KÂİNATIN İNSANA ÇAĞRISI
“RABBİNE GEL, KENDİNE GEL”
Ey insan! Bak etrafındaki eksiksiz güzelliğe…
Mükemmel bir düzen var evrende… Güneş, hiç aksatmadan her gün doğuyor,
mevsimler birbirini izliyor… Geceyi, ay ve yıldızlar süslüyor… Yemyeşil ağaçlar
ve bitkiler, masmavi gökler ve göklerin rengine bürünen denizler, göklere
yükselen dağlar, vadiler, ovalar ve uzay boşluğunda uçuşan kuşlar, hayat
telaşında koşuşturan insanlar ve insanların emrine amade hayvanlar… Tabii
nimetleri, hiçbir ücret ödemeden yaşıyor insanlar…
Bir resim tablosunu düşünün ki, o tabloda bütün
kevni harikalar var… Resim tablosuna bu tabi güzellikleri yansıtmaya çalışır
ressamlar ve bu tasviri yansıtmakla sanat yapmış olurlar… Yaratılmış harika
evrenin bir bölümünü, resim tablosuna yansıtmanın gururu içinde olur sanatçı
ressamlar… Nice güzelliklerle donatılmış kâinatın, tabloya yansıtılması
üzerinden ün yaparlar, şöhret olurlar…
Tabloda gördüğüne hayran kalan ve o tabloyu evinin
en güzel köşesine asabilmek için kesenin ağzını açmaktan çekinmeyen insan!
Uyan! Her gün kirlettiğin, dengesini bitirdiğin, hiç önemsemediğin, yanından
geçip gittiğin, dikkat etmediğin kâinatın, sadece bir parçasının resmedilmiş
halidir hayran kaldığın tablolar… Unutma! Kâinat, ilahi sanat tablosudur ve bu
tabloda göremediğimiz, sayamadığımız daha nice güzellikler bulunmaktadır…
Kâinatın doğal manzaraları, tablolaşınca kıymete
biner… Doğal manzaraların bulunduğu bir alana kurulmuş otellerin dağ, orman ve
deniz manzaralı oda ücretleri ile bu manzaraların bulunmadığı aynı otelin oda
ücretleri arasında fiyat farkı koyar otel işletmecileri… Birkaç gün
konaklayacağımız bir otel odasında Rabbin yarattığı manzaraları seyretmek için
dahi daha fazla para vermek gerekmekte, Allah’ın hiçbir ücret istemeden verdiği
nimetlerin sadece seyredilmeleri için farklı ücret tarifeleri uygulanmaktadır…
İnsan katında manzarası güzel olan her yer değere biner…
Ey insan! Bir ömür sürdüğün sanat harikası bu
kâinatta hiçbir ücret ödemeden yaşamakta ve doğanın nimetlerinden
faydalanmaktasın… Ölüm gelinceye kadar dünya misafirisin ve kâinat sofrasından
yemektesin… Cimrilik etmediğin sürece sana cömert davranan kâinatın güzelliği
karşısında hala Allah’a secde etmekten kaçınmakta ve insanı hayran bırakan
mükemmel yaratılışın, hiç aksamadan işleyen düzenin rabbini takdir
etmemektesin… Oldukça nankör ve zalimcesin…
Ey İnsan! Yaşadığın hayata kıymakta ve kâinatın
dengesini bozma konusunda ustalaşmaktasın… Miras aldığın, misafir kalacağın ve
miras bırakacağın dünyanın geçiciliğini görmemektesin… Her gün bir başka fesat
işlemektesin… Daha çok kazanma hırsı ile doğanın doğasını değiştirmektesin…
Kıyameti kopartacak büyük buluşların, bozulmaların peşindesin… Her yıl dünyanın
değişik yerlerinde yaşanan doğa felaketlerin bir gün seni de bulacağını hiç
düşünmemektesin…
Ey İnsan! Dünya nimetlerini var eden rabbin ahiret
âleminde daha güzellerini yaratacağını bilmelisin… Kâinatta gördüğün
güzellikleri, Kur’an’da cennet hayatı bağlamında zikredilen ayetlerin
gerçekleşeceğinin bir delili olarak görmelisin… Kâinattaki cezp edici
güzelliğin bir ahiret provası olduğunu idrak etmelisin… Kâinatta güzellikler
kadar, sendeki “güzeli görme ve değerlendirme kabiliyetinin” varlığına
şükretmelisin…
Maalesef, insan, göz önünde olanı görmez… Bunun
için Allah, Kur’an’ın birçok yerinde doğal olaylara, tabiattaki uyuma, yaratılan
güzelliklere dikkat çeker ve kâinatın temel parçalarına; semaya, güneşe, aya,
yıldıza, ağaca, zamana vs. şeylere yemin eder… Yemin, muhatapların dikkatini
çekmek ve kendisine yemin edilen şeyin önemi belirtmek için yapılır… Olağanüstü
olaylara şartlanan insan, maalesef yanı başında gelişen, yaşadığı evrende her
gün gerçekleşen doğa olaylarının olağanüstü uyumunu görmemektedir…
Her gün aynı saatte uyanamayan insanın, cansız bir
varlık olan güneşin, her gün belli aralıklarla doğup- batmasına şaşırması gerekmiyor
mu? İnsanın, güneşi ve tüm evreni belli bir sistematiğe göre yaratan Allah’ın
gücünü ve kudretini görüp secdeye kapanması gerekmiyor mu? Allah’ın Kur’an’da
insana verdiği nimetleri hatırlatması, kula minnet için değil, cinnet
geçirmekte olan insanı kendine getirtmek içindir…
Allah, “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve
gündüzün oluşumunda, kavrayış sahipleri (kendini bilen, özünden kopmamışlar)
için dikkate alınacak hususlar vardır”(Al’i- İmran,190) ayetinde insanı
yaratılmış kevni ayetler üzerinde düşünmeye davet etmektedir… İlahi mülkün konu
edildiği Mülk süresinin: “Yaratılan her şeye bir bak! Herhangi bir eksiklik ya
da fazlalık görebilecek misin? Bir değil bin bak… Allah’ın yaratmasında ne
eksiklik ne fazlalık göremezsin…” ayetinde ise yarattığı evrenin mükemmelliğini
insanın sorgulayıcılığına arz etmektedir…
Ey insan! Kâinatın uyumlu düzenini yaratan Allah,
senin uyumunu ve sana uyanı bilmektedir… “Yaratan bilmez mi?” Ayeti,
yaratılanın en iyi şekilde yaratan tarafından bilindiğini göstermektedir…
Kâinat, yaratanın çizdiği seyri izlemektedir… Kâinattaki işleyişin mükemmelliği
yaratanın mükemmelliğidir… İlahi yasaları uygulayan kâinat gibi sende yaratan
rabbine uymalısın… Gördüğün mükemmelliklerin sanatkârına koşmalısın… Allah’ın
yolundan sapmak sureti ile insanın kâinatla olan iletişimini bozmamalısın…
Kevni ayetleri dile getiren ayetlerin çağrısını duymalısın:
“RABBİNE GEL, KENDİNE GEL…”
31.07.2013