Kur’an’i bir gerçektir; “çalışan kazanır, yatan
kaybeder”… Bu kural sadece iyiler için değil kötüler için de geçerlidir…
Kâinatta hiçbir şey yerinde saymaz, her şey her an daima hareket halindedir…
İnsan yerinde saydığı zaman dahi içindeki organ ve hücreler daima bir hareket
içinde olurlar… Allah’ın kâinata yazdığı yasadır: “Kazanmak için çalışmak şarttır ama her çalışmanın sonucu kazanmak
değildir…”
Kur’an’ın kıssalar yolu ile aktardığı tarihi
hareketlilikte; “İyi hareket bereket, kötü hareket felaket getirir” mesajını
okumaktayız… Hayat bu gerçeğin belgesidir… Kur’an iyilerin, iyiliğin hareket
kitabıdır ona uyanların alacağı ödül bereket, sonu cennet olacaktır…
Kur’an; “İnsana ancak çalıştığının karşılığı
vardır”(Necm,39) ayeti ile insana çalışmanın karşılığının verileceğini, bu
konuda iyi ve kötü arasında ayırım yapılmayacağını ifade etmektedir… Ancak
ilahi yasa, kötünün çalışmasına destek vermez hak ettiği kadarını verirken;
iyinin çalışmasının destekler ve kat kat fazlasını verir… Onun için cennet bazen
salih bir eylemde saklı olabilir…
Kur’an yüce rabbimiz hakkında bizleri
bilgilendirirken; “Allah’ın her gün bir işte”(Rahman,29) olduğunu söyler…
Âlemlerin rabbi kimseye muhtaç olmadığı halde, tüm gücü elinde bulundurmasına
rağmen boş durmuyor, her gün, her an bir işte oluyorsa zayıf ve muhtaç insanın
boş durması doğru olur mu?
Kur’an’da Ödül ve cezalardan bahsedildiğinde
Cennet (Secde,17) ve cehennemin (Nebe’,26) yapılanlara karşılık olduğu
belirtilir… İnsanı başıboş bırakmadığını (Kıyame,36) söyleyen Allah, “lağvi”(boş
söz) (Mu’minun,3) ve “lehvi” (boş eylem) (Cuma,11) kötülemekle aslında bizlere
boş söz ve işlerden yüz çevirmemizi, dolu işlerin peşinde koşmamızı
öğütlemektedir…
Hz. Musa’nın elindeki asayı yılana dönüştüren
Allah, İsrailoğulları ile Firavun’un şehrinden uzaklaşıp denizden geçmeleri
gerektiğinde Hz. Musa’ya; “asanla denize vur”(Şuara,63) buyurmuştur... Hz.
Musa’nın denize vurması ile deniz ikiye ayrılmış ve İsrailoğulları Firavun’dan
kurtulmuşlardır...
Allah, İsrailoğulları ile birlikte su arayışına
çıkan Hz. Musa’ya asası ile taşa vurmasını(Bakara, 60) bildirmişti… Hz.
Musa’nın asasını taşa vurması ile su fışkırmış ve su arayışı noktalanmıştı…
Allah dilese Hz. Musa asasını denize vurmadan,
denizi yarabilir, Hz. Musa asasını taşa vurmadan taştan su çıkartabilirdi…
Ancak Allah, Hz. Musa’nın hareke etmesini, elini kaldırmasını, elinden geleni
yapmasını istemekteydi… Bununla Allah bizlere mesaj vermektedir: “Üzerinize düşeni yapmadan Allah’ın
yardımını beklemeyin”…
Hz. Eyyüb uzun bir süre hasta yatar… İyileşmek
için dualar eder… Allah kendisini iyileştireceğinde ayaklarını yere vurmasını
ve ayaklarının altından fışkıracak su ile yıkanmasını ve ondan içmesini söyler (Sad,42)
Hz. Eyyüb ayaklarını yere vurunca ayaklarının altından su fışkırır ve o su ile
yıkanır, sudan içer ve iyileşir…
Allah dilerse o suyu Hz. Eyyüb ayaklarını yere
vurmadan da fışkırtırdı ama Allah kullarına bununla mesaj vermektedir; “siz
hareket edin ki Allah bereket ihsan etsin…”Bu ayet bizlere aynı zamanda şu
mesajı da vermektedir: “Çözümü her zaman
uzaklarda aramayın ayağınızın altı kadar size yakın olabilir…”
Oturduğu yerde çözüm arayanlar, dertlerine derman
arayışına çıkmayanlar, yattığı yerde ilahi yardımı arzulayanlar Hz. Eyyüb’ün
hayatına baksınlar… Allah’ın elçisi idi ama iyileşmesi ve sıkıntılardan
kurtulması için ayağa kalkması gerekiyordu… Ayağa kalkmak, ayağı yere vurmak
gerek rahmete ermek için…
Hz. Meryem, gayri ihtiyarı ve emri ilahi sonucu
Hz. İsa’ya hamile kalır… Mabed gönüllüsü ve bekâr olan Hz. Meryem bu
hamilelikten dolayı “daha önce ölmüş olmayı”( Meryem,23) isteyecek kadar zor
duruma girmiştir… Hamileliği olağanüstü olan Hz. Meryem’in doğumu ise olağan
olmuştur… Meryem bir hurma ağacının altında gizli ve tek başına bir doğum
yapmıştır…
Allah, Hz. Meryem’e ağacı silkelemesini ve sonra
da düşen o hurmalarla beslenmesini(Meryem,25-26) buyurur… Hâlbuki olağanüstü
yollarla Hz. Meryem’i hamile kılan Allah, o ağacın hurmalarını Hz. Meryem’in
ağacı silkelemesine gerek kalmadan düşürtemez miydi? Elbette yapabilirdi ancak
rabbimiz bununla bizlere mesaj vermektedir: ”İnsan gücünü tüketmeden rabbin gücü devreye girmez”
Yukarda işlediğimiz örnekler bizlere; “Kulun son
noktası Allah’ın müdahale sebebidir; siz var gücünüzü kullanmadan Allah sizlere
yardım etmeyecektir, siz bittiğinizde Allah yardımını sizlere gönderecektir”
gerçeğini anlatmaktadır…
Allah en sevdiği kullarından dahi hareket
beklerken, hareketin sonucu olarak yardımını yağdırırken bizlere ne oluyor da
oturduğumuz yerde utamadan sıkılmadan Allah’tan hak etmediğimiz yardımları
talep etmekteyiz… Bize ne oluyor da Musa olamadan Firavun’dan, İbrahim olamadan
Nemruttan, Eyüp olamadan Şeytandan kurtulmayı istiyoruz… Nuh’un gemisine
binmeden kurtulmak mümkün mü hiç?
“Bir kavim kendi kendini değiştirmedikçe Allah
onları değiştirecek değildir”(Ra’d,11) ayeti de değişimin eyleme bağlı olduğunu
söyler ve adeta bizlere; “sonuç sizin
tercihlerinize bağlıdır, tercihleriniz akıbetinizi belirler” demektedir…
Kardeşim!
Hareket etmelisin ki berekete eresin; var gücünü
kullan ki Allah’ın yardımını göresin; elini kaldır, ayağını yere vur ki rahmet
bulasın… Rahmetin zahmetin rahminde olduğunu unutmayasın…
20. 02. 2015