Allah bir dişi bir deve göndermişti Salih kavmine… Dağlardan ev yontan, sağlam ve güzel evleri olan… Bahçelerde, bağlarda ve pınar başlarında yaşayan… Meyveler, hurmalar ve daha birçok nimetler içinde yaşamın tadını çıkaran… Zevk süren, gününü gün eden, doymanın sonucu azgınlaşan kimselerdi Salih’in kavmi… Maddeci ve menfaatçi bir toplum idi… Onlara Semud denilmekteydi… Salih gibi Salih değillerdi… Salih, kötüyü iyiye çeviren demekti… Kötünün yerine iyiyi ikame eden demekti… Parçalayıcı, bölücü olan değil yapıcı, birleştirici olan demekti… Fesatçı değil ıslah eden demekti…
Salih, o toplumdan biriydi… Allah’ın tabiri ile onların kardeşiydi… O, onlardan biri olduğu sürece itibar görmekteydi… Ne zaman ki kalktı, baktı, farkına vardı, uyandı, ilahi hakikate ulaştı, yerinde duramadı, rahatsızlığı arttı, içi yandı… Bir şeyler değişmeliydi, atalar körü körüne taklit edilmemeliydi, verilen nimetlerin sahibi tanınmalıydı, ataların anlattığı ile din yaşanmamalıydı, birileri bunu haykırmalıydı, bu görev onunla başlamalıydı, korkmamalıydı, durmamalıydı, çalışmalıydı… Serkeşlik, azgınlık, nankörlük bitmeliydi, herkes kendine gelmeliydi, nimete değil nimeti verene dönülmeliydi, gerçek ilah bilinmeliydi, sahte ilahlar yere serilmeliydi, hurafeler yerini hakikatlere terk etmeliydi, hak batılın başına balyoz gibi inmeliydi…
Salih; davete başladı, anlattı, durmadı, alaya alındı… Hâlbuki daha düne kadar itibarlıydı, onlardan olmayınca deli sayılmalıydı, sen kim atalara karşı çıkmak kim diye sorgulanmalıydı… İleri gelenler bir an önce harekete geçtiler… Çünkü ayak takımı(!) Salih’e koşmaktaydı… Kaybedecek çok şeyi olanlar, kaybedecek şeyi olmayanlardan korkmalıydı…
Salih ve tebaası bir an önce durdurulmalıydı… Her zaman olduğu gibi önce Salih uyarılmalıydı… Yanlış yaptığı anlatılmalıydı… Bu yol fayda vermezse “gelenek elden gidiyor” diye feryat koparılmalı ve halk ayaklandırılmalıydı… Yine olmazsa, ayak takımı alaya alınmalıydı, baskı uygulanmalıydı… Salih hiçbir şekilde başarılı olmamalıydı… Menfaatler önde tutulmalıydı… Artık o zalimler durmayacaktı… Salih çalıştıkça planlar yapacaklardı… Zevk ve sefa için bir araya gelenler, zevk ve sefaları bitmesin diye yatmayacaklardı… Ayak takımına dünya zindan olacaktı… Faili meçhuller, tecritler, ekonomik baskılar vs. birçok zulümler uygulanacaktı…
Batıl, azimle çalışınca hak duracak mıydı? Sonu cennet olan yol boş bırakılacak mıydı? İnananlar da artık durmayacaktı… Hakkı ne pahasına olursa olsun haykıracaklardı… Fesat, zulüm, azgınlık, cehalet ve nankörlükler son bulacaktı… Bunun için çok çalışılacaktı, durulmayacaktı, uykular azalacaktı, zalimler bir çalışıyorsa mü’minler bin çalışacaktı... Korkmayacaklardı, utanmayacaklardı, “bana ne?” demeyeceklerdi, gerekirse her şeylerini verecek ama imanlarını vermeyeceklerdi… Ezileceklerdi ama dinlerini ezdirmeyeceklerdi… Çalışanların başaracağını bileceklerdi… Ve Allah’a dayanmanın güvenliğini hissedeceklerdi… Çabalarının karşılığını sadece Allah’tan bekleyeceklerdi...
Allah’ın Semud kavmine gönderdiği dişi deve, tefsir kitaplarında ve peygamberler hayatını anlatan kitaplarda anlatıldığı gibi yavrusu ile birlikte bir kayanın içinden çıkmış değildi… Kayadan çıktığı rivayet edilen deve ve yavrusu mucizesi(!) Kur’an kıssalarında verilmek istenen mesajları yok etmek isteyenlerin uydurduğu bir israiliyat masalından başka değildir…
Semud kavmi, Allah’la beraber başka ilahların varlığını kabul ediyor, atalar dinini seçiyor, atalarını körü körüne taklit ediyorlardı… Semud kavmi, hayata karışan bir Allah’a inanmak yerine kalbe sıkışan, sadece göklere karışan, dünyevi olaylara kayıtsız kalan, dünya yönetimini ortaklarına(!) bırakan, gökleri ilahi kanunlarla düzenleyip dünya hayatını beşeri hevalara terk eden bir Allah’a inanmak istediler… Mülk, Allahın olduğu halde mülkün idaresini böldüler, gökleri Allah’a, yerleri uydurdukları ilahlara bıraktılar… Allah’ın yönetiminde hiçbir ehliyeti ve yetkisi bulunmayanları “Allah’ın ortakları” diye tanıdılar… Kendilerince Allah’ın yetkilerini kısıtladılar, “din kalp işidir” zannına kapıldılar ve dünya işlerini dinden ayırdılar böylelikle hayatlarını hayatı verenin rahmetinden uzaklaştırdılar, hayatlarına renk verecek diye düşündükleri sahte hayatlara yelken açtılar…
Semud kavmi, nimetleri veren, yağmurları yağdıran, ekinleri bitiren, güneşi doğurup batıran, yaşatan ve öldüren bir Allaha inanmanın sorumluluğunu yüklenmekten kaçındılar… Güneşin dünya üzerindeki etkisini, yağmurun içme suları ve ekinler üzerindeki etkisini bildiler, yer ve göğün doğal ilişkisinin bölünmez bütünlüğünü gördüler ama Allah ile insan ilişkisindeki bütünlüğü göremediler… Tüm kâinatı sağlam ve belli bir nizam içinde yaratan Allah’ın yeryüzüne de hâkim edilmesi gerektiği gerçeğini heva denen içsel şeytanlarına anlatamadılar… Bunun için ülkelerinin anayasasını Allaha göre değil kendileri gibi hevalarını ilah edinen uyduruk ilahların istek ve arzularına göre yazdılar…
Semud kavminin toplumsal işleyişinin beşeri yasalara göre düzenlenmesi, toplumlara hâkim olan sünnetullahın aleyhte işleyeceğini göstermekteydi… Allah, Semud kavmine yaptıkları hayati hatayı deve misali ile anlatmak istedi ve dişi deve gönderdi… Devenin dişi olması devenin güçsüzlüğünü ve muhtaçlığını anlatmaktaydı… Allah, bu misal ile sanki Semud kavmine şunu aktarmaktaydı: “Siz nasıl ki Allah’ın mülkünde güçsüz, muhtaç, ehliyetsiz ve yetkisiz kişi, kurum ve ideolojileri ilah edindiniz, hayatınızı hayatı yaratanın kontrolüne değil de bu yaratılanların kontrolüne verdiniz, Allah’a kendi mülkünde ortaklar koştunuz hadi şimdi de sizlere kendi mülkünüzde güçsüz, muhtaç bir dişi deveyi can damarınız olan suya ortak ediyorum… Uydurduğunuz ilahlara elçiler söz ettiklerinde nasıl ki kıyametleri koparıyor, onları cezalandırmaya kalkışıyorsunuz; sizlerin de Allah’ın, suyunuza ortak ettiği deveye ilişmeniz durumunda kıyametiniz kopacak, cezalandırılacaksınız…”
Allah, kainatın can damarı olan yeryüzünün yönetiminde kendisine koşulan ortakların kifayetsizliğini, ehliyetsizliğini, güçsüzlüğünü ispat etmek yerine yapılan işin anlamsızlığını dişi deve örneği ile anlatmak istiyordu…Nasıl ki siz devenin can damarınız olan su kaynağınıza ortak olmasını kabul etmiyor, edemiyorsanız; Allah’ta kainatın can damarı olan yeryüzünün yönetiminde kendisine ortak koşulmasını kabul etmez mesajını iletiyordu…. Allah, kendi mülkünde deveyi de köpeği de istediği kişiye ortak kılabilirdi ama Allah’a muhtaç insanların Allah’a ortaklar koşmaları tamamen haksızlık ve hadsizlikti… İşte bu hadsizlik ve haksızlığı yapan Semud kavminin idrakine sunuldu deve… İhtar edildi Semud kavmine: “Dokunulmasın Allah’ın devesine…”
Semud kavmi, Allah’ın vermek istediği mesajı almadılar… Devenin hayat kaynakları, can damarları olan suya ortak edilmesini anlamsız gördüler ama kendi yaptıkları anlamsız şirki, Allah’ın mülküne ehliyetsiz, yetkisiz, güçsüz ve kifayetsiz kişi, kurum ve ataları ortak kılmanın anlamsızlığını göremediler… Sapıklıktan sapıklığa koşan Semud kavmi deveyi kesmeye niyetlendiler, komplolar kurdular… Hâlbuki sularına ortak edilen deve kendilerine süt vermekteydi, içtiği suyun karşılığını fazlası ile vermekteydi… Ama Allah’a koştukları ilahlar, halka sadece zarar vermekteydi, menfaat çeteleri uydurdukları ilahları kendi siyasi ve ekonomik kazançları için kullanıyorlardı… İnandıkları için değil işlerine geldiği için inanıyorlardı… İşlerine gelen şeylere inanmaktaydılar… İşlerine gelmediği için Salih’in davetinden kaçmaktaydılar…
Devenin su içmesi değildi asıl sorun… Hâkimiyet alanlarına başka hâkimiyetlerin kurulmasıydı sorun… Salih’in davetini yaptığı ilahın (Allah’ın) hayatlarına müdahil olmasını kabullenemiyorlardı… Bunun için deveyi kesmek istiyorlardı… Zannettiler ki Salih’in devesi kesilince Allah’ın hâkimiyeti bitecek, Salihler dize gelecekti… Ve kestiler deveyi… Üç gün beklediler… Azap gelmez zannettiler… Biz haklıymışız diye sırıttılar… Ve bir sayha ile azap geldi… Semud’ un işi bitti…
Develer elbette kesilebilir, etleri yenebilirdi ama bu deveye yasağı koyan Allah’ın kendisiydi… Deve Allah’ın yasaklarını simgelemekteydi… Ve mesaj verildi Semud kavminin üzerinden tüm insanlığa: “Allahın yasaklarını çiğneyenleri Allah’ın toplumlara hâkim kıldığı yasalar çiğner, yerle bir eder…”
Unutmayın! Allah’ın her bir yasağı Semud kavmine gönderilen dişi deve gibidir… İlahi yasaklara yasak koyanlar, ilahi ölçülerin dışında bir hayat yaşayanlar, Allah’ın mülkünde Allah’a kafa tutanlar, Allah’ın hâkimiyet alanına beşeri hâkimiyetleri ortak kılanlar, kâinatın can damarı olan yeryüzünün hâkimiyetini Allah’tan alıp mahlûklara, halklara verenler, hakkın yönetimi yerine halkın yönetimini benimseyenler, hakların yenmesi için hakka karşı halkın yanında olanlar Semud kavmini unutmasınlar… Semud kavminin ilahi yasakları çiğnedikleri için ilahi yasalara takıldıklarını unutmasınlar…
Tarih boyunca hep halkın hâkimiyeti ve Allah’ın hâkimiyeti karşı karşıya gelmiş ve bir grup menfaat çetesi Allahın hâkimiyetini, halkın kendi kendini yönetmesi masalı ile reddetmiştir… Bugün bakın etrafınıza yapılan haksızlıklar, oluk oluk akan kanlar, yapılan düşmanlıklar, hokkabazlıklar, zulümler, ihanetler, sömürüler vesair iğrençlikler hep Allah’ın devesini kestiğimizden değil mi? Allah’ın yasalarına, yasaklarına uymadığımızdan değil mi? Üç gün beklemişti Semud kavmi azap gelmeyince kazandık sandılar ama yanıldılar… Semud’un üç günü; beşeri ideoloji ve yasalara mahkûm ettiğiniz hayatlar, birkaç gün, birkaç yıl sürebilir ama mutlaka ilahi yasalara uymayanların sonu gelecektir mesajını verir… Üç günlük dünyayı halkın yanında görünen hokkabaz haksızların “insan hakları” söylem ve eylemlerine mahkûm etmeyelim hayatımızı… İnsan hakları dedikleri kendi insanlarının, yeryüzünün kaymağını yemeyi görev bilmiş bir grup azınlığın hakkıdır…
Bizim hakkımız, Allah’ın hukukunda saklıdır… Allah’ın hukukuna sarılanlar bir takım haklardan mahrum olabilirler ama haktırlar, haklıdırlar… Onun için ilk işimiz kendi özel hayatımızdan başlayarak Allahın hukukuna riayet etmek ve ilahi yasaklara dikkat etmek… Unutmayın ilahi emirler, hayattaki güzellikleri ileriye götürmek, yasaklar ise güzellikleri korumak içindir… İlahi emirleri yerine getirenler kâinatı, dünyayı bulundukları hayatları daha da güzelleştirirler, yasaklara uymaları ise kalkan olur… Ama yasakları çiğnemek hayatı çiğnemek olur… Unutmayın! Kâinatın helakı, ilahi yasaların delinmesi, ilahi yasakların çiğnenmesi ile olacaktır…
Dişi deveye benzer yasaklar… Elbet biter, bitmeli deveyi kesen Semudlar… Elbet yaşar, yaşamalı deveye sahip çıkan Salihler…
KESMEYİN ALLAH’IN DEVESİNİ…
Cahit Karaalp
Kızıltepe
25/12/2012