DİNİ BİLİNCİ ZEHİRLEMEK
Dini sohbetlerde akıl tutulması üzerine…
Hayal mahsulü bir hikâye değil bu anlatacağım, tamamen gerçek… Bir öğretmenim vardı… Beni severdi… İlahiyat okuduğum zamanlarda kendisi de okulumun bulunduğu şehirde ikamet ettiği için ara ara görüşüyorduk… Uzun zaman önce idi… Ama sanki bugün gibi hala gözlerimin önünde… Öğretmenim koşar adımlarla benden uzaklaşıyordu… Giderken; “sen beni saptıracaksın, itikadımı bozacaksın” diyordu… Neden mi?
Bir gün bana; “Her zaman gittiğim sohbete gelmek ister misin?” diye sordu… Bende kırmadım, az çok nereye götüreceğini anlamıştım… Çünkü öğretmenimin “nereye” bağlı olduğunu biliyordum… Öğretmenimin, dini konularda duyarlı ama bilgisiz olduğunun farkındaydım… Onun samimiyetini ve teslimiyetini seviyordum… Allah selamet versin, ailece islam’a gönül vermiş ve kendi bilgi ve bilinçleri nisbetince islamı yaşamaya çalışıyorlardı…
Beni ismini vermek istemediğim bir sohbet ortamına götürdü… Sohbet, büyük bir kitleye hitap ediyordu… İkindi namazlarımızı kıldık ve hoca sohbete başladı… “Tesbih ve zikrin” önemini anlatıyordu… Hoca birkaç gün önce okuduğum ve hadis âlimlerinin “uydurma” kaydını koydukları bir hadisi değiştirerek anlatıyordu…
Hocanın anlattığı uydurma hadisin aslı şöyle geçmektedir: “Allah, kanatlarının biri doğuya, öbürü batıya uzanan ayakları yedinci kat yere inen bir kuş yarattı. Kuşun üzerinde bütün varlıkların sayısı kadar tüy vardır… Ümmetimden bir kimse bana salât-ü selâm getirdiği zaman Allah Kuşa, arşin altında bulunan nurdan bir denize dalmasını emreder… Kuş denize dalıp çıkarak kanatlarını silkeleyince her tüyünden bir damla akar. Ulu Allah akan her damladan, üzerime kıyamete kadar “selât-ü selâm” getiren kul hesabına istiğfar edecek bir melek yaratır…”
Daha birkaç gün önce, “böyle uydurmaları nerden bulup, kitaplara yazarlar” diye içimden eleştirmiştim uydurma hadisleri tanıtan kitabın yazarını… “Böyle hadislere çocuklar bile güler” diyordum kendi kendime… Ama bahis konusu ettiğim sohbette amir, memur, öğretmen, akademisyen birçok insanın bu hadisi hayranlıkla dinlediklerini gördüm ve kendi kendime; “daha öğreneceğin çok şey var” dedim…
Hoca, uydurma hadiste geçen “nurdan denizi” “su denizi” olarak anlatıyordu… “Kuş, su denizine dalacak ve çırptığı kanatlarından düşen her bir damla sudan bir melek yaratılacak” diyordu… Dinleyenler biraz bilgilerini yoklayarak Meleklerin “su’dan” değil “nur’dan” yaratıldıklarını hatırlayıp hocaya itirazda bulunmuyorlardı…
Kur’an Kurslarında, İlkokul sıralarında öğrendiğimiz basit bir bilgi bile söz konusu hadisin uydurma olduğunu anlatmaya yetiyordu… Sohbet çıkışında sohbeti beğenip beğenmediğini soran öğretmenime; “hocanız aslı astarı olmayan uydurma bir hadisle peygambere iftira etti, hem melekler sudan değil nurdan yaratılırlar” dediğimde benden koşar adımlarla uzaklaşıyor ve kendisini saptıracağımı söylüyordu…
Hâlbuki hocasının anlattığı uydurma, rivayetin aslına uymuyordu… Ve hadisin asıl metninde eleştirilmesi gereken birçok nokta bulunmakta idi… Hocaya teslimiyeti tesnimiyete(putlaştırmaya) çeviren bir toplumda; akıl yürütmenin, sorgulamanın olmadığını, olamayacağını anladım… Aslında bu hocanın anlattığı hadis, çok abartılacak, kaleye alınacak bir şey değildi, günlük hayatımızı da fazla etkilemiyordu…
Ancak “deli saçması” niteliğinde olan böyle bir hadisin, büyük bir kitleye “kale resulullah” kalıbında aktarılması basite alınacak gibi görünmüyor? Sohbette hocanın tatlı ve abartılı bir dille aktardığı uydurma hadisten çok, dinleyicilerde nasıl bir peygamber algısının oluşacağı ile ilgileniyordum…
Hâşâ! Bu ve benzeri uydurmalarla; “deli saçması konuşan, bir dediği diğer dediğini tutmayan, ölçüsüz” bir peygamber algısının oluşması kaçınılmaz olacaktır… Benim peygamberimi, nasıl olurda böyle aklı ve bilinci kıt insanların uydurmaları ile yanlış tanıtabilirsin…
Hz. Peygamberin; “kim adıma yalan uydurursa cehennemdeki yerine hazır olsun” sözü aynı zamanda “uydurmaları” nakledenleri de kapsamaktadır… Yani uydurma bir rivayeti bile bile peygamber adına nakleden cehennemi hak etmiştir… Çünkü sahih din algısının iki temelinden biri olan sünnetin faili peygamberi yanlış aktarmış ve vahyin çizdiği sahih din algısını tahrif etmiştir…
Ayrıca söz konusu uydurma hadis, toplumun aymazlığını, hocaların toplumu nasıl aldattığını, halktaki şuur ve idrak seviyesinin düşüklüğünü ve sorgulamacı zihniyetin devre dışılığını göstermesi açısından da önem arzeder…
Camilerde ve va’z mahallerinde va’z eden kardeşlerim! Cehennem azabından kaçar gibi kaçın uydurma hadislerden ve uydum kalabalığa fikrinden… Peygambere bir salâvat getirilsin diye uydurulan bu hadisin, peygamber algısını nasıl tahrif ettiğini görmekteyiz değil mi? Vücudunuzun bir yerini tamir ederken başka bir yerini bozan yan etkili haplar gibi, dini hayatın bir yerini onarmak için kullandığınız bir uydurma hadisin, dini hayat ve bilincinizin başka bir yerini harap ettiğini, edeceğini de düşündünüz mü?
24. 10. 2013
Yasal Uyarı
Yazarın yazıları, fikir ve düşünceleri tamamen kendi kişisel görüşüdür ve sadece kendisini bağlar.
Haber ve Köşe yazılarına yapılacak yorumlarda yorum yapan kişi yasal sorumludur. Sitemiz yorumlardan yasal sorumlu değildir.