“Ben böylesine
yüzsüz, böylesine utanmaz bir cemaat görmedim” desem “abartıyorsun” demeyin…
Hangi “cemaat” diye de sormayın… Çünkü bunun cevabı ortada… Bu ülke de son üç
aydır “cemaat” ismi ile anılan ve “cemaat” ismini kirleten “paralel yapılanma”,
“pensilvanya şebekesi”, “FG örgütü” ile yatıp kalkmadık mı?
Gerçekten böylesine yenilgiye doymayan, yenilgiyi zafer sayan, yalanı ortaya çıktığında yüzü kızarmayan, dostuna
düşman olan, içinde bulunduğu bataklığı gül bahçesi addeden, hezimeti hizmet
bilen, kendi çıkarı için dünyaları ateşlere vermekten çekinmeyen, mazlum
görüntüsünde zalimlik eden başka bir yapılanma bilmiyorum…
30
Mart seçimlerinde, Bediuzzaman Said Nursi’ye hayatı zindan eden, onu
zindanlarda çürüten CHP için kapı kapı dolaşıp oy toplayacak, batıda kötülediği
BDP’ye doğu ve güneydoğuda oy isteyecek kadar alçalan ve bunu da “halkın farklı
kesimleri ile kaynaşmak” olarak niteleyen bir cemaat hakkında başka ne
diyebilirim…
Seçimlerde
yaşadığı yenilgiyi hazmedemeden başka yenilgilere koşan, halkın kendilerine
gösterdiği tepkiyi “ilgi” diye okuyan, yalan yanlış haberlere doymayan bir
cemaat hakkında olumlu şeyler söyleyemem değil mi? Bu paralel örgüt, kendi
menfaati için ülkeyi tehlikeye atacak kadar, din düşmanlarını destekleyecek
kadar aşağılık bir karaktere sahip olduğunu gösterdikten sonra benim saygı
göstermem doğru olur mu?
Ak
Partinin puan kaybetmesi için ellerinden gelen her şeyi yaptılar, her türlü
iftirayı attılar, gazetelerinde aleyhte ekler yayınladılar, cami önlerinde
broşürler dağıttılar, kapı kapı dolaşıp Ak Parti aleyhinde kampanyalarına
destek aradılar, binbir hile ve tuzak kurdular ama başaramadılar… Kurdukları
tuzaklara düştüler… Şeytanları ile yürüdükleri yolda çöke kaldılar… Halkın
sillesine maruz kaldılar…
30
Mart yerel seçimleri, halkın cemaat vesayetine verdiği cevaptır… Halkın cemaate
güvenmediğinin ve Başbakanına sahip çıktığının ifadesidir… Bu seçim, cemaatin
itibara alınacak bir tabana sahip olmadığını, kendi tabanına söz geçiremediğini
ve kendi tabanında dahi güvenirliliğini yitirdiğini göstermiştir...
Paralel
Haşhaşiler seçimlerden sonra Hüseyin Gülerce üzerinden itidal dilini kullanmaya
kalktılar, nabız yokladılar, tepki gelince de Gülerce’yi yalanladılar… Gülerce
hizmet hareketinin dört yanlışından bahsetmiş ve yanlış yaptıklarını
söylemişti… Gülerce’nin dile getirdiği dört yanlış, hafife alınacak türden
değildi… Bu itiraflarda bazı gerçekler yatmaktaydı… Bu gerçeklerin en önemlisi
ise cemaat denen şer hareketinin bugüne kadar hep çoğunluğun, dolayısı ile
güçlünün yanında yer aldığı gerçeğidir…
Ak
Parti bu yerel seçimden yenilmiş olarak çıksaydı Gülerce bu sözleri değil de
tam tersini söyleyecekti… “Hizmet hareketine savaş açmanın, Hoca Efendiye
düşmanlık etmenin faturası hezimet oldu…” denilecekti… Halk; hizmet hareketine
değil hizmetin kendisine sahip çıktı ve koyun olmadığını göstererek tüm fitne
odaklarına tarihi bir ders verdi…
Bu
seçim; kendini şişirip duran, tabanını her seçimde pazarlayan, gelecek
vadettiğini ileri süren, siyasi pazarlıkları perde arkasında yürüten,
çoğunluğun arasına dalıp kitleleri kendine mal eden, “istediğini paşa
dilediğini maşa” yapma gücüne sahip olduğunu ima eden bu yapılanmanın; bir hiç
olduğunu, abartılacak bir gücünün bulunmadığını ve siyaseti belirleyecek kadar
etkin ve yetkin olmadığını gösterdi…
Bu
seçim, paralel yapılanma açısından tam bir hezimet ve akametti… Bu hezimetin
akabinde tövbe etmesi ve halktan özür dilemesi gereken Pensilvanya örgütü, sona
koşar adımlarla ilerlemeyi tercih etti… Yanlışlarına yanlışlar eklemeye devam
etti… Tebasını perişan etti, ama pişmanlık göstermedi… Kendisine gönül bağlayan
nice aileleri heder etti ama hiç keder etmedi…
Ne
diyelim “kendi düşen ağlamaz…”
07.04.2014