Daha önceki yazılarımda Kürtlerin ümmetçi
duruşundan ve mazlumiyetlerinden bahsetmiştim… Bu yazımda ise özellikle
Türkiye’de AK Parti hükümeti ile Kürtlerin ne gibi kazanımlar elde ettiklerini
yazacak ve barış sürecinde nasıl bir yol izlememiz gerektiği üzerinde
duracağım…
Artık ne devlet eski devlettir, ne de devlet
zihniyeti eski zihniyettir…
Kürtler bu hükümet döneminde Cumhuriyet tarihinin
en güzel dönemlerini yaşadılar… Hiçbir BDP’li de bunu inkâr etmez… İdeolojisi
insafının gerisinde kalmış bazı BDP’lileri hariç tutun bugün neredeyse tüm
Kürtler Erdoğan’a gönül bağlamış durumdalar…
Artık bu bölgede ne Jitem var ne de komutanların
kayıtsız şartsız egemenlikleri… Ne derin devlet var ne de olağan üstü hal… Ne
Kürt dili yasak ne de ana dilde yazılı ve görsel yayın yapmak… Artık Kürtler 80
yıllık zulmü geride bıraktı… Kürtlerin vatanın öz evladı ve vazgeçilmez parçası
oldukları kabul edildi…
Türkiye tarihinde ilk defa bir Başbakan
Diyarbakır’da Kürt sorununu dile getirdi… Türkiye’nin yıllarca sorunlu olduğu Barzani
ile Diyarbakır’da boy gösterisi yapıldı… Ülkeye girişi yasak olan Şivan Perwer
bizzat Başbakanın davetlisi olarak Diyarbakır’a geldi ve hükümete destek
çağrısı yaptı…
Ana dilde özel okul açılması için yasa çıkaran,
devlet okullarında Kürtçeyi seçmeli ders yapan, 24 saat Kürtçe yayın yapan
devlet televizyonu TRT 6’yı ilk defa kuran, Kürtçe kitap basımının önündeki
engelleri kaldıran, Kürt Dili Enstitüleri kuran bu hükümet takdir edilmeyi ve
desteklenmeyi hak etmiştir…
Bütün bu
kazanımların silah zoruyla elde edildiğini ve gelişen dünyaya uyum sağlamak
için böyle yapıldığını söyleyenlere asla katılmıyorum...
Aksine Allah’tan korkan ve her ırka Allah’ın bir
ayeti olarak bakan imanlı bir Başbakan ve Cumhurbaşkanının hakkı hak sahibine
teslim etme ilkelerinin gereği olarak yapılmıştır ne yapılmışsa…
Gelişen dünya dedikleri yerde Filistin, Irak,
Suriye yok mu? Durumları içler acısı değil mi? Eğer bugün Kürtlerin büyük bir
kesimi Erdaoğan’ı destekliyorsa müşahade ettikleri bu somut gerçeklerden
dolayıdır… Vicdan iflası yaşamayan herkes, “barış süreci” ve “Kürt politikası”
konusunda olumlu adımlar atan bu hükümete destek verecektir…
PKK ile barış sürecinin selameti için barış
görüşmeleri yapan, Abdullah Öcalan ile müzakereler başlatan, kardeşkanı akmasın
diye kılı kırk yarıp, muhalefetin her türlü fitne ve desiselerine aldırış
etmeden iktidarı kaybetme pahasına bile olsa barış sürecini yürüten bu hükümet
BDP’nin güçlü olduğu yerlerde AK Parti öncesinde yaşanan seçim aldatmalarının
hiçbirini yapmamış ve Kürt halkının seçimine saygı duymuştur…
Bu hükümeti bunca olumlu gelişmeye rağmen münferit
bazı olaylara bakarak bölücülük ve milliyetçilik ile itham etmek tek kelime ile
zulümdür, insaf iflası yaşamaktır…
Eğer bu barış müzakereleri olmasaydı, her fırsatta
öne sürülen ve cumhuriyet tarihinin yüz
karası ve hükümetin kara lekesi olan Roboski
katliamının niceleri yaşanacak ve bölge halkı daha çok kayıplar verecekti…
Bu hükümet döneminde yaşanan münferit menfur olayı
öne sürüp hükümeti yıpratmak ve başarılı politikasını zayıflatmaya kalkmak art
niyetliliktir… Bütün bu kazanımlar nihai değildir, devamı gelecektir… 80 yıllık
birikmiş sorunların 10 yılda tamamen çözülmesini istemek doğru olmasa gerek…
Barış sürecinde kendisinden beklenen rolü tam
anlamı ile yerine getirmeyen BDP, Kürt halkının daha müreffeh bir yaşam sürmesi
için artık halkın özüne dönmeli ve başka yerlerin taleplerine değil bizzat Kürt
halkının kendi taleplerine kulak vermelidir… Savaş dili, tehdit dili ile
siyaset yapılmaz, sağa sola zarar vermekle hak aranmış olmaz… Kürtler ile
devleti karşı karşıya getirmeye çalışanlara ne BDP ne de hükümet imkân
vermemeli, halk ve devletin hassasiyetlerine kulak verilmelidir…
BDP’ye oy
verenleri “öz, hakiki, dava sahibi Kürt”, diğer Kürtleri ise “üvey, hain,
satılmış Kürt” olarak görmek basiretsizliğin ötesinde şeytana sözcülük
etmektir…
Kürt halkı özgür iradesi ile seçimini yapar ister
BDP’ye ister AK Partiye oy verir bu iki tercihinden dolayı hiçbir Kürt diğer
bir Kürt tarafından dışlanamaz, baskı altına alamaz…
Dinde zorlama
yoksa demokratik seçimlerde hayli hayli zorlama olmamalıdır…
Batı’ya yapılan yollar, okullar, hastaneler,
üniversiteler, havaalanları, elektrik santralleri aynısı ile Doğu’ya
yapılmaktadır… Bu hizmetlerin ihalelerini Kürt işadamları almakta ve buralarda
Kürt halkının çocukları çalıştırılmaktadır… Sağlık ve eğitim destekleri, sosyal
hizmetler, belediyelere yardımlar Batı’ya yapıldığı gibi Doğu’ya da yapılıyor…
Üniversiteye öğrenci alımı yapılırken, Devlet
kurumlarına memur alınırken, tarım desteği verilirken; çocuk paraları, sosyal
devlet imkanları halka ulaştırılırken Kürtlere ayrı Türklere ayrı
davranılmıyor… Doğu ve Güneydoğuda okullarda, hastanelerde ve diğer devlet
kurumlarında bulunan amir, memur, öğretmen ve doktorların çoğunun Kürt olması
bunun kanıtıdır…
Hükümetin İçişleri Bakanlığını Abdulkadir Aksu ve
Muammer Güler gibi Kürt ve Arap vekiller yürüttü… Ekonomi Bakanlığını Batman
milletvekili Mehmet Şimşek, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığını Diyarbakır
milletvekili Mehdi Eker yürütmektedir... Doğu ve Güneydoğu milletvekillerine
önemli bakanlıklar verildiği halde hala bu hükümetin ayırımcı, milliyetçi,
bölücü olduğunu söylemek insafa sığar mı?
Doğu ve Güneydoğu illerinin hemen hemen hepsine,
Hakkâri’sinden, Şırnak’ına, Bingöl’ünden Muş’una üniversiteler kurulmadı mı?
Kürt çocuğu kendi şehrinde okulunda okusun, okuma zorluğu çekmesin diye yapılan
bu hizmetler takdire şayan değil mi? Üniversitelerin bulunduğu şehirler;
gelişir, medeniyet boyutunda ilerler ve birçok kazanımlar elde eder…
Bu
saydıklarımın hiçbirini mevcut hükümeti savunma adına sıralamadım… Sadece ve
sadece barış zemini kaybolmasın, kardeşe kardeşe silah sıkmasın, kan akmasın,
zalimler bizimle oynamasın, bütünlüğümüz parçalanmasın, hak ve adalet
çizgisinde kalalım diye yazdım…
Bazı kazanımlar için zaman ve zemin gereklidir…
İsyan, hiçbir zaman çözüm olmadı ve olmayacak… Bu ülkenin bölünmesi,
parçalanması için çaba harcayanları akamete uğrayacak… Ümmet olarak yeni ulusal
devletler kurmak yerine mevcut ulusal sınırları kaldırmaya bakmalı ve bizi
birleştiren temel değerler etrafında kenetlenmeliyiz…
Dinimiz bir, tarihimiz bir, biriz… Bölünmek
parçalanmak sadece gücümüzü bitirir, kazanımlarımızı bitirir… Kürtleri devlet
olmaya layık görmediğimden değil ulusal devletlerin her birini ümmetin vücuduna
sıkılmış bir kurşun gördüğümden dolayıdır sözlerim…
Artık Kürtler ayrı bir devlet olmayı istemiyorlar,
aksine devletin ana parçası olduklarının farkında olunmasını ve devletin
kendilerine bu güveni vermesini bekliyorlar… Kürtler, tarihin derinliklerinde
yeşermeyi bekleyen kardeşlik tohumunu yeniden sulamayı ve ümmet olmayı
bekliyorlar…
Kürtler ümmetin yetim evlatlarıdır ve kendilerine
yapılan zulümlerin tamamen bitirilmesini, Allah’ın ayetlerinden bir ayet
olduklarının görülmesini istiyorlar… Kürt, Türk, Arap vs. tüm ırklar Müslüman
olduğumuzu bilelim ve aramıza giren nifak yapılarını bitirelim… Ümmet olalım, İslam`la diri olalım…
27. 08. 2014