Batılı kâfirler son zamanlarda Müslümanlar
arasında mezhepler savaşı başlatmak istiyorlar… Eski batının yaşadığı ve bunun
sonucunda ağır travmalar geçirdiği mezhepler savaşını bugün İslam dünyasına
yaşatmaya çalışıyorlar…
İşid’in Şii Müslümanları katletmesi, İran ve
Hizbullah’ın Suriye’de aktif olmaları, Sünni kardeşlerine silah doğrultmaları,
zalim Esed’i desteklemeleri, Şii yönetime terk edilen Irak’ta Sünnilere
zulmedilmesi bu mezhepler arası tenafürü arttırmakta ve mezhepler savaşına kapı
aralamaktadır…
Birkaç adım sonrasında mezhepler savaşının
kaçınılmaz olacağı kesindir… Türkiye’de inşa edilecek üçüncü köprüye “Yavuz
Sultan Selim” İsmini vermeye kalkışmak, Ehli Sünnet muhafızlığına soyunan
birilerinin Türkiye’yi Ehli Sünnet silahşörü yapma girişimleri ve son
zamanlarda ciddi bir Şii karşıtlığı kampanyasının başlatılması maalesef
mezhepler savaşına giden yolu kısaltmaktadır…
Son zamanlarda Türkiye ve Arap Dünyasında “Ehli
Sünnet Âlimleri Birliği” gibi oluşumların ardı ardına kurulmaları da tesadüfî
değildir… “İslam âlimleri birliği” gibi kuşatıcı bir isim dururken yapılan
oluşumların “Ehli Sünnet” ile kayıtlanması neden?
Mezhepler arası çatışmaların kimseye, kimselere
fayda vermeyeceği, hiçbir mezhebi güçlendirmeyeceği, aksine Müslümanları
bitireceği, batıya kukla edeceği tarihin şahitliği ile sabittir… Mezhepler
savaşının ümmetin kalbinde açılan ve bir türlü kapatılamayan derin bir yaradır…
Maalesef Müslümanlar bu yarayı iyileştirmeye çalışmaları, ümmeti eski sağlığına
kavuşturmaları gerekirken yarayı daha da kaşıyıp hastalığı arttırıyorlar…
Maalesef mezhepler savaşının baş aktörlüğünü Suudi
Arabistan yapmaktadır… Suud’un Amerikan’ın emrinde çalıştığını bilmeyenimiz
yoktur… İleriyi hesaplamayan, ümmetin düşeceği zilleti düşünmeyen, mezhebini
insan canına önceleyen, mezhebinin intisarı ve intişarı için her yolu mubah
bilen, âlim diye nam salan Şii ve Sünni akıl kimi fukaralarının sözlerine kulak
vermemiz halinde ümmeti İslam ilelebet İsrail ve ABD’nin egemenliğinden
kurtulmayacaktır…
Bugün Ortadoğu coğrafyasında temeli atılan
mezhepler savaşının Şii İran Devletini ve Sünni Türkiye Devletini yıpratmayı
hedeflediğini her akıllı insan görecektir… Ortadoğu’da güçlenen bu iki ülke
yıpransın, ilişkileri bitsin, birlik olmasınlar diye oynanmakta her oyun… Bunun
için Suriye ateşi sönmemekte her gün başka başka fitneler türemekte…
İran ile Şiiliğin, Türkiye ile Sünniliğin arasına
ayırım koymalıyız… Devletler mezhepleri kendi ulus birlikleri ve menfaatleri
için kullanırlar… Eğer İran’ın büyük çoğunluğu Sünni olsaydı bugün İran
Devletinin resmi mezhebi Sünnilik olurdu… Türkiye içinde aynı durum geçerlidir…
Bugün Suriye’de yaşanan zulümleri Şia’ya ve Sünniliğe bağlamak tam anlamı ile
basiretsizliktir… Bugün Suriye’de yaşanan mezalimde mezhepçilik değil ulusal
menfaatler söz konusudur…
Unutmamak gerekir ki din insanın hayatını korumak
ve kollamak için vardır ve mezhepler ise bu dini anlama yollarıdır ve insan
ürünüdürler, dokunulmaz değiller ve insan canından daha değerli olamazlar…
İslam bile insan hayatının söz konusu olduğu yerlerde kendini fesheder haramın
işlenmesine ruhsat verir… Din için bu durum söz konusu iken mezhepçilik adına
kardeşliğe kurşun sıkmak, batı oyununa ayak uydurmak doğru olur mu?
Maalesef bugün bizlerde Şii ve Sünni dünyada
mezhepler dinleştirilmiş, din mezhebe indirgenmiş durumdadır. Sünni mezhepler
içinde her türlü ihtilaf hoş, makul ve ilmi addedilirken Ehli Sünnet dışı
mezheplerdeki görüş ayrılığı ise zemmedilmeyi hak eden keyfi görüşler olarak
algılanıyor… Bu durum Şia ve diğer İslam mezhepleri için de geçerlidir…
Hâlbuki Şii ve Sünni mezheplerin içindeki görüş
ayrılıkları azımsanmayacak kadar çoktur… Örneğin Şafii ve Hanefi, Eşari ve
Maturidi mezhepleri arasındaki görüş ayrılıkları hafife alınamaz… İmam Şafinin
eski ve yeni görüşleri arasındaki farklılıklar, İmam Ebu Hanife ve diğer Hanefi
imamları arasındaki görüş farklılıkları az mı?
Görüş ayrılıklarına bakıldığında birçok görüşün
birbirine ters olduğunu birinin ak dediğine diğerinin kara dediğini görürüz…
Şimdi biz bu mezhepleri hak mezhepler kapsamında değerlendirmekle bu mezhepler
arasındaki görüş ayrılıkları arasındaki hak olmayan görüşleri haklı çıkarabilir
miyiz?
Bir şey ya doğrudur ya da yanlış… Üçüncü bir
alternatifi yoktur… Bir konuda ya Şafii haklıdır ya da Hanefi… Ama ictihadi bir
mesele olması ve fikir teatisine açık olması yönüyle ictihadi ayrılıklar kesin
kanıtlar olmadığı sürece butlanla nitelenemez… Bu sadece Ehli Sünnet mezhepleri
için değil diğer İslam mezhepleri içinde geçerlidir…
Bir mezhebi yaşarken diğer bir mezhebe geçiş yapmak,
bir dinden başka bir dine geçmek gibi algılanıyor... Hâlbuki mezhepler arası
geçiş, dini anlama konusunda bir görüşü bırakıp diğer bir görüşü tercih
etmektir... Mezhep imamları insandır ve yanılma payları her zaman için
vardır... Peygamberlerde bile yanılma olasılığı mevcutken, mezhep imamlarında
neden olmasın?
Herhangi bir mezhebi inkâr etmek küfür değildir...
Bir kişi isterse bütün mezhepleri inkâr edip, sadece Kur’an ve sünnet merkezli
yaşamayı dileyerek, hiçbir mezhebin güdümünde olmadan kendi mezhebini
oluşturabilir… Elbette ki bunun için yeterli donanıma sahip olmak ve çağı
tanımak gerekir… Bunun yanında geçmişten faydalanmak, mezhepleri incelemek
işimizi kolaylaştıracaktır…
Hiçbir mezhebi inkâr etmiyorum… Bilakis saygı
duyuyorum ve dini anlama yönündeki çabalarını takdir ediyorum… Ancak hiçbir
mezhebi de kutsamıyorum, mezhepleri dörde hapsetmiyor, mezhebi saplantılara
uyarak dört mezhep hak, diğerleri batıl demiyorum…
Birinin yanıldığı yerde, başkası doğru demiştir
veya dört mezhebinde isabet etmediği durumlar da olabilir diyorum... Mezhepleri
dışlamadığım gibi, DİNLEŞTİRMİYORUM da... Bugünkü TEHLİKE MEZHEBİN DİNLEŞMESİ
TEHLİKESİDİR... Mezhebin dinleşmesi mezhep tekelleşmesini beraberinde
getirecektir…
Mezhep “gidilen yol” demektir ve bir Müslüman kendi
açtığı yolda temel kaynaklara bağlı kalıp başka âlimlerden, mezheplerden
faydalanarak gidebilir... Bunun hiç bir engeli yoktur ve olmamalıdır... Buna
mezhepsizlikte denilemez… Her mezhep mensubu, MEZHEBİNİ DİNİN ASLI GÖRÜR VE
ÖYLE YAŞAR… BUNUN SEBEBİ DE YANLIŞ MEZHEP TASAVVURUDUR...
Biz aynı dinin mensubuyuz… Rabbimiz,
peygamberimiz, kitabımız, kıblemiz bir… Aynı bedenin farklı organlarıyız…
Dünyaya dağılmış aynı ailenin çocuklarıyız… Fikri ayrılıklarımız kalbi
ayrılıkları beraberinde getirmemelidir… Şii- Sünni vs. her mezhep mensubu
yanlışının hesabını rabbine verecektir… Bize düşen göre kardeş olmaktır,
zalimlere karşı birlik olmaktır, işgal ve sömürü devletlerini bertaraf
etmektir… Ameli ittifak değil siyasi ittifak şarttır…
02.12. 2014