Putları kıran İbrahim, Firavuna baş kaldıran Musa vs. tüm peygamberler içinde yaşadıkları topluma sadece din anlatıp; sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel alanda yaşananlara seyirci mi kaldılar? Bir Müslüman olarak görevim, Allah`ın mülkünde Allah`ın hükümlerini hükümran kılma mücadelesini vermektir… Hayatın her alanında etkin olmaya çalışmaktır…
Tevhid, Allah’ı hayatın dışında tutanlara; sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel alanların her birinde Allah tek söz sahibi olduğunu haykırmak değil midir? Din siyasetin de üstünde belirleyici bir konuma sahip iken nasıl olur da din anlatmayı görev edinen ben ya da biz siyasetten uzağız diyebiliriz…
Siyasiler benim, çocuklarımın ve tüm sevdiklerimin hayatını etkileyecek kararlar alıyorlarken nasıl olur da ben köşeme çekilirim… Bunu benden istemeyin bu tevhide terstir, günahtır, zillete mahkûmiyettir… “Din adamı, siyasete girmez, siyaset konuşmaz” sözü laik zihinlerin sözüdür ve biz Müslümanlar için değil Hristiyanlar, rahipler için geçerlidir… Din, hayatın Allah`a göre yaşanması ise siyaset kaçınılmazıdır…
Hem bu ülke de yaşayacağım, hem bu ülkede din anlatacağım, hem de siyasetten uzak duracağım, olur mu? Daha önce 28 Şubat sürecinde CHP aleyhinde ki konuşmalarımdan dolayı yargılandım ve adli ve idari ceza aldım… Bana o dönemde din adamı siyaset konuşmaz diyenlere; “Ben CHP’yi siyasi bir hareket değil din düşmanı, insanlık karşıtı bir parti olarak görüyorum, o yüzden muhalifim”diyordum… Bir partiyi icraatları anlatır… AKP’yi de bugün savunuyorsam siyasi bir oluşum olduğu için değil, mevcut laik sisteme rağmen İslam’a hizmet vermeye çalıştığı içindir…
Hem İslam’da “din adamı” diye bir sınıf yoktur… “Din adamı” sınıfı kilise dini olan Hıristiyanlıkta vardır… Biz “din adamı” değil “dinin adamlarıyız”… “Din adamı” olmak, “dinden sorumlu olmak demektir, din işlerinde yetki sahibi olmak” demektir… Hâlbuki İslam’da, dinin sorumluluğu Allah’a aittir ve din işleri konusunda yetki Allah ve resulüne aittir… “Dinin adamı” olmak ise “dine mensubiyeti, dine bağlılığı ve samimiyeti” anlatır… Bunun için “din adamı” değil “dinin adamları” tabirini tercih ederim…
Dini camiye hapsedenler, din gönül işidir diyenler Hıristiyanlığın etkisinde kalmış batı mukallitleridirler… Din camiye hapsedildiği gün dindarlık gerilemiştir… “Tüm yeryüzü bana mescit kılındı” hadisi, tüm yeryüzünün kulluk ve dini yaşama alanı olduğunu anlatmıyor mu?
Ben bugüne kadar ne bir cemaate ne de bir partiye üye oldum… Üye olmamamın sebebi de tefrikaya girmemek, bölünmeye aracı olmamaktır… Ben; “İslam ümmeti cemaatindenim”… Cemaatleşmek, “İslam ümmeti cemaatinin” bünyesinde organizeli çalışmaktır ama cemaatleşmekle kalmayan bu durum cemaatçiliğe vardığında “İslam ümmeti cemaati” yaralanmış demektir… “Ben’e “nazaran bencillik ne ise, cemaate nazaran cemaatleşmekte odur… Cemaatleşmek bütünleşerek ümmetin vücudunda yaşamak iken cemaatçilik ümmetin vücudunu parçalamaya çalışmaktır…
Kendisine mensup olduğum bu cemaat tüm dünya Müslümanlarını üyesi kabul eder, cemaatleşenleri de “cemaatçi olmamaya” çağırır ve İslam ümmetinin bir ferdi olarak kalmalarını, “cemaatlerini İslam ümmetinin üzerinde görmemelerini” öğütler… Bu cemaat; tüm yeryüzünü mescit bilir… Bu cemaatimizin her bir ferdi değerlidir, ırk, mezhep, cinsiyet ve yaş farkı gözetmeksizin her bir ferde ayrı ayrı değer verilir… Bu cemaatimiz sadece Allaha karşı sorumludur… Lider resulullahtır… İlke, kural ve hareket kaynağımız kitabullahtır…
“Müslümanları bir vücudun azalarına benzeten” Allah resulü, bize İslam ümmeti cemaatine çağırmakta ve ümmet evinde toplanmamızı isteyerek, “Müslümanları bir evin tuğlalarına benzetmektedir”… İslam ümmetinin fertleri doğusu ve batısı ile kuzeyi ve güneyi ile bir bütündür… “İslam ümmeti cemaati, “mazlumiyeti, zilleti kader bilmez, Müslümana sırt verir sırt dönmez, fertlerinin her birini dünyalara değişmez…”
İslam ümmeti cemaatinin bir ferdi olarak beni siyasi konulara sevk eden şey 80 90 yıldır yaşadığımız zillet dolu sürüvenin AKP hükümeti ile seyir değiştirmesi ve zalimlerin mazlumların karşısında küçük düşerek hesap vermeye başlamasından başka değildir… AKP hükümeti laik rejimde Müslüman halka dinin gereklerini yerine getirme imkânı sunmuş ve dinine bağlı bir neslin yetişmesi için engelleri birer birer ortadan kaldırmıştır… İmam Hatip mezunu olmanın nerdeyse suç sayıldığı bir dönemden, İmam Hatipli olmanın avantaj sayıldığı bir döneme gelmiş olmamız vaziyeti ortaya koymaktadır…
Kütüphanemde Fethullah Gülen’in yazdığı tüm kitaplar mevcuttur… Onun ilmi yanlışlarını eleştirdiğim bir çalışma kaleme almış olmama rağmen sırf Ahmet şık ve Hanefi Avcıların Fethullah Gülen aleyhtarı kitapları yayınlamalarından dolayı çalışmama ara verdim ve basmama konusunda karar kıldım…
Amacım Fethullah Gülen’in hizmetine karşı duran zalimlerle aynı safta yer almamak ve onun aleyhtarlarının ekmeğine yağ sürmemekti… Zalimlerin aydınlık Dergisi, Ulusal Tv vs. ortamlarda yayılım ateşine tutulan Fethullah Gülen hareketine, saygımızdan ve kardeşlik bilincimizden dolayı her zaman savunduk, yanlışlarına göz yumduk…
Maalesef aynı hassasiyeti, cemaatsel çıkarlarını elde edemedikleri iktidara akla hayale gelmedik oyunlar oynayan, iktidarı yıpratarak muhaliflerin ekmeğine yağ süren ve AKP iktidarını muhalif medya ile birlikte yayılım ateşine tabi tutan Fethullah Gülen hareketinden göremedik…
Maalesef İslam ümmeti ailesinin bir ferdi olan Fethullah Gülen yapılanmasında “ümmet şuuruna” şahit olmadık… Cemaatsel kimlikleri ile dünya çapında kendini kabul ettirmeye çalışan, ümmetin sorunlarına gözlerini yuman cemaatsel çıkarlarına hizmet eden Fethullah Gülen hareketi şimdilerde freni patlayan bomba yüklü bir araç gibi belirlediği hedefe son hız ilerlemektedir…
Maalesef Fethullah Gülen yapılanması AKP hükümeti sayesinde devletin önemli kademelerine kendi adamlarını yerleştirerek hükümeti kıskaç altına almaya çalışmış ve devlet içinde önemli bir kadrolaşma yaşadıktan sonra hükümete hâkim olma baskısında bulunmuştur… Şu an hükümet tarafından gerçekleştirilen tasfiye, AKP döneminde belli birimlere yerleştirilen ve devletin üzerinde hakimiyet sağlamaya çalışanlara çalışan amir ve memurlara yöneliktir… Son dönem yaşanan hadiseler bu tasfiyenin haklılığını ortaya koymaktadır…
Türkiye üzerinde oynanan oyunlara aldırış etmeden, ülke gündemini önceden planlanmış bir operasyonla sarsan bu Fethullah Gülen yapılanmasının dershanelere tanınan iki yıllık zaman dilimine rağmen AKP aleyhinde çalışmaya ve fesadını daha geniş alanlara yaymaya devam etmesi, kendileri hakkında taşıdığımız hüsnü zannımızı bitirmiştir… Vatana gönül veren hiçbir birey, kitlesel menfaati için ülkesini kaosa sürüklemez, cuntacıların kol gezdiği ortamda İslam’a ve Müslümanlara hizmet eden hükümeti zayıf düşürmeye çalışmaz, çalışamaz….
Hükümetin sağladığı imkânlarla şımaran, kendini dev aynasında görmeye başlayan ve gücünü olduğunun çok üstünde göstermeye çalışan Fethullah Gülen hareketi artık yanlış yaptığını kabul etmeli, halktan özür dilemeli, hükümete hâkim olma emellerini bitirmeli, kafirlerle ortak hareket etmeyi terk etmelidir… Değilse Fethullah Gülen yapılanmasının ne tabanı ne de tavanı iflah olmayacaktır… Bu yapılanmanın samimi fertleri artık cemaatsel kimliklerinin üstünde olan “İslam ümmeti kimliği” ile hareket etmeli ve ülke huzurunu kaçıran büyüklerine karşı durmalıdır… Değilse adli ilahinin hesabı çok çetin olacaktır…
AKP bir siyasi parti olması hasebi ile elbette cemaat gibi kontrollü bir yapılanmaya sahip değildir… Cemaat belli bir kesime hitap ederken, siyasi parti her kesime hitap eder ve içinde her kesimden adam barındırır… Siyasi bir parti, belli bir cemaatin güdümüne girdiğinde muhatap kitlesini azaltmış olur… Bunun için siyasi bir parti ile bir cemaati karşılaştırmak yanlıştır…
Fethullah Gülen hareketi çok iyi bilmeli ki bu partinin içindeki yöneticilerin açığını bulmakla bu partiyi durduramazsınız, çünkü iktidarı yaşayan bir partide samimi insanlar olduğu gibi menfaatçi insanlarda olacaktır… Aynen ülke çapında büyüyen ve etkinleşen Fethullah Gülen yapılanmasının bünyesine farklı hesaplarla gelenlerin bulunması gibi…
Boşuna heveslenmeyin, kendinizi fazla yormayın halk birkaç yöneticinin yanlışından dolayı partiyi cezalandırmaz… Samimiyetine ve erdemine güvendiği Sayın Erdoğan’ı size ve sizin gibi zorbalara yedirmez… Artık halk, yılların birikmiş sorunlarını bir bir halleden ve halkı adam yerine koyan iktidarını satmaz… Hayal dahi edemediğimiz bu günlere gelmemiz için çalışan mevcut hükümet, “halka ve hakka” dayandığı sürece ne topunuz ne oyununuz onu yıkamayacak aksine daha da güçlendirecektir…
Bana özelden hakarette bulunanlar, iktidara yalakalık yaptığımı söyleyenler, aleyhlerinde olmamı kendilerine düşman olmama bağlayanlar, üstü kapalı tehdit ifadeleri kullananlar, iyi bilin ve unutmayın: “Ben mevcut hükümetin bir ferdini dahi tanımıyorum… Siyasilerle hiçbir yakınlığım yoktur… Tüm çabam Allah içindir, ümmet içindir… Ne iktidara yalakalık yapacak kadar alçak, ne de dış mihraklardan ve piyonlarından korkacak kadar adiyim… Müslümanlara ve islamca hareket edenlere asla düşman olmadım, olmamda… Yaptığım “zalimde olsa mazlumda olsa kardeşine yardım et” hadisine uymaya çalışmak, kalemime sarılmaktır… Gücüm nisbetinde ümmete hizmet etmektir…”
Size tavsiyem kalemlerden korkmayın kalleşlerden ve kalleşlikten korkun, çekinin, ürkün… Kardeşlik, kalleşliği kaldırmaz… Siyaset bataklığında açan bir gül olan AKP hükümetine saygınız yoksa onları başa getiren yüzde ellilik halka saygınız olsun… Ülke refahına ve ümmet faydasına katkı sunanlara selam olsun… Rabbim ERDOĞAN’ı zalimlerden korusun…
23.12.2013