Kur’an, öyle bir kitap ki… Muhatap hangi seviyede
ise, Kur’an’da ona o seviyeden hitap eder… Muhatap, seviyesini yükselttikçe, o
da seviyesini yükseltir… Yani Kur’an, vermek istediği mesajı, her seviye
grubuna anladığı dilden verir…
Bir çoban; yer, gök, dağ, bayır, su, ot vs.
ayetleri Kur’an’dan okuduğunda, onları kendi dilinde anlar, seviyesince
yorumlar, anladığı miktarda imanı ve bilinci artar… Bir bilim adamı için de
durum aynıdır… Kur’an; muhatabın seviyesine göre seviyesini düşürür veya
yükseltir… Kur’an’ı anlama noktasında herkes eşittir ama ana mesajların
haricinde her seviye grubunun Kur’an’dan anladığı çeşit çeşittir…
Yıllarca felsefe, sosyoloji, psikoloji, tıp vs.
bilim dallarında ihtisaslaşanlar Kur’an’a yöneldiklerinde, boşa zaman
kaybettiklerini söylerler ve geldikleri seviye de anladıkları Kur’an’a hayran
kalırlar… Ancak bilmeliler ki, onları hayran bırakan geldikleri seviyeye göre
konuşan Kur’an’dır… Onun için ihtisas alanlarında boşa zaman harcamış değiller,
Kur’an’ı daha üst bir seviyeden anlamak için yıllarca çaba sarfetmişler…
Kişinin ilmi seviyesi yükseldikçe, art niyetli değilse, Kur’an’a hayranlığı
artar... Kur’an, bütün zaman ve zeminlerde, kendisine muhatap olanların
seviyesinin altında kalmamış ve onlara seviyelerinin üstünde de konuşmamış
muciz ve mubin bir kitaptır…
Kur’an her seviye grubuna hitap eder… Ama herkese
aynı seviyeden, herkese aynı dilden konuşmaz… Bir çocuk ile bir büyüğün, bir
âlim ile bir amelenin okuduğu kitap aynıdır ama anladıkları farklıdır…
Okuduklarının aynı, aldıklarının farklı olması Kur’an’ın mucizliğidir… Her
çağın ihtiyacına göre konuşan Kur’an, her insana da kişisel donanımı ve
ihtiyaçları nisbetinde konuşur…
Kur’an’ın herkese vermek istediği ortak mesajlar
vardır… Bu mesajlarda, bilgi seviyesi, zaman ve mekân farkı önemli değildir…
Kur’an, ana amacı olan hidayeti gerçekleştirmek için onu okuyan herkese tevhid,
hidayet, ahlak, vs. alanlarda aynı mesajları verir... Kur’an ayetlerinin temel
mesajları; iman ve amel noktasında birleşir… Bunun dışında kalan, satır arası
bilgiler ise ilimde derinleşme işidir…
Kur’an’ı anlamak için mümin olmaya gerek yoktur…
Ancak Kur’an’ın hidayet nurundan faydalanmak için mümin olma zorunluluğu
vardır… Kur’an, en açık bir dille herkesi uyarır, hidayete çağırır… Kur’an’ın
hidayet merkezli ana mesajlarını anlamak için âlim olmaya gerek yoktur…
Kur’an’ı Ebu Cehil’de anlıyordu, Ebu Lehep’te… Ama Kur’an’ın hidayet nurundan
faydalanmıyorlardı… Dolayısı ile Kur’an’ı anlamak ile faydalanmak farklı
şeylerdir… Kur’an’ı anlaşılır kılan; insan dilinden konuşmasıdır… İnsanı
tanıyan rabbin, hayata müdahalesi olan Kur’an’ı önemli kılan ise getirdiği
hayat çözümleridir…
Kur’an’a daha hayran kalmak istiyorsanız, bilgi ve
bilinç seviyenizi yükseltin… Bilgi seviyeniz yükseldikçe, Kur’an’ın sizlere
daha farklı ufuklar açtığını göreceksiniz… Ama sakın Kur’an’ı sadece bilgi
hazinenizi daha zenginleştirmek için okumayın… O zaman Kur’an, sizlere sadece
bilgi verir, bilinç ve hidayetten mahrum eder… Kur’an rehberliğinde; bilgi,
bilinç ve eylemleriniz birbirinin mütemmimi olmalıdır… Bilgiyi bilinçten, bilinci
eylemden koparırsanız, Kur’an’ı anlamış ama nurundan faydalanmamış olursunuz…
Kur’an’ı; bilgi, bilinç ve eylem üçlüsü bağlamında okuyanlar “Kur’an
Furkanı’na” sahip olurlar…
Seviyeye göre hitabı bağlamında Kur’an; hem basit,
hem zordur… Hem mubin, hem derindir… Hem uzmanlık istemez, hem uzmanlık işidir…
Hem muhkem, hem müteşabihtir… Hem hakikat, hem mecazdır… Muhatapları, genelde
insanlık, özelde mü’minlerdir… İsteyene bilgi, dileyene hidayettir… Mü’mine
firaset, münkire akamettir… İnananlar için rahmet, karşı çıkanlar için
felakettir… Her çağa taşınan bir mücize-i ahmettir…
Kur’an’ı en üst seviyede okuma dileği ile…
29.07.2013