biliyorum… Eğer Hoca Efendi düşündüğüm gibi cevap verirse bir soru
daha sormak isterim: ”Hocam, o meşhur 28 Şubat sürecinde siz başörtüsü için
“füruat”tır demiş ve “başörtüsüz” bir şekilde okunabileceğinin fetvasını
vermiştiniz... Eğer fetvanız hala değişmemişse neden bugünlerde gündemi meşgul
eden dershaneler için “füruat”tır demediniz?”
Sayın Hocam! Allahın emrettiği
örtü konusundaki cesaretinizi, dershaneler konusunda da beklemekte haksız
değiliz değil mi? Ama beklemedik, bekleyemedik… Zira siz, hemen karşı atağa
geçtiniz ve camianıza dershanelerin kapatılması konusunda “direnin” dediniz…
Öyle ki bu “füruat” olan dershaneler kapanmasın için(!), yıllardır sizlere her
imkânın kapısını sonuna kadar aralayan hükümete düşman kesildiniz...
Sayın Hocam! “Dershaneler
kapanmasın”(!) diye ne yollara başvurdu medyanız… Ne oyunlar ne karalamalar ne
iftiralar attı haber yapanlarınız… Ne saçmalıklar yazdı köle yazarlarınız…
“Dershaneler kapanmasın” diye gösterdiğiniz hamiyeti, neden “kapalı kızlarımız”
açılmasın diye göstermediniz? Neden dershanelerinize verdiğiniz önemi örtümüze
vermediniz? Neden Allahın koyduğu bir emre “füruat”tır dediniz de kendi
açtığınız okullara “asıl” gibi baktınız ve öyle tepki verdiniz…
Sayın Hocam! Biz ehli ilme saygı
duyarız, onları eleştirmekten hayâ ederiz ama ehli ilmin, ilim yolunda değil de
heva yolunda ilerlediklerini gördüğümüzde saygımızı durdurur, sevdamızı
konuştururuz… Bu sevdayı biz, sizin o ağlayarak, çağlayarak anlattığınız
sahabelerden öğrendik… Onlar bir örtü için kefenlere sarıldılar, “füruat” deyip
yerlerinde oturmadılar… Eğer bugün camianıza karşı birkaç kelam ediyorsak bilin
ki sevdamızdandır, saygımızı sevdamızın gerisinde tuttuğumuzdandır…
Sayın Hocam! “Örtü” emri “Nur Suresi’nde
geçmektedir… Örtü emrinin başka surede değil de “Nur Suresi’nde gelmesi, adeta
bizlere; “örtünün hayata bir nur olduğu” mesajını vermektedir… 28 Şubatın
kâfirleri örtünün “nur” olduğunu gördüler ve bu nuru söndürmek için “el birlik”
ettiler… Ama o dönemde siz ve cemaatiniz hayata “nur” olan örtüye “füruat”
deyip geçtiniz, İslami camiayı yalnız bıraktınız, eylemlerdeki gençlerin
kollarını kanatlarını kırdınız? Bugün de siz kendi teferruatınız olan
dershaneler konusunda kolunuzun kanadınızın kırıldığını söylüyorsunuz…
Sayın Hocam! Dün sizi dinler
arası diyalogdan dolayı yerden yere vuran “Cübbeli Ahmet” sizi bazı televizyon
ekranlarında savunmaya başlamış… “Hoca Efendi füruat konusunda yanlış anlaşıldı
o füruat derken asıl değildir demek istedi” diyerek sizi savunurken
desteklediğini de gösteriyor… Yoksa gerçekten siz füruat derken “teferruat”
demek istemediniz mi? Başınız açabilirsiniz demediniz mi? Cübbeli’nin içerden
çıktıktan sonra size muhabbet duymasını biraz garipsediğimi söylemeliyim…
Sayın Hocam! “Söz konusu ülkenin
menfaati ise gerisi teferruattır” demek yerine “söz konusu cemaatin menfaati
ise gerisi teferruattır” demeyi yeğlediniz değil mi? Dünya devlerinin küresel
menfaatlerine ters hareket eden bu iktidarı sevmeyen ve bir an önce onu
devirmek isteyen dış güçlere; “ben ona taraf değilim bakın taraf gazetesi de
şahidim” mi demek istiyorsunuz? Çünkü yeryüzünde okulunuzun olmadığı
hizmetinizin bulunmadığı ülke yok gibi… Yoksa hükümete ters düşüp dünya
güçlerine “mazlum” olduğunuzu mu göstermeye çalışıyorsunuz? Böylelikle
okullarınızı kurtarmak ve küresel batıl batı güçlerinin desteğini tarafınıza mı
çekmek istiyorsunuz?
Sayın Hocam! Kıymetli camianız;
“mevcut hükümeti darbelerden biz kurtardık ama şimdi hükümetin darbesine
uğramaktayız” diye feryat ediyor… Allah aşkına! Madem o kadar gücünüz vardı da
neden Erdoğan döneminden önce devleti bu kirlerden temizlemediniz? Elbette ki
hükümetle el ele verip birçok işler başardınız ama o tuttuğunuz eli neden şimdi
bükmeye çalışıyorsunuz? Bitti mi çıkarınız? Ergenekon denen derin yapılanmadan
kalmadı mı korkunuz? Yoksa yeni bir “Yeşil Ergenekon” oluşturma hazırlığında
mısınız? Neden ulusal ve küresel güçlerin istemediği bir mit müsteşarı için
ortalığı velveleye verdiniz? Camianıza “veyl olsun” dedirttiniz?
Sayın Hocam! Ilımlı İslam
projesinin mimarı olarak batı dünyasında alkışlanan ve adınıza açılan kürsüye
birçok paralar ödenen sizler; Ergenekon sonrasındaki başbakanın duruşundan
rahatsız mı oldunuz? İmam hatip okullarına verilen önemi, din derslerinin
çoğaltılmasını, üniversiteye geçiş sınavında dini soruların arttırılmasını,
ilahiyat fakültelerinin çoğaltılmasını, diğer İslami camiaların güçlenmesini,
kamusal alanda “füruat” olarak nitelediğiniz “başörtüsünün” serbest
bırakılmasını, diyanetin güçlendirilmesini, fetih ruhunun yeniden
canlandırılmasını, hükümetin dünya mazlumlarına taraf olmasını, ümmetçiliği ön
plana çıkarmasını, israille restleşmesini, Mısır’ı selamlamasını, Gazze’yi
sahiplenmesini, barış sürecini başlatmasını yeterli mi görmediniz yoksa
cemaatinizin istikbali için bu hükümeti tehlike mi görmektesiniz?
Sayın hocam! Herkese önerdiğiniz
o “hoşgörü”nüz neden bu hükümete karşı “hoş-körü” oldu? Neden şu ömrünüzün son
deminde ölüme ramak kaldığı halde etrafınızı saran derin kirli güçlere hala
kulak veriyorsunuz? Daha önce sağ kolunuz olan “Nurettin VEREN” nerede şimdi?
Neden aleyhinizde? Her harekete sızmak isteyen hainlerin olacağını siz benden
daha iyi bilirsiniz…
Sayın Hocam! Camianızın “Taraf Gazetesi”
ne taraf olması, 28 Şubat sürecinde sizi savunan, arkanızda duran Vakit
Gazetesine düşmanlık etmesi, “Şefkat Tepe” dizisinin son bölümlerinde; dönüşüm
yaşamış, legalleşmiş ve partileşmiş geçmişin “Hizbullah”ı olan günümüzdeki
“Mustazaflar Cemiyeti”ne hala “Hizbu’l-Vahşet” diye hitap etmeleri “bir bilinç
vahşetinden” başka olmasa gerek… “Düşmana kardeş, kardeşe leş” muamelesi yapmak
hoşgörü kültürüne yakışmasa gerektir… Görmesi gerekeni değil de istediğini
görmek isteyenlerin gözleri değil beyinleri özürlüdür değil mi?
Sayın Hocam! Camia olarak nedir
derdiniz? Nedendir hükümete kininiz? Her şeyi belli ediyor medyanız,
manşetleriniz, gündeminiz? Siz yıllardır bu Müslümanlardan uzakta yaşadınız,
bir araya gelmemek için “Vatikan”a kadar kaçtınız… “Dinler arası diyalog”a
verdiğiniz değeri “din içi diyalog”a, “Müslümanlar arası diyvermediniz?
Sayın Hocam! Dinler arası diyalog
toplantılarına kimi ve neyi temsilen gittiniz? Size dinimiz adına diyalog yapma
yetkisini kim vermişti? Dinler arası diyaloga çağrı yaptığınız o dönemlerde
ülkemiz, batının ellerinde can çekişmekte idi ve sizde batının desteğine muhtaç
bir camianın lideri idiniz… Güçsüz ile güçlünün diyalogunun olmayacağını
olamayacağını bilemediniz mi? Hadi diyelim ki öyle uygun gördünüz ve gücünüzü
güçlü olan İslam’dan aldınız… Peki, neden papanın huzuruna kabul edilmeyi
“onur” saydınız da Müslümanların birlik çağrısına “olur” diyemediniz…
Sayın Hocam! Neden cemaatinizin
yanında değilsiniz? Neden hala toprağınıza şeref vermiyorsunuz? Artık yakalanma
tutuklanma gibi bir durum da yok, alkış ve sevinç gösterisi ile
karşılanacaksınız… Hala neden bu gurbet? Yoksa camianıza; “ülkeme gelmem için
hala şartlar olgunlaşmadı, istediğim gibi bir yönetim yok” mesajını mı
veriyorsunuz? Camianızı yokluğunuzla mı terbiye ediyorsunuz?
Sayın Hocam! İlk dökülen kan
kardeş kanı idi ve kardeş olmanın önemini size anlatmaya ihtiyaç duymuyorum…
İki kardeş kavgasında üçüncüye arayı bulmak değilse zalime karşı durmak düşer
değil mi? Siz bu kardeş kavgasında tarafınızı belli ettiniz… Hükümeti zulmeden
taraf gördünüz… Mazlum kisvesine bürünmüş zalim derin güçlerinizi bilerek veya
bilmeyerek himaye ettiniz…
Sayın Hocam! Size büyük görev
düşüyor… Gün geçtikçe sorumluluğunuz büyüyor… Habil’i Kabillere yem etmeyin
değilse iki âlemde de ümmetin eli yakanızdan düşmeyecektir…
11.12.2013