14 Şubat sevgililer günüymüş... Eskiden yoktu bu günler... Bütün günlerde sevgili, sevilmeye sevindirilmeye değer... Eskiden sevgide vefa şarttı... Vefalı sevginin yeri başkaydı... Sevgi, yatağa kadar değil cennete kadardı... Seven sevdiğiyle her şartta mutlu yaşardı...
Şimdi sevgiler, sevgililer bir
başka... Vefa değil menfaat en başta... Karşılıklı kandırmaca... Aldatmaca...
Sevgiler olmuş bir bulmaca... Sevgi kavramı saptırılmakta… Gençler sevgililer
günü ile kandırılmakta… Sevgililer günü sevginin batıla alet edildiği gündür...
Belki de sevgilinin sevdiğine en aldandığı gündür... Ey Müslüman! Aldanma
batının uydurduğu bu batıl günlere...
“Sen sevdiğini doğru yola
iletemezsin lakin Allah, (istediğinde) doğruda olmak isteyeni doğru yola iletir.
Allah kimin doğru yola geleceğini çok daha iyi bilir.”(Kasas,56) ayetinde “sevgi” ve “hidayet” kavramları öne
çıkar… Yürekten sevmeyi, içten sevmeyi anlatan
“Hub” kavramı geçer bu ayette “sevginin” karşılığı olarak…
“Hub”, kalbe ekilen bir sevgi
tohumudur… Bu tohum doğru sulanmaz ve gerekli işlemlerden geçmezse “ruhu hasta
bir kişilik” üretir… Aynı Hz. Yusuf’u seven vezirin karısının sevgisinin
çığırından çıkması ve sevginin tutkuya varması gibi… Vezirin o itibar gören
karısı artık dillere düşmüştü… Çünkü sevgi tohumunu yanlış yere ekmiş ve yanlış
beslemişti… Sevginin tutkuya dönüşmesi, efendinin köle düşmesi gibi acı ve elem
vericidir…
Tutku şeytanın sevgiye karşı
silahıdır, sevginin şeytanlaşmasıdır… Sevgi ile tutku birbirine yakındır, ama
özleri farklıdır… Sevginin kaynağı insani iken tutkunun kaynağı şeytanidir…
Sevgi, insani bir yöneliş iken; tutku, cinsi bir yöneliştir… Sevgi, duygunun
dengeli yürüyüşü iken; tutku, duygunun dengesiz koşusudur… Sevgide kalp ve akıl
işlevde iken, tutkuda kalp ve akıl işlevini kaybetmiştir…
Tutku, tutmaktan gelir… Aklın,
kalbin, bilginin, bilincin tutulması demektir… Tutku, kişinin tutukluluk
halidir, esaret halidir… Sevgi, kişinin özüne dönmesi, özüne dönenin özlemesi
ve özlenmesidir… Sevgi, özüne dönenin daha da özgürleşmesi ve özgünleşmesidir…
Tutku kişiyi aşk zindanında Züleyha yapar, sevgi ise kişiyi Yusuf kılar…
Tutku ile sevgiyi ayırt
edemeyenler; tutkuyu sevgi, aşkı da sevginin doruğu zannederler… Sevginin
doruğu sevenin sevdiği ile bütünleşmesi iken, tutkunun doruğu sevenin
sevdiğinde kaybolması, yok olmasıdır… Sevgi; varlığı devam ettirmek, var
olmanın bilincinde kalmaktır… Tutku; varlığı yokluğa çevirmek, var olma
bilincini yitirmektir, kendini kaybetmektir…
Sevgi, sahibine şeref; tutku,
sahibine eseftir… Hz.Yakub’un Yusuf’a olan sevgisini diğer çocuklarının
kıskanmasına sebep olacak şekilde göstermesi sonucu baş gösteren kıskançlık
krizinin Yakub’a; “ya esef ale Yusuf’a” (ah Yusuf, yazık oldu Yusufa) sözlerini
söylettirmesi esef verici tutkunun göstergesi değil midir? Yanlış sevgi,
sevenden çok sevileni sevgiliyi yaralar…
İki sevginin kurbanı olmuştu
Yusuf… Babası Yakub’un “şefkat” kaynaklı sevgisi Yusuf’u kuyuya, vezirin eşi
(İsrailiyat dilinde Züleyha’nın)“şehvet” kaynaklı sevgisi ise Yusuf’u zindana
düşürdü… Sevginin hangi kaynaktan beslendiği önemlidir… Şefkatten kaynaklanan
sevgi masum iken, şehvetten kaynaklanan sevgi ise meftundur… Hz. Yakub’un ve
vezirin karısının Yusuf’a besledikleri sevginin yoldan çıkması onlardan çok
Yusuf’u yaralamadı mı? Çocukluğunu köle ve sılasından çok ötede geçirmesi
sonrasında da elinde büyüdüğü kadının tacizine maruz kalıp suçsuz yere zindana
atılması yanlış sevginin Yusuf’a kesilen faturası değil miydi? Bazen insan
sevginin, sevilmenin kurbanı olabiliyor… Buna en güzel örnek Hz. Yusuf oluyor…
Bu örnekler ki bizlere: “Sevgi
vardır adamı saygın kılar, sevgi vardır adamı sefil yapar.” mesajını verir… “
Şeğafehe Hubbehe” (Sevgisi aklını
başından almış) (12/30) diyorlardı
vezirin karsının; yoldan çıkan, zehir saçan, duyguları kör ve sağır bırakan
sevgisi için… Aklı baştan alan sevgi, sevgiliyi ilahlaştırır, seveni
yalnızlaştırır, seveni sevdiğinde yaşatır ve bu sevgi ancak ve sadece Allaha
yapılır, sadece o’na yapılmalıdır… Değilse o sevgiden kaçınılmalıdır, sevginin
yozlaşmaması için çalışılmalıdır…
"Eğer babalarınız,
oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabânız, kazandığınız mallar,
kesada uğramasından korktuğunuz ticaret(iniz), hoşlandığınız konutlar, size
Allah`tan, Elçisinden ve O`nun yolunda cihâd etmekten daha sevgili
geliyorsa (en sevgili olması gereken
Allahın yerine başkalarını koymanızın cezası olarak) Allâhın başınıza neler
getireceğini bekleyin, görün ve iyi bilin Allâh, doğru yoldan çıkmış kimseleri
doğruya iletmez.”(Tevbe, 24) ayeti en sevgilinin kim olması gerektiğini ve
Allaha duyulan sevginin önüne hiçbir sevginin geçmemesi gerektiğini anlatmıyor
mu?
Bir nevi sevginin kuralını
yazmaktadır bu ayet… Her şeyin bir kanununun olduğunu söyleyen Kur’an, sevginin
de kanununu yazmıştır; o da “her zaman ve her yerde, herkesten en önce ve en
önde, en büyük ve en içten bir şekilde Allah’ı sevmektir…” Çünkü sevgi,
Allah’la başladı, çünkü sevginin başı ve kaynağı Allah’tı… O sevmeseydi ve seni
severek var etmeseydi, sen sevemezdin, sevgi nedir bilemezdin… Allah’ın insanı
“alak”tan yaratması, aslında bir yönüyle insanın, “sevgi ve ilginin sonucu
olarak yaratılması” demektir…
Allah, Kur’an’da kimi sevdiğini,
kimi sevmediğini söylemektedir ve sevgisini kazanmanın adresini, “resule uymak”
olarak belirlemektedir…Ayetler, “Resule uymayanların Allah’ın sevgisinden
mahrum kalacakları” mesajını açık ve net bir şekilde vermektedir… Yukarıda
zikrettiğimiz ayet (Tevbe, 24), aslında
“sevginin ucuz olmadığını ve ucuz yollarla kazanılmayacağını” anlatır…
Ucuz sevgilerin faturası ağır
olur… Ucuz sevmek, ucuz sevilmeyi gerektirmez, Allah’ı çok sevdiğini iddia edip
ona uymamak aslında ucuz yollu sevmektir… Sevgi değerlidir, sevginin değdiği
yer yeşerir… Amellerin başı niyet ise dinamiği de sevgidir… Sevgisi olmayanın
nefreti ilerdedir… Nefreti çok olanı zillet beklemektedir… Sevgiye güç veren
sevginin doğru adreste olmasıdır, adresini şaşıran sevginin uğraşısı ise
abestir…
Kişi sevdiğini hidayete, doğruya
eriştirmek ister ve bunun için çırpınır (Kasas,56)… Bu çaba sevgilinin, seven
üzerindeki hakkı, sevginin hukukudur… Sevdiğine yanlışı gösteren, sevdiğini
yanlışa sevk eden, seven değil sömürendir… Sevgi sömürücüsüdür… “Sen sevdiğini
doğru yola iletemezsin…” (Kasas,56) ayeti, bize sevginin hukukunu ve sevmenin
ahlakını öğretmekte ve “sevgi, kuru kuruya olmaz… Seven, sevdiğinin yanlışına
göz yummaz… Sevenin sevgisi, gözlerini kör kılmaz” mesajını vermektedir…
Sevgilinin yanlışını görmeyen,
sevdiğinin yanlışına göz yuman sevmiş değil tutulmuştur, tutulmak ise;
“insanlardan kimi, Allah`tan başka eşler tutar, Allâh`ı sever gibi onları
severler. İnananlar ise en çok Allâh`ı severler.”(Âl’i-İmran, 31) ayetinde çok
güzel bir şekilde anlatılmaktadır… Bu ayet; “sevgine, sevdiğine, sevginin
adresi ve ölçüsüne dikkat et” demektedir… Ayet, mü’min için “en sevgili”
makamında bulunan Allah’ın, “sevgi kanununa” uyulması gerektiği gerçeğini
işlemektedir…
Ey sevgiye susayan, sevgiyi
arayan gençler! Sevgi oyunu ile sizi oyalıyor diziler… Sevgi yoluna kurulmuş
tüm şeytani düzenler… En atılgan ve verimli döneminizde sizleri uyutmak ve
oyalamak için sevgi masalını okuyor nefrete sevgi elbisesini giydirenler…
Emeksiz ve yüreksiz sevgiyi adres gösteriyorlar, tutkuyu aşk diye
yutturuyorlar, duygularınızla oynuyorlar…
Ey gençler! Zamanın zalimleri
sizleri sevgi silahı ile vurmaya çalışıyorlar… Sevginin seyrini
değiştiriyorlar… Kuralsız sevgiyi dayatıyorlar… Sevmek kadar güzel ve önemli
bir meziyetin masumluğuna ve ulviliğine kast ediyorlar… Sevgi, kalbi bir
gerçektir, her insanda bulunması gereken bir meziyettir... Nefretin zıddı ve
varoluş sebebidir…
Sevgi, ilahi bir vergidir, kuralı
ve kanunu bellidir… Kur’an, Rabbin kula sevgisinin göstergesidir… Sevginin
kaynağı rahmet, dili şefkat, eylemi nezaket, ürünü bereket, sonu izzettir…
Doğru adreste seyretmeyen sevginin sonu hem seven hem de sevilen için
felakettir… Kuralsız ve kontrolsüz sevginin sonu zillettir,
nedamettir(pişmanlıktır)…
Tutulmadan sevmek ve sevgi ile
tutunmak dileği ile…