DİN TÜCCARLARI
Hayat pazarında din ticareti yapanlara…
Birilerinin
telaşını görüyorum… Bir an önce yükselmek isteyenlerin, bulunduğu yüksek mevkii
kaybetmemek için vicdanını kaybetmeyi göze alanların, gündem olma peşinde
koşanların telaşını görüyorum… Ümmetin mağduriyetinden kendine rant
sağlayanları, hak etmediği paye ile anılmak için koşuşturanları, kardeşi öne
geçmesin diye tuzak üstüne tuzak kuranları görüyorum…
Eli kalem tutar
tutmaz yazarlığa soyunanları, öğrendiği birkaç bölük pörçük bilgiyi abarta
abarta paylaşanları, hüküm bilmeden ahkâm kesenleri, altın keseler kasaya
girsin diye gücü keseleyenleri (temize çıkaranları) görüyorum… Görüyorum ve
gördüklerimden utanıyorum, sıkılıyorum…
Riskin olduğu
zamanlarda arka saflarda kendilerini gizleyenler, şimdi bol keseden
sallıyorlar, en önde koşturuyorlar, safları yara yara ön saflara geçiyorlar,
öncü olmaya çalışıyorlar… Vizyonları var ama misyonsuz… Kütük gibiler, bomboş
içleri… Ufak bir fırtınada savrulabilecek köksüz bir ağaç gibi… Tek gayeleri
makamlarını yükseltmek, yükseklerde gezinmek… Gözler önünde olmak, saygı
görmek, büyük adam gibi görünmek, ilgi odağı olmak…
Sözleri, güzel ve
çekici ama samimiyet yok ne yazık ki… Okudukları 500 sayfalık kitabı 500 kitap
gibi gösterebiliyorlar… Bilmediklerini de biliyorlar… Ama yine de bilgiçlik
taslıyorlar… Halka keriz muamelesi yapıyorlar… Podyumlarda geziyorlar,
tribünlere oynuyorlar… Fikirleri ile değil cüsseleri ve kendilerine
dayandıkları dayıları ile görüntü veriyorlar… Sırtlarını güce dayıyorlar, güce
tapınıyorlar… Kendilerini pazarlıyorlar…
Şehirler, ülkeler
geziyorlar… Ama iç âlemlerinde gezinemiyorlar… Dış dünyalarını süslüyorlar, iç
dünyalarındaki bataklığa aldırmıyorlar… Aslında başkalarına değil kendilerine
yazık ediyorlar… Sorgulanmak istemiyorlar, yalanlarla doğruluğu oynuyorlar…
Dürüst adam profili çiziyorlar ama adilik suçunu işlemeden duramıyorlar…
Kibirleniyorlar, böbürleniyorlar… İşleri düştü mü uysal kedi oluyorlar…
İyilik maskesinde
geziniyorlar, maskelerinin düşmesini istemiyorlar… Çünkü o maskeden
geçiniyorlar… Ekran ekran dolaşıyorlar, hak ve hukuktan, mağduriyetten
bahsediyorlar… Adaletten söz ediyorlar… Ama kendi dünyalarında konuştuklarını
uygulamıyorlar… Adalet sözcülüğü ile zulüm işliyorlar… Adaletin zulme nasıl
alet edilebileceğinin örneğini sergiliyorlar… Yeri geldi mi zulümlerine kılıf
buluyorlar, zulmü adalet diye tanıtıyorlar…
Çıkara iman eden,
güce tapan, zalimlere meyleden, mazlumlara sırt dönen, kendi çıkarını düşünen,
bencil, sorumsuz, duyarsız, sözünü satan, halkı uyutan, hakkı anlatıp
haksızlığı yaşayan… Din bekçiliğine soyunup dini içerden bozan, din üzerinden
nam yapan, makam kapan, mağduriyet edebiyatında bulunan ama mağduriyetler
yaşatan, dünlerini unutan Din tüccarları! Hak gasıpları! Maskeniz düşecek...
Olmayan adamlığınız yerlerde sürünecek, namınız bitecek, isminiz tarihin
çöplüğünde gezecek… Şahsiyetsizliğiniz ile bu ümmet daha fazla kirlenmeyecek…
Sizi insanlık
sınırında durmaya, sözünüzün eri olmaya, kaypaklığa son vermeye, şeytanla
arkadaşlık etmemeye, geçmişe tevbe etmeye, laf ebeliğini bırakmaya, kaliteniz
kadar gündemde kalmaya, haddinizi bilmeye, sözünüzün eri olmaya, zulmetmemeye,
zalime meyletmemeye, güce kulluktan vazgeçmeye çağırıyorum… Duymayan
kulağınızın dibinde haykırıyorum:
ADAM OLUN… ADAM
OLUN… ADAM OLUN…
ÂDEM GİBİ OLUN…
DEĞİLSE KAYBOLUN…
YOK OLUN…
HİÇ OLMAZSA
BİZLERDEN UZAK DURUN…
21.08.2013
Yasal Uyarı
Yazarın yazıları, fikir ve düşünceleri tamamen kendi kişisel görüşüdür ve sadece kendisini bağlar.
Haber ve Köşe yazılarına yapılacak yorumlarda yorum yapan kişi yasal sorumludur. Sitemiz yorumlardan yasal sorumlu değildir.