DERSHANE BAHANE
Dilerim iki tarafta İslamin ve Müslümanların ortak çıkarı etrafında birleşir ve dünya Müslümanlarının güçlerine güç katarlar…
DERSHANE BAHANE
Samanyolu televizyonunda yayınlanan “Şefkat Tepe” dizisinin 126. bölümünü izledim bu gece… Dizinin bu bölümünün başına dershanelerin kapatılması meselesini koymuşlar… Hem konuyu öyle işlemişler ki zatı muhteremlere diyecek söz bulamıyorum… Devlet ve PKK mücadelesinin işlendiği bu dizide dershanelerin konu edilmiş olması ne yayın ahlakına ne de insan vicdanına sığar..
Dizide; dershanelerin dış güçlerin talimatı ile kapatılmaya çalışıldığını işlemişler… Bu dizi senaristine göre, dershanelerin kapatılması konusunun gündeme getirilmesinin ana sebebi; “Suriye de oluşmakta olan Kürt devleti ve Şii ittifakının haber konusu olmaması ve işlerin gizli bir şekilde yürütülebilmesi” imiş… Yani “dershanelerin kapatılması dış güçlerin ana amaçlarını gerçekleştirebilmeleri için bir gündem saptırmasından başka değilmiş”…
Dizinin bu bölümünün girişinde işlenen konular, AKP hükumetinin dış güçlerin piyonu olduğu kanısını uyandırmakta ve cemaatin küresel güçlerin hedef tahtasına konulduğunu anlatmaktadır… Dizi de ayrıca “cemaatin kolay bir lokma olmadığı, en zor zamanlarda bile ayakta kaldığı” fikri işlenmekte ve adeta hükumete; “bize gücünüz yetmez” mesajı verilmektedir… Dileyen söz konusu dizinin giriş kısmını izleyebilir…
Bu küresel güçler, neden dünyanın diğer yerlerindeki Hizmet hareketine bağlı okulları kapatmaya çalışmıyor? Neden bu dış güçler, hizmet hareketinin dünyadaki hızını kesmiyor aksine destek oluyor? Merak ediyorum, bu senaryoyu yazanlar, kendi uydurdukları şeylere inanıyorlar mı acaba? Küresel güçlerin hedef tahtasına oturan bir cemaat dünyada barınabilir mi? Şefkat Tepe isimli dizinin senaristini çok merak ediyorum izleyicileri, keriz yerine koyacak kadar akıl yoksunu mu?
Günlerdir takip ediyorum dershaneler konusunda yazılan çizilenleri… Gündemden düşmedi bu konu ne yazık ki… Dünyanın sonuymuş gibi haber konusu yapılıyor STV ekranlarında, Zaman manşetlerinde…
Ben bu savaşta iki taraf görüyorum… İktidarda kalmaya çalışan hukümet ve hükümetin üstünde muktedir olmaya çalışan cemaat… Aslında dershane savaşı iki taraf için de sadece bir bahane… Asıl mesele kimin iktidarda olduğu değil kimin muktedir olduğudur…
Cemaat, “hükümetin üstünde muktedir” olmaya çalışıyor… İktidar da, “ben cemaatin güdümüne girmem, halkımın iktidarıyım” diyor… Cemaat, “iktidar gelip geçici ama hizmet hareketi bakidir o halde önemli yerleri bizlere ver, adamlarımızı yerleştirelim, her yere hâkim olalım” diyor… Hükümet ise, “bu ülkede tek hizmet hareketi “Hoca Efendi” hareketi değildir, İslam’a hizmet için mücadele veren nice cemaat ve tarikatlar var… Ben sadece hoca efendi cemaatine önemli yerleri verirsem Türkiye’de “tek cemaat hâkimiyeti” başlar, dolayısı ile ilerde diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi “cemaatler arası çatışmalar” olur ve bu tarihi yanlışın günahı ise Allah katında benden sorulur diye karşı çıkıyor…
Haklı olmayan talepler, haklı bir şekilde reddedilince hükümet bir anda cemaat için düşman oluveriyor ve savaş başlıyor… Cemaat, istediklerini hükümete yaptıramayınca onu yıpratmaya çalışıyor… Aslında bu savaş, yıllar önce başlamıştı, Hakan Fidan olayı ile cemaat sayesinde gün yüzüne çıkmıştı…
Mavi Marmara olayında hükümetin tavrının tam tersi bir tavır takınmıştı Hoca Efendi… İsrail’e “otorite” demişti ama “kendi otoritesini(Başbakanı)” yaptığı açıklama ile ezip geçmişti… Başbakan, İsrail ile ipleri koparırken Hoca Efendi; “otoriteden izin alınmalı idi” diyerek hükümetle dış ilişkiler konusunda aynı yerde durmadığını gösteriyor ve adeta kendi ülkesinin otoritesine baş kaldırıyordu… Aslında ipler tamda burada kopmuştu…
Mazlum Filistin halkının üzerindeki ambargo kalksın diye canları pahasına yola çıkan Mavi Marmara mücahitlerinin meşru ve takdire şayan hareketleri Hoca Efendi’nin anlam dünyasında yersiz bir hareket ve fitne menşe’li bir davranış olarak kabul görmüştü… İslami camia, Hoca Efendi’nin açıklamalarını yurt dışındaki okullarını korumak amacıyla söylenen sözler olarak okumaya çalıştı, kırıldı, üzüldü, es geçti… Ama mesele farklı idi… Hoca Efendi, İsrail’e otorite derken aslında Erdoğan’a; “seni otorite kabul etmiyorum” demek istiyordu… Erdoğan, mesajı almıştı… Kardeşlik için susmak gerekliydi ve susuldu…
Cemaat, Başbakandan ülkedeki kilit noktaların hepsini istiyordu… Kendilerinden başka hiçbir cemaatin önemli yerlerde bulunmasını istemiyorlardı… Kendi adamlarını Erdoğan döneminde ve öncesinde önemli yerlere yerleştiriyorlardı… Derin devletin tasfiyesi için hükümet, cemaate olanak tanıyordu… Artık kamu işine girmeye çalışanlarda “cemaatten torpilli olanlar kazanır değilse çırpınış boşunadır” kanısı uyanmıştı… AKP iktidarı, “Hoca Efendi iktidarı” diye niteleniyordu…
Cemaat, kilit noktaları ele geçirmek için gün geçtikçe iktidarın üstündeki baskılarını arttırıyordu… Erdoğan, onların verdiği isimleri atamayınca çıldırıyorlardı… Hakan Fidan, istihbaratın başına getirildiğinde, kendi istedikleri adam istihbarat gibi önemli bir birimin başına getirilmediği için iktidara diş bilediler ve iktidarın PKK ile görüşmelerini deşifre ettiler, Hakan Fidan’ı ve dolayısı ile başbakanı hükümeti adeta hain ilan ettiler… Savaşın kızıştığı önemli nokta da burası idi…
Başbakan, Sayın Gülen’e ülkeye dönmesini teklif ettiğinde Hoca Efendi’nin verdiği cevap ve kullandığı üslup aradaki bozukluğu göstermeye yeterdi… Gezi parkı eylemlerinde başlarda gezicilere verdikleri desteği geri çeken hizmet medyası bu konuda hükümetin yanında yer almadı tam aksine Hoca Efendi vasıtası ile Başbakan eleştirildi, çapulcular korundu…
Erdoğan, milli eğitimdeki okulların yetersiz olduğunu gayet iyi bilmektedir ama dershaneler aracılığı ile ülkede gittikçe güçlenen ve Başbakan’a kafa tutacak kadar seviyesizleşen bir cemaatin can damarı olan dershaneleri kapatmakla, cemaati cezalandırmak ve adam kaynaklarını keserek devlet içindeki örgütlenmelerini durdurmak istemektedir…
Dershaneleri sadece para kaynağı olarak görmemek gerekir… Dershaneler, “hazır adam” bulma yeridir… Devlet okullarında temel eğitimi almış gençler, kendi imkânları ile dershaneye yazılıyor ve önemli yerleri kazanıyorlar… Dershanelerde eğitim alan gençler, üniversitede okuyabilmek adına cemaat tarafından kendilerine sunulan burs imkânları ile okuyor ve Hoca Efendi’nin evlerinde yurtlarında kalıyorlar… Mezun olduğunda hizmet hareketinin bir ferdi olarak devlet kurumlarına yerleşen bu fertler, devletin içinde yapılanıyor ve kendilerinden olmayanı dışlıyorlardı… “Benden olan ehildir, gerisi değildir” mantığı ile hizmet ahlakını yürüten cemaat, dershaneleri ticari bir kuruluş olarak görmemekte tam aksine kurumlara yerleşebilmenin yolu olarak görmektedir…
Şimdilerde doğuda kanaat önderi diye tanıttıklar kişileri konuşturan ve artık Doğu’da ve Güneydoğu’da gençlik terörün pençesine düşecek diye yaygara koparan bu zevatlara sormak isterdim… Eğer PKK sizlere ses çıkarsaydı siz Güneydoğu’da Doğu Anadolu’da kolej, dershane, ev, yurt açabilir miydiniz? PKK ile kapalı kapılar ardında anlaşmamış olsaydınız Doğu ve Güneydoğu’ya adım atabilir miydiniz? Yakın zamanlarda dershanelerinizin, yurtlarınızın saldırıya uğradıklarını söylemekte ve haber etmektesiniz… Allah aşkına en güçlü döneminde PKK neden sizlere saldırmadı da şimdi saldırıyor?
Aklımızı kiraya vermediğimiz için soru sorma özgürlüğünü kullanarak sormak istiyorum… “Özel teşebbüs olan dershaneler kapanıyorsa, özel hastaneler vs. vs.’lerde kapansın o halde” diyen sizlerin kolejleri, yurtları, gençlik merkezleri, okuma salonları kapandı mı ki? Cami önlerinde “Dershane Gerçeği” adı altında dağıttığınız broşürleri, neden imam hatip okulları kapatıldığında, Kur’an okuma yaşı büyütüldüğünde, başörtüsü yasaklandığında dağıtmadınız? 28 Şubatçılara gösterdiğiz o olgun(!) tavrı neden bu hükümete göstermiyorsunuz?
Eğer cemaatin derdi, dershane olsaydı inanın başka çözüm yollarına bakar bu kadar ortamı germezlerdi… Hüseyin Gülerce, “hizmet geri adım atmaz” diyor… Artık geri adım atan hâkimiyet savaşını kaybetmiş olacak bakalım kim muktedir olacak… Eğer bu ülke, bu dershane savaşından dolayı gerileyecek olursa sayın cemaat, rabbe hesabı veremeyeceği gibi halka da hesap veremeyecektir…
Cemaat içindeki hâkim derin güçler artık tasfiye edilmeli ve “ulu’l emr” olan sayın Başbakana itaat edilmelidir… Dizide propagandasını yaptıkları “Ehli Sünnet mezhebi” de “ulu’l-emre itaati” ön görmektedir… Hizmet hareketi İslam’a ve Müslümanlara hezimet olmamalı ve kendine gelmelidir… Geri adım atmalı ve dershanelerin alternatifi olan şeylere bakmalıdır… En önemlisi ise hâkimiyet savaşından vazgeçmelidir…
Hizmet ehli kardeşlerim! Bu savaş devam ederse küfür orduları galip gelecekler, gücümüz zayıflayacak ve yeni 28 Şubatlara yelken açacağız… Zümrenizin iktidarın üstünde muktedir olma hırsı için ümmeti felaketlere sürüklemeyin… Meydanlarda değil masalarda sorunlarınızı halledin… İktidarın üstünde muktedir olma savaşından vazgeçin… Bu ülke de yaşayan tek cemaatin siz olmadığını artık kabul edin… Kâfirlerle diyalog kurduğunuz kadar Müslümanlarla da diyalog kurun…
Eğer mesele sadece dershane olsaydı “Milli Eğitim”in okullarından rahatsız olan ben bir baba olarak cemaatin yanında yer alır ve Sayın Başbakana karşı çıkardım… Ama biliyorum ki dershane iki taraf içinde sadece “bahane” “iktidarda muktedir olmak, olabilmektir asıl gaye”… Eğer Sayın Başbakan, ilerde cemaatler arası çatışmalar olmasın diye çabalıyor ve bunun önlemini almaya çalışıyorsa, ümmetin geleceği adına gayret sarf ediyorsa rabbim kendisini muvaffak kılsın… Değilse kendilerini, doğru olana iletsin…
Dilerim iki tarafta İslamin ve Müslümanların ortak çıkarı etrafında birleşir ve dünya Müslümanlarının güçlerine güç katarlar…
02.12.2013
Yasal Uyarı
Yazarın yazıları, fikir ve düşünceleri tamamen kendi kişisel görüşüdür ve sadece kendisini bağlar.
Haber ve Köşe yazılarına yapılacak yorumlarda yorum yapan kişi yasal sorumludur. Sitemiz yorumlardan yasal sorumlu değildir.