Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç gibilerinden sonra
YÖK’ün başına bizden birinin Prof. Dr. M. A. Yekta SARAÇ hocamızın gelmiş
olması bizleri sevindirmiştir… Prof. Dr. İbrahim HATİPOĞLU hocamızın YÖK Kurulu
üyesi olması da İlahiyatlar açısından sevindirici bir gelişmedir… Sayın
Hatipoğlu hocamızdan İlahiyatların haklarını savunmasını, İlahiyatların önemli
bir konuma gelmelerine vesile olmasını ve birikmiş birçok sorunu halletmesini
bekliyoruz…
Yekta hocamızın dönemi başta olmak üzere AK Parti
hükümeti döneminde YÖK tarafından gerçekleştirilen birkaç güzel uygulamayı
zikrederek konuya başlamak istiyorum…
Bu dönemde ilahiyatlara alternatif olarak 28
Şubatçıların açtığı Din Kültürü bölümleri kapatıldı… Bazı itirazlar gelmiş olsa
de bence bu uygulamasından dolayı YÖK’ü takdir etmek gerekir…
Ayrıca ÖYP ile araştırma görevlisi alımının
kaldırılması da çok güzel uygulamalardan biri idi… ÖYP ile torpilin önüne
geçilmiş ise de ehliyet sahibi olmayan birçok kişinin üniversitelere Araştırma
Görevlisi unvanı ile yerleştiğini biliyoruz… YÖK, ÖYP sistemini aratmayan,
torpili önleyen, ehliyete liyakate önem veren, akademik başarıyı önemseyen bir
atama sistemi getirmelidir…
Ayrıca bu dönemde atanan Rektörler de bizleri
sevindirmektedir… 28 Şubat dönemi rektörlerin yerine alnı secdeli insanların
seçilmesi bizleri sadece sevindirmemekte aynı zamanda umutlandırmaktadır…
Bu dönemde yapılan akademik zamda akademisyenlerin
yüzünü güldürmüştür… Bu konularda YÖK’ü takdir etmemek mümkün değildir… Ancak
bu takdir ettiğimiz durumların yanında hoşlanmadığımız durumlarda mevcuttur…
Birkaç yıl içinde birçok yeni üniversite ve
üniversiteler bünyesinde birçok İlahiyat Fakültesi açıldı… İlahiyatın
kontenjanları her yıl daha da arttırıldı… Öyle ki akademisyenler derslere
yetişemez oldular… Yeterli akademisyen bulunmayınca uzman, okutman vs.
kadrolarla açık kapatılmaya çalışıldı… Çok düşük puanlarla öğrenciler
ilahiyatın kapısından içeriye alındı…
Donanımsız öğrenciler, yetersiz ilahiyatlar
beklenen performansı sergileyemedi… İlahiyatlar fakülte gibi değil İmam
Hatiplerin bir üst versiyonu gibi faaliyet göstermeye başladı… “İlahiyata
yerleş atanırsın, hükümet ilahiyatçılara önem veriyor” bakış açısı ile sırf
atanmak için ehliyet sahibi olmayan birçok kişi ilahiyatı tercih etti…
Bu olumsuz durum karşısında YÖK ilahiyatlara bir
sınırlama ve öğrenci seçme kriteri getirmeli idi… İmam Hatiplerde belli not
ortalamasının altında kalan öğrencilerin İlahiyatları tercih etmeleri önlenmeli
idi… Düz liseden mezun olanların ilahiyata alınması belli ölçülere bağlanması
gerekli idi… Örneğin düz liseden mezun olup ilahiyata yerleşenlerin İlahiyat
mezuniyet notlarına ve Türkiye İlahiyatlarındaki genel ortalamalarına bakılarak
ilahiyata alınıp alınmamalarına karar verilebilirdi…
YÖK bu dönemde farklı düşünen akademisyenleri
dışladı, Ehli Sünnet itikadını taşımayan, ya da Ehli Sünnetin bazı fikirlerine
karşı fikir serdeden birçok ilahiyatçı hocamıza dekanlık gibi mevkileri
vermekten kaçındı… YÖK adeta mezhepçi bir forma büründü, bir Ehli Sünnet
muhafızı gibi hareket etmeye başladı… Hâlbuki Ehli Sünnet muhafızlığı daha çok
Ehli Sünnete zarar vermektedir…
Samimiyetine ve ehliyetine güvendiğimiz
hocalarımızın sırf farklı fikir taşımalarından, farklı çevrelerle ilişkili
olmalarından dolayı YÖK tarafından dışlanmaları önemli bir problemdir… YÖK
farklı fikirlerin dışlandığı bir yer haline getirilmemeli, birkaç kişinin
zihniyetine bırakılmamalı…
YÖK’ün Felsefe dersleri ve Kelam hakkındaki
olumsuz kararları da bizleri kaygılandırmaktadır… Ders dağılımının ve
kontenjanların adil ve ilahiyat eğitimine uygun yapılması gereklidir… Tarihte
Ehli Sünnet dünyasında en çok ilgi gören alanların felsefe ve kelam olduğunu
biliyoruz… Bu alanda yetişen birçok hocamızın hak ve hukukuna saygı
duyulmalıdır…
Kendini üst beyin görmeye çalışan birkaç kişinin
tercihleri, ilahiyatların ve ilahiyatçı akademisyenlerin kaderini
belirlememelidir… Eğer durum böyle devam ederse ilahiyatlar zamanla
selefi-tekfirci-İşid zihniyetli öğrenciler mezun edecektir…
YÖK bu dönemde sadece akademisyenleri değil
öğrencileri de şaşkına çevirdi… YÖK’ün, geçen sene verdiği ve bol keseden
dağıttığı formasyon kontenjanlarını bu yıl kısması tepkilere neden olmaktadır…
Öğrencilerin haklı tepkileri YÖK nezdinde dikkate alınmalıdır… Ben ilahiyatçı
bir akademisyen olarak formasyonun İlahiyatın doğal bir hakkı olduğuna
inanıyorum…
Formasyon derslerini ilahiyatlardan kaldıran 28
Şubat YÖK uygulamasının halen devam ediyor olması bizleri üzmektedir… İster
istemez Yoksa YÖK 28 Şubat yolunda mı kaygısına düşmekteyiz… Formasyonun
ilahiyatlara para karşılığında verilmesi, kontenjanların neredeyse sıfır
seviyesine çekilmesi öğrencilerimize yapılan zulümden başka değildir…
Formasyon her ilahiyatçının doğal hakkıdır…
Birilerine verip, diğerlerine vermemek, geçen sene başvuranlara öğretmen olma
hakkı tanıyıp bu yıl mezun olacaklara bu hakkı tanımamak büyük bir yanlıştır ve
bu yanlışın önüne bir an önce geçilmelidir… İlahiyata gelen herkes eşit eğitim
haklarına sahip olmalıdır, atanma konusu ise öğrencinin performansına
bırakılmalıdır…
YÖK’ün bu dönemde dışardan İlahiyatı bitirmeye
geniş haklar tanıması, kontenjanları arttırması, İlahiyatı örgün okuyanlarla
dışarda bitirenlerin arasında ayırım yapmaması İlahiyatlara zarar vermektedir…
Örgün eğitim görmeyen bir İlahiyat mezununun 5 yıl İlahiyat sıralarından
geçenlerle aynı haklara sahip olmaları bana adil bir uygulama olarak
gelmemektedir…
Özellikle bu dönemde Diyanetin ve DİYANET SEN’in
YÖK ile anlaşmaya çalışarak 2 yıllık İlahiyat bitirenleri 4 yıllık İlahiyata
SINAVSIZ almaya çalışmaları ne maksatla olursa olsun yanlış bir uygulamadır…
İki yıllık İlahiyat bitirenlerin sadece dikey geçiş sınavı ile değil daha başka
sınavlarla örgün eğitime alınmaları ve mezun edilmeleri çözümün bir parçası
olabilir… İlahiyatı dışardan bitirmek, İlahiyat sıralarında 2 veya 3 yıl eğitim
almadan mezun olmak doğru değildir…
YÖK yaş haddine takılan akademisyen hocalarımızın
istihdamını devam ettirmek için devlet nezdinde girişimlerde bulunmalıdır… En
verimli olacakları dönemde hocalarımızın emekliliğe sevk edilmeleri yanlış bir
uygulamadır… Yaş haddi uygulamasından dolayı emekliliğe ayrılıp ayrılmama
kararının akademisyen hocalarımıza bırakılması gerektiğine inanıyorum…
İlim adamlığı devlet memurluğundan farklıdır…
İlahiyata yıllarını, ömrünü veren hocalarımıza bu dönemde daha çok değer
verilmesi gerekirken yaş haddi uygulamasından dolayı emekliliğe sevk edilmeleri
ilmi gelişimin önünü tıkamaktadır…
Sayın YÖK başkanımızı ve YÖK Kurul üyeleri
hocalarımızı başarılarından dolayı tebrik ediyor ve dile getirdiğimiz
yanlışlara çözüm getirmelerini diliyorum…
18. 11. 2015