Ey Müslüman kardeşim, hayatın sana yüklediği
sorumluluklar, sorumlulukların getirdiği ağır yükler altında kalmışsın… Belin
bükülmüş… Yüreğin daralmış… Aklın bulanmış… Yolunu şaşırmışsın… Bana öyle
geliyor ki ne yapacağını bilmez bir haldesin… Allah’tan yardım beklemektesin…
Kalk… Aradığın, beklediğin yardım elinde… Kalk ve
biraz Kur’an oku/dinle… Kulak ver rabbin sözlerine… Her gün en az yarım saatini
ayır Kur’an’ı okuyup/dinlemeye… Kur’an’ı al belleğine… Kafa yor söylenenlere,
verilen örneklere…
Kur’an sana ve senin durumunda olanlara indi…
İnsanlığı bilen rabbin bilgisi Kur’an ile bize geldi… Bizi biz etmek için, bizi
bizden edenleri def’ etmek için… Bize şeref, izzet vermek için geldi…
Ey kardeşim, uzaklara gitmene, psikologlar
kapısında dert dökmene gerek yok… Gel ve acziyetini anla, Allah’ın kapısını dua
ile tıkla, acziyetinin farkına vararak sana okunan vahyi ön yargısız algıla…
Göreceksin o dinlediğin Kur’an her gün seni iyileştirecek, geliştirecek… Sen
farkında olmadan Kur’an senin farukun, farkın ve batılla firakın olacak…
Hani her
insan dertlendiğinde, sıkıldığında, çıkış yolu aradığında bir sanatçıya
sığınır, onun şarkılarını dinler, kendini orada bulmaya çalışır ya… İşte sen
tüm sanatları var eden rabbine git, rabbine yanaş, rabbinle kaynaş… Böylece
şeytandan, şeytanlaşanlardan uzaklaş…
Hz. Peygamber Kur’an okumayı/ başkasından
dinlemeyi severdi… Kur’an’ı okurken/dinlerken bazen gözlerinden yaşlar gelirdi…
Ona sorumluluğunu anlatan kimi ayetleri sabahlara kadar tekrar ederdi… Geceleri
kalkar Kur’an okurdu… Kur’anla, namazla kendini beslerdi… İlk inen Müzzemmil
suresi bunu öğütlerdi…
Hz. Peygamber böyle yaparak kulluğunu desteklerdi…
Şimdi ise bizim kulluğumuz can çekişiyor… Her gün şeytanları kendimize
güldürüyoruz… İçimizde kopan fırtınalardan kaçıp Kur’an limanına sığınamıyoruz…
Maalesef artık bizim sığınacak namazımız, okuyup etkilenecek Kur’anımız yok...
Onun için yok oluyoruz, her gün şeytana yeniliyoruz, şeytan askerlerinin
oyuncağı oluyoruz…
Ey Kardeşim; dirilmek, direnmek, kul olabilmek,
Müslüman kalabilmek, şeytanlarla mücadele edebilmek için; zalimleri korkutmak,
takva zırhını kuşanmak için kalk ve günün belli bir saatini Kur’an’a ver,
Kur’an’a zamanını ver ki gece beslediğin kulluğun gündüz mücadele edebilsin…
Sana Kur’an okumayı/dinlemeyi tavsiye ediyorum…
Kalbin ilacı, stresin şifası, ruhun cilası, bedenin sefası ondadır… Unutma,
günde en az yarım saat ama her gün bunu yap… “Anlamasam da okuyup/dinleyeyim
mi?” diye soracak olursan “evet kardeşim” gerekirse anlamadan oku/dinle… Ama
anlamak için az da olsa gayret etmeyi ihmal etme…
Unutma kardeşim, Kur’an’ı okuyan/dinleyen
dinlenir, demlenir, derlenir, kendine gelir… Çünkü Kur’an adamı kendine
getirir… “Ey insan!” ile başlayan her hitap insanı kendine getirmek içindir…
Unutma kardeşim Kur’an okumak/dinlemek rab ile
diyalog kurmaktır… Rab ile ilişkiyi her gün dokumaktır… Rabbi unutmamak için
çırpınmaktır… Çünkü Kur’an sana rabbini, rabbin senden ne beklediğini ve
insanların rablerine karşı görevlerini anlatır… Kur’an okuyup/dinlemeyen
zamanla rabbinden uzaklaşır, rabbinden uzaklaşan ise fıtratına yabancılaşır…
Biz ne zaman kaybettik biliyor musun? Kur’an’dan
uzaklaştığımız zaman… Kur’an’ın “kalk” emrini “yat” diye anladığımız, “oku”
emrini “uyu” diye algıladığımız, Kur’an’ı sadece sevap almak için okuduğumuz,
ölü kalplerimize değil de geçmiş ölülerimize okuduğumuz zaman kaybettik…
Yani
Kur’an’ı dirilmek ve diriliş gününün bilincinde bir hayat sürmek için
okumadığımız zaman kaybettik…
Bunun
karşılığında neler kaybettik biliyor musun?
Kendimizi, değerlerimizi, samimiyetimizi,
takvamızı, sevdamızı, şerefimizi, izzetimizi, gücümüzü, özgüvenimizi,
birliğimizi, dirliğimizi, direncimizi, Allah katındaki derecemizi kaybettik…
Bize teslim edilen emanetlere ihanet ettik… Şimdi kaybettiklerimizi kazanma vaktidir…
Artık Kur’an’a dönüş vaktidir… Teslim olma ve her türlü tesnimi yıkma vaktidir…
14. 07. 2015