İbrahim tek başına bir liderdi…(Nahl, 120) ayeti etrafında…
Tarih boyunca esaret zincirleri, hep cesaret ile kırılmıştır… Cesaretin olmadığı yerde esaretin olacağı muhakkaktır… Tüm esaret prangalarına, yürekli ve bilinçli bir cesaret insanının kıyamı ile son verilmiştir… Cesaret, korkuyu kişilik potasında eritmektir… Kişilik ve kimlik yolunda korkuyu b...itirmektir…
İbrahim, Nemrudların küfür diyarında imanla cesareti birleştirmişti… Sadece rabbinden korkmayı ilke edinmiş ve tüm beşeri korkuları bitirmişti… Cesaretine imanı giydirmişti… İmanın cesaretine bir de fedakârlığı eklemişti… Feda olmayı ve feda etmeyi kâr bilmişti… Fedanın olmadığı yerde kârın olmayacağını iman defterinden öğrenmişti…
Fedakârlık yolunda İbrahim’in kârı rabbin rızasından başka değildi… Ve İbrahim, fedakârlık yolunda hep son ana kadar deneniyordu… İnandığı değerler adına ateşe yürüyordu ama kurtulacağını bilmiyordu… Rabbi emretti diye en sevdiği yavrusunu, İsmail’ini kesmeye çalışıyordu ama rabbinin kendisine neler bahşedeceğini tahmin dahi edemiyordu…
Allah, insanı hep en sevdiği ile dener… Yakub’u Yusuf ile İbrahim’i İsmail ile deniyordu… İyi bilin! En sevdiğiniz sizin imtihan sebebinizdir… En sevgili(Allah) yolunda, yeri ve zamanı geldiğinde en sevdiklerimizden geçebilmeliyiz... Değilse iman yükü altında eziliriz… İmanın gerisinde seyrederiz…
İbrahim, ateşte canıyla denendi, canı pahasına ateşe yürüdü… İbrahim’deki imanın ateşi, Nemrudların tutuşturduğu ateşi söndürdü, ateş onu yakmadı, yakamadı… Evladı ile denendi… Ciğerparesini rabbine kurban etmekten çekinmedi… Çünkü İbrahim’in rabbi için vermeyeceği hiçbir şeyi yoktu… Her şeyi kendisine bahşeden Allahtan, hiçbir şeyi esirgeyemezdi… Çünkü İbrahimi imanda Rabbin rızası her rızanın üstünde idi…
Fedakârlık kelimesinde “feda etmek” kârdan önce gelir… Kârı düşünerek feda etmek değil, kârı düşünmeden feda etmektir “fedakârlık”… İşte İbrahim, tam bir fedakârdı… Kârı düşünmeden feda etti… Hem kendisini hem ciğerparesini... Allah’ta kendisine fedasının kârını verdi...
İsmail’ini rabbi için kesmeye çalışan İbrahim’e Allah, hem İsmail’i hem de İshak’ı bahşetti… İbrahim bir vermek istedi, rabbi ise ona iki verdi… Bu kıssadan çıkardığımız dersi hiçbir zaman unutmamalıyız: ”Rab yolunda bir veren, iki ve daha fazlasını alır… Bu muhakkaktır…”
Hz. İbrahimin ateşe atılması aslında imanın ateşe atılmasıydı… İbrahimin ateşte yanmaması imanın yanmaması demekti… Yani Allah: “İman ile ateş kardeştir. Allahın izni ile ateş asla iman kardeşini yakmaz.” Mesajını veriyor bizlere bu kıssa ile…
İbrahimi imanı ateş yakmayacaktı… Çünkü Nemrudlar, tutuşturdukları ateşe güvendiler ve ateş sözlerini dinler zannettiler… Allah her şeyin sahibi olduğu gibi ateşinde sahibidir… Ateş rabbin emrine amadedir… İbrahim’e selamet olması emrini alan ateş, İbrahime esenlik olmakla Nemrudların aczini gözler önüne sermiştir…
Ateş, Allaha iman etmemişler için yani Allaha güven vermemiş ve güvenmemişler için tutuşturulmuştur… İbrahimin imanını yakmayan ateşin bizlere verdiği bir mesaj da şudur: “Nemrudlar ateşi tutuşturabilirler ama asla ateşe söz geçiremezler...” Ateş imanı yakamaz ama iman ateşi söndürebilir… İbrahimi imanın ateşi söndürdüğü gibi…
İbrahim’in ateşe yürümesi, imanın korkusuzluğunun ve Allaha olan tutkusunun göstergesidir… İbrahim’in ateşe atılması hakikatte imanın sınanmasıydı… İmanın pazara kadar mı mezara kadar mı? Süreceği deneniyordu… Aslında iman hangi kalbe girse onu İbrahim yapar, Musa yapar, Muhammed yapar… Eğer imana erdiğimizi söylediğimiz halde İbrahim, Musa, Muhammed olamıyorsak sorun bizdedir, iman etme şeklimizdedir…
İbrahim, ateşe yürüdüğünde ben Allah için bu davada yürüdüm muhakkak ki Allah beni kurtaracak diye düşünmemişti… “İman etmemin bedeli dünya ateşinde yanmaksa ben yanmaya razıyım” diye ateşin üzerine gitmişti… İbrahim’in ateşe yürümesi, imanın zafer bulması içindi… “İbrahim’i yakabilirsiniz ama imanı asla yakamazsınız” mesajını veriyordu tüm Nemrudi zihniyetlere…
Ve şunu asla unutmayın: ALLAHI MEMNUN EDEN HEP MEMNUN KALIR...
14.10.2013