Dizi ve filmler, fikirlerin canlandırılması ve canlanan fikirlerin insan zihnine dayatılmasıdır… Diziler, senaristin hayat görüşünün, fikir dünyasının ürünleridir… Onun için dizileri izlerken ne olup bittiğine değil, izleyicilere ne verilmek istendiğine bakmamız gerekmektedir… İnsan tasavvuru, en çok dizilerden etkilenir… Çünkü diziler, hem “görselliği” hem de “hikâyeciliği” kullanır… Bundan dolayı izleyiciler farkında olmadan izlediği karakterlerin ve duyduğu kelimelerin etkisinde kalır…
“Şefkat Tepe” isimli diziyi izliyor musunuz? Bilmiyorum… Ben bu diziyi, cemaat ve iktidar savaşının başladığı bu olumsuz süreçte takip etmeye başladım… Bu diziden cemaatin ne çevirdiğini, ne çevirmeye çalıştığını, olaylara nasıl yaklaştığını ve olan biteni halka nasıl aktardığını öğrenebilirsiniz… Senarist; güncel siyasi konu ve söylemleri, dizide usta bir şekilde işlemekte ve bazı konularda yanlış yönlendirmelerde bulunmaktadır…
Dizi, dershanelerin bahane olarak öne sürüldüğü cemaat- hükümet kavgasının ilk günlerinde seyir değiştirdi… Dizinin 126. bölümünde başlayan bu farklı seyir, güncel konuların akışına göre değişiklik göstermektedir… Dizinin 126. bölümü önceki bölümlerden farklı bir girişle izleyicilerin karşısına çıkmıştır… Dizinin bu bölümünün girişine, dış güçlerin ve yerli işbirlikçilerinin düzmece konuşmaları yerleştirilmiş ve dizinin her bölümü bu düzmece toplantı konuşmaları ile başlatılmıştır…
Dizinin 126. bölümü dershanelerin kapatılması meselesi ile başlamaktadır… Dizide; dershanelerin “dış güçlerin talimatı” ile kapatılmaya çalışıldığı işlenmiştir… Bu dizinin senaristine göre, dershanelerin kapatılması konusunun gündeme getirilmesinin ana sebebi; “Suriye’de oluşmakta olan Kürt devleti ve Şii ittifakının haber konusu olmaması ve işlerin gizli bir şekilde yürütülebilmesi” imiş… Yani “dershanelerin kapatılması dış güçlerin ana amaçlarını gerçekleştirebilmeleri için bir gündem saptırmasından başka değilmiş”…
Dizinin 126. bölümünün girişinde işlenen konular, İzleyicilerde AKP hükümetinin “dış güçlerin piyonu” olduğu kanısını uyandırmakta ve cemaatin “küresel güçlerin hedef tahtasına” konulduğunu anlatmaktadır… Dizide ayrıca “cemaatin kolay bir lokma olmadığı, en zor zamanlarda bile ayakta kaldığı” fikri işlenmekte ve adeta hükümete; “bize gücünüz yetmez” mesajı verilmektedir…
En son yayınlanan 134. bölümün girişindeki düzmece toplantı konuşmaları, dizinin nasıl güncel ve politik bir dile sahip olduğunu göstermektedir… Cemaat- hükümet kavgasının tüm ayrıntılarını bu dizide görebilirsiniz… Öyle ki Başbakanın; ”bir taşla kuş katliamı yapılmak istendi” sözü dış güçlerin sözü olarak nakledilmektedir… Gülen’in dizi medyası, izleyicileri saptırmaya ve aldatmaya devam etmektedir…
İzlediğim tüm bölümlerde her türlü dış oyun “İran” üzerine yıkılmaktadır… Dizi boyunca Mut’a nikâhı sık sık işlenmekte ve PKK –İran işbirliği vurgulanarak mezhebi kışkırtıcılık yapılmaktadır… Fethullahçı yapılanma, aslında bununla kendisinin dış güçlerle olan işbirliğinin üzerini örtmeye çalışmaktadır…
Dizide; cemaatin tasfiyesi ile birlikte meydanın “Hizbullah’a” ve “PKK”ya kalacağını dile getirilmektedir… Emniyette yaşanan tasfiyelerin dış güçlerin eliyle yapıldığı anlatılmakta ve dış güçler için güvenlik sorununun kalmadığı belirtilmektedir… Dizinin bu bölümünde izleyicilere adeta “camiamıza bağlı polisler gitti, güvenliğiniz tehlikeye girdi” mesajı verilmek istenmektedir…
17 Aralık sonrasında bizzat Başbakan başta olmak üzere birçok devlet erkânı, devletin içinde “Paralel Devlet” yapılanmasının olduğunu ifade ettiler… Medyada sık sık duyduğumuz “Paralel Devlet” yapılanmasının “Fethullah Gülen camiasını” anlattığını bilmeyen kalmadı… “Fethullahçı yapılanma”, medyada yer bulan bu isimlendirmeden rahatsız olmuş ve bu dizi(134. Bölüm) vasıtası ile izleyicilerine “Paralel Yapılanmanın” aslında PKK yapılanmasını ifade ettiğini anlatmaya çalışmıştır…
Dizide, Fethullahçı yapılanma ile ilgili kullanılan “Paralel Devlet” söylemi, filmin içindeki PKK karakterlerini temsil edenlerin dilinde kendi(PKK) yapılanmalarıymış gibi söyletilmekte ve “Paralel Devlet” ifadesi PKK’ya yıkılmaktadır… Böylelikle haberlerde paralel devlet telaffuzunu duyan izleyicilerin aklına ilk olarak “Fethullahçı yapılanma” değil “PKK yapılanması” gelmiş olacaktır…
Dizide, yine aynı şekilde şantaj ve kaset olayları da PKK’nın bir oyunu ve hilesi olarak gösterilmektedir… Böylelikle izleyiciler, kaset ve şantaj kelimelerini duyduklarında ilk olarak “Cemaati” değil “PKK yapılanmasını” hatırlayacaklardır… “Cemaat” kendi yaptığı işi başkalarına yıkmak ve kendi için kullanılan ifadeleri başkalarına kullanılmış gibi göstermek sureti ile izleyicilerin algısı ile oynamakta ve kendini aklamaya çalışmaktadır…
Fethullahçı yapılanmayı anlatan “Paralel Devlet” ve “Kaset, Şantaj” gibi iki önemli konu, artık bu dizi sayesinde izleyicilere Fethullahçı yapılanmayı değil PKK yapılanmasını hatırlatacaktır… Barış sürecinin yaşandığı bu atmosferde böyle bir konunun PKK’ya yıkılmış olması barış sürecinin baltalanmasından başka değildir… Dağda biten savaşın PKK’nın bittiği anlamına gelmediğini tam aksine PKK’nın artık devletin içinde yaşandığını ve devletin farklı kademelerindeki birçok memurun PKK ile işbirliği içinde olduklarını anlatmaya çalışan bu dizi, devlet memurlarını zan altında bırakmaktadır… Kanaatimce dizi bu yönüyle suç işlemekte ve ceza almayı hak etmektedir…
“Koruculuk sisteminin” kalkmaması yönünde propaganda yapan bu dizi “koruculuk sisteminin” kaldırılmasını PKK’ya yol vermek ve PKK’yı güçlendirmek olarak göstermektedir… 28 Şubat sürecinde devreye sokulan ve bölge halkına birçok olumsuzluklar yaşatan “koruculuk sisteminin” hala sürmesini isteyen bu dizinin, barış sürecinde koruculuk sisteminin kaldırılmamasına destek vermesi düşündürücüdür...
Fethullahçı yapılanma, kendilerine “örgüt” denmesine karşı çıkmakta ve “örgüt” kelimesinin kendilerine gönül veren birçok masum insanı yaraladığını belirterek bu yaşananların bir hak ihlali olduğunu ifade etmektedir… Lakin aynı yapılanma, söz konusu dizide, eski adı “Hizbullah” olan “Mustazaflar Cemiyeti” hakkında “Hizbu’l Vahşet” söylemini kullanmaktan geri durmamaktadır… “Hüda-Par” ismi partileşen “Mustazaflar Cemiyetinin” binlerce mensubunu “Hizbu’l Vahşet” olarak nitelemek ahlak vahşetinin kendisi değil midir?
Dostluğun olduğu gibi düşmanlığın da bir ahlakı vardır ve olmalıdır… Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapmaman üstün kişiliğinin ve erdeminin göstergesidir… Sana atılı bir suç ya da bir iftirayı sırf kendini aklamak için düşmanına atman, düşmanını bu yolla karalamaya çalışman ahlaksızlıktır, erdemden yoksun olmaktır…
Kime olursa olsun, sevgimizin de kinimizin de bir sınırı olmalıdır… Sınırsız kin ve sevgi sahibine fayda yerine daima zarar verir… Ahlakın savaştan önce geldiği unutulmamalıdır… Ahlaksız kazanılan savaş aslında kaybedilmiştir… Cemaat ahlakı, fert ahlakında önce gelir… Ahlaki kazanımları olmayan cemaatler, kendilerini tüketirler… Zafere giden yol ahlaktan geçer…
Kur’an ahlakına sahip olmak dileği ile…
14.01.2014