Yusuf’un atıldığı kuyu, gençliğin çıkmazlarını anlatır…
Gençliğin düştüğü bu çıkmazlarda yol gösteren olmazsa kuyunun başında bekleyen insan tüccarları, para kulları, menfaat kuklaları gençliği çıkmazlardan çıkarıp çıkmazlara sokarlar, köle diye satarlar…
Bugün gençliğin, insanlığın bedenleri özgür ama ruhları köle…
Eski kölelikten çok daha acınılası ve çok daha vahim bir köleliğin içinde yatıp kalkmaktadırlar artık…
Eskiden köleler bedenleri ile köle idi, ruhları ile değil…
Köle olduklarının bilincinde bir yaşam sürüyorlardı…
Ama şimdi kölelik değişti…
Bedenler özgür, sınırlar kaldırılmış, özgürlük aşılanmış ama ruhlar, beyinler köleleştirilmiş…
Hem öyle köleleştirilmiş ki, bu kölelikten habersiz yaşıyor özgür insanlar(!)
Kendileri düşünüyor, konuşuyor gibiler ama değil aslında, birilerinin fikirlerini söylemekteler…
Kendilerine özgü bir giyim tarzları, saç modelleri vs. var sanıyorlar ama değil aslında, birilerinin dayattığını tercih etmekteler…
Moda ilahlarının, çağdaş efendilerin emrine göre tasarımlarda tasarımcıların isteği ve direktifleri ile yürüyorlar hayatta, kuyulardan kuyulara ine çıka…
Ne kişilik kaldı ne de kimlik…
Yeni köleliğin adı özgürlük…
Çağdaş efendiler çok iyi biliyorlar ki bedenlerin özgürlüğü değil ruhların özgürlüğü tehlikelidir…
Onun için tüm hesaplarını film oyun müzik vs imkânlarını ruh köleliği üzerine planladılar…
Artık kuyular eski kuyular değil, bugün kuyular gençliğin içine çekildiği bozuk eğitim kurumları, tv ekranları, internet siteleri, kafe köşeleri vs. yerlerdir…
Her kuyunun başında insan tüccarları bulunmaktadır…
Artık bedeninizle değil, beyninizle oynuyorlar gençler! Yusuf’u kuyuya atan kardeşleri gibi samimi ve yeminli yaklaşıyorlar, biz kötülük etmeyiz diyorlar…
Yusuflar artık Yakubların kucağında ama Yakub’un çok uzağında…
Neden mi?
Çünkü artık kucaktaki Yusuf değil, başkadır…
Yüzü aynı, özü ise farklıdır…