Sağlam bir kişiliğin yolu, sahih imandan; sahih
imanın yolu da doğru Allah tasavvurundan geçer… Dolayısı ile sağlam bir
kişilik, doğru bir ilah tasavvuru olmadan inşa edilemez… Her kişi, inandığı
ilaha göre şekil alır… Nasıl bir ilaha inanıyorsanız, öyle bir kişiliğe sahip
olursunuz…
Davranışlarınızda yanlışlar varsa, bilin ki ilah
tasavvurunuzun bir yerindeki yanlışlardan kaynaklanmaktadır… Onun için doğru
Allah tasavvuruna sahip olmak gerekir… Zira Allah’ı yanlış tanıyanların
imanlarında şirk biter, türlü türlü ilahlar türer… Kur’an’da geçen;
“lehu’l-esmau’l-hüsna” ifadesi, kişide doğru Allah tasavvurunun inşası için
zikredilmiştir…
Doğru Allah tasavvuru, imanı inşa eder… İmanını
Kur’an’la inşa etmeyenlerin “iman intiharı” yaşayacakları bir gerçektir… İman
intiharının getirisi ise kişiliksizliktir… Her bir intiharın altında, iman
intiharının yattığı bilinmelidir… Sahih iman, bozuk kişiliği; bozuk kişilikte
sahih imanı bitirir… İman ve kişilik birbirini bütünlemelidir…
Doğru Allah tasavvurunun inşa ettiği bir imanın
inşa ettiği kişilik,, zerdede(para, mal, makam, refah vs) zorda da aynıdır,
aynı olmalıdır… Ne saraylar ne de zindanlar; bu kişiliği değiştiremez, imanın
duruşunu bozamaz… Zorun gücüne, egemenliğine teslimiyet göstermeyenler, zerin
gücüne, egemenliğine de teslimiyet göstermeyeceklerdir… Zerde yamulan bir
kişiliği gördüğünüzde bilin ki zor görmemiştir…
Ebu Zer’i “zere(para, mal, makam, refah vs)” karşı
sağlam kılan, Mekke’nin zoru ve bu zor karşısında imanını ruhuna dokumuş
olmasıydı… İmanın inşa yolculuğunda; Mekke “zoru”, Medine “zeri” temsil eder…
Eğer Mekke Medine’ye temel olmasaydı, zaferden zafere koşulabilir miydi? Mekke
döneminde yaşanan zorluklar, Medine dönemi ve sonrasında imanların kaymaması,
kişiliğin sarsılmaması içindi…
Zor; imanın, kişiliğin akışını, zer; imanın,
kişiliğin bakışını hedef alır… Zorda kazanılmayan imanlar, zerin pazarlık
konusu olurlar… Zor ve zer imanın darlık ve varlık imtihanlardır… İman,
zorluklar bahçesinde ekilir, hayatta salih ameller bitirir… Unutmayın! Ameli
Salih olmayanın imanı sahih, kişiliği sağlam değildir… İman, kişilik
mühendisidir… Yanlış ekilen iman doğru bir kişilik üretmeyecektir… Münafıklar
buna en güzel örnektir…
Hz. Yusuf için; “zindandan kurtulmak için acele
etti ve Allah’tan dilemesi gereken dileği kraldan dilediği için yıllarca
zindanda kaldı” derler… Değil aslında… Yusuf’un imanı, zindandan kurtulmak için
Allahı unutturmaz, unutturamaz… Zindan mı, zina mı? Dediklerinde: “Allah’ım
beni davet ettikleri şeyden(zinadan) zindan daha iyidir” diyen bir imana
sahipti Yusuf… Kadını gördüğünde rabbini unutanlardan, zoru gördüğünde imanını
bırakanlardan değildi…
Maalesef zinaya zindanı tercih edebilecek kadar
sahih bir iman ve sağlam bir kişiliğe sahip Hz. Yusuf için, hem müfessirler hem
de vaizler, aslı astarı olmayan “Allah’tan istemesi gereken şeyi başkasından
istedi diye cezalandırıldı, uzun süre zindanda kaldı” sözünü söylüyorlar…
Doğru Allah tasavvuru, doğru bir hayat çizgisinin
ilk şartıdır… Çünkü Allah’ı hakkıyla tanıyamamış bir iman hakkıyla “la ilahe”
diyemez… Unutmayalım Yusuf’u babasından, vatanından, sevdiklerinden,
özgürlüğünden kopardılar ama asla imanından koparamadılar… Çünkü iman onun
kişiliğini işlemişti… Yusuf, imanı ile kişiliğini inşa etmişti… Adeta imanın
kişiliğe dönüşmüş haliydi…
“Allah’ı ciddiye almak” sağlam bir kişiliğe sahip
olmanın tek yoludur… Allah’ı ciddiye almayanlar, kişiliklerindeki ve
imanlarındaki ciddiyeti kaybederler… Allah, Kur’an’da ciddiye alınmayı ister…
Kur’an ayetlerinin tümü zihinlere; “Allah’ı ciddiye alın” mesajını nakşeder…
Geçmiş kavimleri helake götüren sebep; Allah’ı ciddiye almamaktı… Allahı
ciddiye almamak ciddi bir sorundur ve kişiliğin sonudur…
“Aldatıcılar sizleri Allah’la aldatmasın” ayeti
aslında “Allah’ı hafife almayın, Allah’ı ciddiye alın” demektir… Hiç Allah,
boşa konuşur mu? Hiç Allah boşuna uyarır mı? Bugün inananların en büyük sorunu,
“Allah’ı ciddiye almamalarıdır”… Sorunlarımız, Allah’ı ciddiye aldığımızda
bitecektir… Kur’anı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık öğüt alan yok mudur?”
Ayeti, “ilahi sözü ciddiye alan yok mudur?” Demektir…
Sor kendine kardeşim! “Ben Allah’ı ne kadar
ciddiye alıyorum?” Cevabında ciddi ol… İşini, eşini, aşını ciddiye aldığın
kadar rabbini ciddiye aldın mı? Mide boşluğunu doldurmayı düşündüğün kadar,
kişilik boşluğunu doldurmayı düşündün mü? Hastalandığında doğru ilaç kullanmaya
önem verdiğin kadar, sağlam bir kişilik ve sahih bir iman için doğru Allah
tasavvuruna sahip olmayı önemsedin mi?
Ey Müslüman! Ciddiyetini ne zaman göstereceksin?