DİNDEN ÇIKMANIN CEZASI ÖLÜM DEĞİLDİR
İslam, “Dine inanma konusunda zorlama
yoktur”(Bakara,256) ayeti ile tüm insanlığa inanç hürriyeti tanımış ve din
konusunda insanların zorlanmamaları gerektiğini vurgulamıştır… Kur’an,
kendisini “insanlığa uyarı” diye tanıtmış ve Allah’ın elçisi Hz. Muhammed için,
insanlık üzerinde “musaytir” yani “zorlayıcı, dayatmacı” olmadığı nitelemesinde
bulunmuştur…
Kur’an; hidayetin, bir dilek işi değil, bir istek
ve arayış işi olduğunu belirtmiş ve hidayet arzusunu arayışa çevirenlerin ilahi
meşiette kabul göreceklerini beyan etmiştir… Dolayısı ile zannedildiği gibi
Hidayet, nasip işi değil, istek, arayış ve azim işidir…
Allah resulü, ilahi buyruk gereği, Mekke
müşriklerine “sizin dininiz size benim dinim bana” diyerek meydan okumuş ve
güçlü konuma geldiği Medine döneminde de insanları inanmaya zorlamayarak
kıyamet gününe kadar geçerli olan “inanç hürriyetini” uygulamıştır.
Dinden dönme konusunda da Kur’an, cehennem azabı
dışında hiçbir cezadan bahsetmemektedir. “Dinden çıkma” konusu, “dine girme”
konusu ile aynı tutulmalı ve “dine inanma konusunda zorlama yoktur ayeti”,
dinden çıkma konusuna da teşmil edilmelidir… Çünkü ayet her iki durumu da içine
almaktadır… Aksi takdir de din içinde nifak hareketleri baş gösterecektir, inananların
safında kırılmalar yaşanacaktır…
Birçok senedi bulunan “Dinini değiştireni öldürün”
hadisinin lâfzî anlamının Kur’an ile çeliştiğini söyleyebiliriz… “Kur’an’ı.
insanlığa duyursun” diye gönderilen elçinin, Kur’an’a ters sözler buyurması
kabul edilir değildir… Kur’an’a ters gibi gelen hadislerin, önce anlam
dünyasında yoğrulması, sahih ve sarih kriterlere tabi tutulması ve tarihin
şartları içinde değerlendirilmesi gerekmektedir… İnsan hayatını konu alan din
hakkında, sathi bilgilere dayanarak yerli yersiz konuşmak cahiliye bataklığına
sürüklenmektir…
Kanaatimce söz konusu hadis; “Medine döneminde din
değiştirip, küfür safına geçen kimselerin, din değiştirdikleri için değil,
dinle savaştıkları için öldürülmelerini “söylemektedir… Zira Mürtedlerin, din
değiştirmeleri ile dinden gelen kardeşlik hukuku bitmekte ve iman edenlere
karşı, savaşmaları durumunda “savaş hukuku” devreye girecektir...
Dolayısı ile Allah resulünün bu sözü, Medine
döneminde sahabelere; “savaşta gördükleri eski din kardeşlerine nasıl muamelede
bulunmaları gerektiği bilgisini” vermektedir… Yani; “din değiştirip size silah
doğrultanları kardeş bilmeyin” mesajını vermektedir…
Hanefi Ulemasının, din değiştiren kadının savaşçı
olmadığı gerekçesi ile öldürülmemesi yönünde fetva vermiş olmaları da
belirttiğimiz sebepten dolayı olmalıdır… Hadislerin büyük çoğunluğunun,
va’zedildikleri bağlamları ile rivayet edilmemiş olmaları, eksik rivayet
edilmiş olma ihtimali ve hangi durum ve şartta söylendiğinin bilinmemesi,
bizleri hadisleri yorumlama yoluna götürmektedir... Aksi takdirde, Kur’an ve
hadis çatışması kaçınılmaz olur…
İnsanların, “doğuştan getirdikleri inanç
hürriyeti” gibi bir hakkın, ahad bir habere istinaden yok sayılması ve “insan
hayatına, yeter delile dayanmadan kast edilmesi” İslam’ın kabul ettiği bir
tutum ve davranış değildir… İnsan hayatına önem veren ve her düzenlemesi ile
insan hayatını korumaya alan bir dinin, insan kanını ucuza akıtması kabul
edilir değildir…
Söz konusu hadisi hiçbir yoruma tabi tutmadan
kabul ettiğimizde, dine girmeyenlerin, dine girip çıkanlardan daha avantajlı
olduklarını söyleyebiliriz… İslam, insanlık dinidir ve insanlığın hayatını
düzenlemek için gelmiştir… İnsanlık hayatını düzenleyen bir dinin
müntesiplerine savaş açmak, ölmeleri için uğraş vermek, elbette ki ölüm
gerektiren bir durumdur… İlgili hadiste, bu durumu ifade ediliyor olmalıdır…
Kur’an, insan hayatını hiçe sayıp, haksız yere
insan öldürenin öldürülmesi gerektiğini söylemiştir… Din değiştirenin
öldürülmesi konusu ise Kur’an’da değil, ahad haberlerde gelmiştir… Ahad
haberler ise insan hayatı karşısında delil konumunda değerlendirilemez… “Size
hayat verecek şeylere çağırdığında Allah ve resulüne icabet edin” çağrısını
yapan bir dinin, İnsan hayatını din değiştirme sebebi ile bitirmesi, ne akli ne
de nakli hiçbir esasa uymamaktadır…
İslam; getirdiği sistem ve çözümlerle yüreklere ve
beyinlere tahakküm eder… Hiçbir şeyi zorlama ile kabul ettirmez… Eğer Allah
dileseydi, “yeryüzündeki herkes iman ederdi”, ancak Allah, insanlara ve irade
sahibi tüm varlıklara, inanç konusunda “ahiret sorgusuna” kadar serbestlik
tanımıştır… Kur’an’a göre, dinden dönen mürtedin cezası, ahirete
bırakılmalıdır…
Bu hadise göre hareket ettiğini iddia eden İslami
bilinçten yoksun, kime ve neye hizmet ettikleri bilinmeyen, kimi radikal dini
örgütlerin dinden çıktıklarına hükmettikleri kişileri öldürmeleri, toplu
ölümler gerçekleştirmeleri Kur’an’ın asla kabul etmediği bir davranıştır…
Asrısaadette insanlığın üzerine şefkat
bulutlarından rahmet yağmurunun yağmasını sağlayan bir dinin, merhametten
yoksun, katı kalpli ve cahil müntesiplerinin olması herhalde İslam’ın ahlakı
ile ahlaklanmamanın sonucudur…
Günümüz Müslümanlarının artık, İslam’ın, cahillere
ve ahmaklara bırakılmayacak kadar yüce bir din olduğunu idrak etmeleri
gerekiyor…
03.08.2013