Deprem üstüne depremlerin yaşanacağını, yeryüzünün beşik gibi sallanacağını, yeryüzünün sallanması ile iç hazinelerin dışa taşacağını ama kimsenin bunlara dönüp bakmayacağını, “neler oluyor böyle” korkak ve ürkek seslerle çığlık çığlığa bağrışıldığını, dev makinelerle bir parçasını koparmaya çalıştığımız koca dağların kum taneleri gibi etrafa saçıldığını, yeryüzünün sütunları olan sarsılmaz dağların yerle bir olacağını, o anın dehşetinden gözlerin çaresiz bir korku içinde dona kaldığını düşünün ve bu anın biraz sonra olacağını hayal edin…
Düşün; şimşekler çakıyor, yıldırımlar düşüyor, ortalık kararıyor, güneş sönüyor, ay param parça oluyor… Peygamberimiz, o gün hayatta müminler olmaz diyor… Adeta kâinat insana isyan ediyor… İnsanın küfrüne, nankörlüğüne, doymazlığına kin kusuyor… Feryatlar yankılanıyor… Artık mal, makam fayda vermiyor… Adım adım sona yaklaşılıyor… Anlıyorsun ki ölüm geliyor… Kıyamet kopuyor… Hayat sana elveda diyor…
Hazır mısın? Koptu kıyamet… Bak! Oldu bitti o büyük dehşet… Ve sen artık ilahi huzurdasın… Altına gömüldüğün toprağın üstüne çıkmaktasın… Bambaşka bir âleme ayak basmaktasın… Doğduğun günden farklı bir konumdasın… Masum gitmiştin yeryüzüne, şimdi ise mutlu veya mahzun… İlk doğumunda çok şanslı idin bu ise son doğumun… Burası dünyadan sonraki alan, ahiret denen son dünyan…
Bu dirilişin ilk durağı hesap meydanı… Etrafında insan yığını… Beklemektesin yaptıklarının karşılığını… Sınav sonucunu ekranlar karşısında bekleyen insanlar gibi… Biraz sonra çığlık atacak birileri… Kimileri sevinçten, kimileri de üzüntüden… Pişmanlık üstüne pişmanlık yaşanacak… Keşkeler havada uçuşacak… Telafisi olmayan hataların cezası yaşanacak…
Ey İnsan! Bütün sermayen önceden gönderdiğin iyiliklerin… Gerisi dünya denen oyun yerinin… Artık nefesler alınmakta derin derin… Herkes yaptığını görecek… Öyle bir hesap ki, hiçbir iyilik ve kötülük göz ardı edilmeyecek… Hesap tüm ayrıntıları ile görülecek… İyiler sevinecek, kötüler üzülecek…
Hesabı sorulacak ölen tüm masum yavruların, dökülen tüm masum kanlarının… Tüm hareketlerin kayıt altında imiş… İlahi kameralar her şeyi kaydetmiş… Eyvah… Eyvah… Unuttuklarını bile hatırlatıyor bu kitap… Sağ eller uzanıyor kitaba sevinç çığlıkları içinde… Sol eller uzanıyor kitaba pişmanlık ve özür ağlayışları içinde…
Haydi, alın şu zalimleri cehenneme yuvarlayın, en suçluları en büyük azaba uğurlayın, münafık kâfirleri cehennemin en dibinde ağırlayın, ateş sönmesin, yiyecekleri diken olsun, içecekleri kaynar su ve irin yanlarında bulunsun…
Ey kâfirler! Cehenneme çevirdiğiniz hayatın, cehennem olarak çekin cezasını… Yalanladığınız ve gerçekliğine inanmadığınız bu günün, yaşayın çekilmez acılarını… Çıkış yok size artık, azapta hafiflemez... Azaptan başka muamele edilmez…
Ölüm de yok burada, ölemezsiniz… Sürekli ve hafifletilmeyecek bir azap göreceksiniz… Dökülse deriniz, yeniden deri giydirileceksiniz… Cehennemin sütunlarına bağlısınız, kaçamazsınız… Çünkü dünyada kötülüklere bağlıydınız, küfür ve zulme bağımlıydınız… İnsan hayatı üzerinden kazanç sağlamaktaydınız, iyilik edenleri sefih yani keriz sanmaktaydınız…
Bakın şimdi cennete… O küçümsedikleriniz, keriz, sefih dedikleriniz, değer vermedikleriniz, adam yerine koymadıklarınız, kendileri ile aynı ortamda bulunmaktan utandıklarınız, kimlik ve kişiliklerini yok saydıklarınız işte hepsi cennette mutlu hayat içinde, rabbin verdikleri nimetlerle sevinmekte dünyada tatmadıkları, ahirete bıraktıkları mutluluğun içinde, sevdikleriyle, peygamberlerle…
Size azap edenler, onlara hizmet edenler var… Sizin istekler geri çevrilir, onların isteklerine icab edilir, size irin ve kaynar sular içirilir, onlar her türlü güzel içecekler takdim edilir… Sizin yastığınız, yorganınız, yatağınız ateş, onların ise rahat yataklar, güzel odalar, yeşillik ve sular içinde bahçeler, güzel ve nazik eşler…
“Ey cennetlikler! Yaptıklarınızın karşılığı olarak artık sevinin, dünyada yoruldunuz artık dinlenin, rabbinizi bir ömür dinlediniz artık dileyin, ne isterseniz sizin…”
22.10.2013