KAOS HAVARİLERİ
Keşke yazmayı hiç bilmeseydim…
Neden bilmem ama bugün içimden gelmedi yazmak… İstediğim bir şey vardı doyasıya ağlamak… Secdelere kapanmak, bedduacılara inat dualarda yalvarmak… Kulluğun tadında sabahlamak… Hoş bir günün sabahını selamla açmak… Ümmeti kucaklamak… Ölüme açılan hayat yolunu hayırla adımlamak… Kalleşliğin olmadığı kardeşlik dolu günlere koşmak… Umuda, huzura, geleceğe yol almak…
Ama olmadı, bırakmadılar… Huşumu, umudumu, huzurumu elimden aldılar… Öfkemi ayaklandırdılar… Sabrımı taşırdılar… Sükûnetimi bozdular… Sözlerime hedef oldular… Kim mi bunlar?
Yerli Amarikalılar, sermayeye uşak ve uşşak olanlar, küresel oyunlara çanak tutanlar, içimizdeki elemli ılımlılar, cemaatleri aşınmasın diye imandan İslam’dan aşıranlar, hak yolu tutanı aşırı diye yaftalayanlar; hezimeti hizmet, cemadatı cemaat diye tanıtanlar, iman edenlerden kaçanlar, küfürden medet umanlar, bardağı taşıranlar, yolsuzlukları gündemleştirip vurgun yapanlar, gündemi sarsarak ülkeyi sarsmaya, sarmalamaya kalkanlar…
Duyar gibiyim sizi… Diyorsunuz; “nedir bu şiddetin, hiddetin nedeni? Söyleyeyim: En çok aptal yerine konulmak zoruma gitti… Adamlar (adamsa tabi) tüm yaptıklarını inkâr ettiler… Hiçbir şey yapmamış gibi kendilerini temize çektiler, haksızlığa uğradık diye isyan ettiler… Milletin gözünün içine baka baka yalan söylemekteler…
Yapmayın be… Siz bu milleti aptal mı sandınız? Siz inkâr edeceksiniz biz de inanacağız! Her zaman bizi kandırabileceğinizi mi sandınız… Yok, artık sona dayandınız… Her şeyi sorumsuz ve fütursuzca yapacaksınız… Başaramayınca kaçacaksınız… İşin içinden sıyrılmaya bakacaksınız… Hizmet için yalanı nasıl olsa mubah sayacaksınız… Kiraya aldığınız akılları kandıracaksınız… Hilelerden geri kalmayacaksınız… Saf ve temiz olduğunuzu anlatacaksınız… Artık yemeyiz…
Sizin için bizlere işte “kardeşleriniz, ağabeyleriniz” diyorlar… Özür dilerim bilmiyordum… Ben öyle bir gafletteymişim ki bugüne kadar ağabeylerimi, kardeşlerimi tanımıyordum… Yazıklar olsun bana; sizi, ailemin fertlerini, kardeşlerimi, ağabeylerimi tanıyamamışım daha(!)
Sonra bir an sizi ve geçmişinizi sorguluyorum, bakıyorum ki yine kandırılıyorum… Kardeş diye tanıdıklarım meğer kuyumuzu kazanlarmış, abi diye bildiklerim meğer bize ağalanabilmek için ABD ve israil’den medet umanlarmış… Ülkeyi kaosa sürükleyip seçilmiş hükümete darbe hesabı yapanlarmış… Aleyhimizdeki beddualara âmin diyorlarmış… Devlet içinde devlet olmaya çalışıyorlarmış… Komplo ve kaos yolunda hızla ilerliyorlarmış…
Geçmişinizi sorguladığımda ne çıktı karşıma biliyor musunuz? İhanet, kalleşlik ve döneklik… Ağır ithamlar bunlar biliyorum… Ama bu sözlere alışın istiyorum… Maalesef yaptıklarınızla kazandığınız etiketleriniz artık bunlar, sayın çok değerli ağabeyler, ablalar… Tamda inanacaktım kardeşlerim, ağabeylerim olduğunuza… Ama son anda çıktı sır dosya... Sizi tanıdıkça boğuldum yasa… Sahi bizi sattınız kaça?
Mavi Marmara da ihanetin daniskasını yapmışsınız… İsrail özür dilediği halde siz hala özür dilememişsiniz… Ya 28 Şubatta Erbakan’a yaptıklarınız… Neden onu askerlere, cuntacılara sattınız? Hiç sızlamadı değil mi vicdanınız? Ecevit’e şefaat edecekmişsiniz… Hangi yüzle söyler misiniz? Bir de başörtüsüne furuat demiştiniz… Başörtü eylemlerine de hiç destek vermemişsiniz… Ya Allah için söyler misiniz: Sizler nasıl kardeş ve ağabeysiniz? İslam dünyası inim inim inlerken daha ne zamana kadar inlerde gizlenirsiniz?
Sizi Ergenekon’dan, cuntadan kurtardık diyeceksiniz… Hay kurtarmaz olaydınız… Bizi mi kendinizi mi kurtardınız? Allah bilir ya o süreçte ne masumlar yaktınız? Söyleyin ne olur, itiraf edin nerden emir almaktasınız? Kim için çalışmaktasınız? Kime neden operasyon yapmaktasınız? Neden tehditler savurmaktasınız? Amerika’dan hocanızın ağzından Erdoğan’ı musallaya yatırmaktasınız… Bu bilgiyi Azrail’den mi almaktasınız? Yoksa tehdit mi savurmaktasınız? Kesin yarın bu açıklama için yine kıvıracaksınız… Merak ediyorum bu kadar kin ve adaveti nasıl topladınız?
Sen ey Fethullah Gülen yapılanması! Ben sana kardeş diye gelmiştim… Kardeşliği çok özlemiştim... Öyle ki hatalarını bir bir silmiştim.. Seni Allah için sevmiş, değer vermiştim… Senden dostluk ve vefa beklemiştim… Bizi tek vücut zannetmiştim… Eski günahlarından tövbe ettin sanmıştım… Değilmiş... Karakterin hiç değişmemiş… Kardeşlik sende hiç görülmemiş…
Günlerdir yatıp kalkıyorum sizden duyduğum tek kelime yolsuzluk… Eee yettiniz artık… Açtırmayın ağzımızı, döktürmeyin dilimizden o kirli günahlarınızı… Siz önce kendi yolsuzluklarınızı görün… Din üzerinden hizmet söyleminden ne kadar para topladınız, hesabını siz dahi bilemiyorsunuz… Bir odalık yerde hasırda yatıyormuş Fethullah Gülen öyle diyordu. Şükürsüz Hakan… Sormak isterdim Hocanızın hasırı beş paralık türden mi, Efendinizin sarayı beş on tahtalık bir kulübe mi… Değil. Değil mi?
Hasırı en pahalısından, sarayı Amerikan villalarından… Peki, bu koca sarayı hocanız emeklilik parasıyla mı aldı, yazdığı kitaplardan gelen telif parası ile mi kazandı… Nerden bu kazancın kaynağı… Hayırsever iş adamları mı? Hadi hüsnü zan edelim, adına bağış diyelim… Peki, sormazlar mı size? Ümmetin hayır parası ile nedir bu yediğiniz herze…
Üstad Bediüzzaman sürgünler yaşadı, taş duvarlar arasında mahsur kaldı, bir lokma ekmeğe talim etti ama asla ümmetin parasına tamah etmedi, israf etmedi… Kendi emeğini dahi ümmete hibe etti… Size ne oluyor da ABD’de şatolara kurulmuşsunuz utanmadan da züht edebiyatında bulunursunuz… Söylemenize gerek yok biliyorum misafirhane diyeceksiniz… İsrafınızı hizmet adıyla gölgeleyeceksiniz… Sonrada temiz, pak maskesini giyeceksiniz, yolsuzlukların üzerine gideceksiniz(!)
Ümmetin malını tarumar edeceksiniz, fakir fukaranın hakkını kurumlarınız adına toplayıp belli belirsiz harcayacaksınız… Yandaşlarınıza ihaleler alacaksınız, iş adamlarını korkutacaksınız, sizden olana olanaklar tanıyacaksınız, devletin malını devletin içindeki devlet vasıtası ile yandaşlarınıza, bağışlar yapan işadamlarınıza peşkeş çekeceksiniz… Size hayırda bulunmayan iş adamlarına imkânları kısacaksınız… Üstelik dürüstlükten dem vuracaksınız…
Eskiden mafya derlerdi iş pazarından rüşvet alanlara, Hâkimleri satın almaya kalkışanlara… İş adamlarına korku salanlara, onları mecburi vergiye tabi tutanlara… Halkı uyutanlara... Şimdi sizde de aynı hava… Değişen tek şey isim, gerisi aynı dava…
01.01.2014
Yasal Uyarı
Yazarın yazıları, fikir ve düşünceleri tamamen kendi kişisel görüşüdür ve sadece kendisini bağlar.
Haber ve Köşe yazılarına yapılacak yorumlarda yorum yapan kişi yasal sorumludur. Sitemiz yorumlardan yasal sorumlu değildir.