Bu ümmet ne çekti ise hep ihtilaftan çekti
diyorlar… Değil kardeşim değil… Bu ümmet ne çekti ise ihtilaftan değil
“ihtilafı itlaf görenlerden” çekti… İtlaf nedir diye soran kardeşlerim, telef
kelimesini bilirler, işte itlaf “telef olmak” demektir… İhtilafı itlaf olarak
değerlendirmenin temelinde “cehalet ve bağnazlık” yatar… “Ümmetin ihtilafı
rahmettir” hadisi her ne kadar sahih olmasa da bence bir realiteyi ortaya
koymaktadır… Rahmeti zahmete çeviren ihtilaflar değil intisabların getirdiği
bağnazlıklardır…
İmam Ebu Hanife’yi zamanında dışlayan, Ahmet bin
Hanbelî zindana mahkûm eden, İbn Teymiye’yi zindanlarda çürüten ve birçok
âlimin arasını açan, âlimleri birbirine düşüren hep bu ihtilafı itlaf gören
düşünce değil miydi? Kendimizi dinin sahibi görüp görüşlerimize aykırı görüş
beyan edenleri hemen dışlıyor ve dışımızda görmeye çalışıyoruz… Hâlbuki Ehli
Sünnet mezhebi ve diğer tüm mezheplerin içlerindeki bölünmelere baktığımızda
hiçte birlik ve bütünlük içinde olmadıklarını, temel birkaç görüşte birleşme dışında
hep ihtilaf içinde olduklarını görürüz…
Bırakın dört mezhebin kendi aralarındaki
ihtilaflarını, her mezhebin kendi imamları arasındaki ihtilafların çokluğu bile
kanımızı doğrulamaktadır… Ne hikmetse bir mezhebin kendi imamları arasındaki
ihtilaflar mazur ve makul görünürken, ayet ve hadislere dayalı olarak görüş
beyan eden başka birinin görüşleri batıl olarak nitelenebilmektedir… Neden?
Dini mezhebe indirgediğimiz, mezhebi dinleştirdiğimiz için olabilir mi?
Art niyet taşımayan, belli bir delile ve usule
dayanan, heva mahsulü olmayan her ihtilaf takdiri hak etmektedir… Tarih boyunca
tartışmaya açılmış hiçbir meselede son söz söylenmiş değildir… Bunun için dün
görüş beyan edenler çıkmışsa bugünde görüş beyan edenler çıkacaktır… Mezhep
imamları dahi aynı meselede farklı zamanlarda farklı sonuçlara ulaşmış ve dün
farklı bugün farklı düşünmekteyim demişlerdir…
Hz. Musa rabbi ile buluşmaya gidince
İsrailoğulları buzağıyı ilah edindiler, ona tapınmaya başladılar… Hz. Musa
kavmine dönünce Hz. Harun’dan bunun hesabını sormaya kalktı, buzağıya
tapmalarının önüne neden geçmediğini sordu ve Harun’a eziyet etti… Hz. Harun;
“senin bana israiloğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü tutmadın demenden
çekindim”(Taha,94) sözü ile mazeretini bildirdi… Hz. Harun, kavmi puta
taptıkları halde ayrılık çıkmasın, vahdet bozulmasın diye puta tapmalarına
sessiz kalıyor ya da ayrılık yaratacak fiiliyatta bulunmuyor…
Şirke davet etmesi halinde ana babaya uyulmamasını
söyleyen, aynı zamanda onlarla iyi geçinilmesini öğütleyen Kur’an’dır… Kâfir
ana baba için bu öğüt dururken neden din kardeşim için aynı öğüt geçerli
olmasın? Yani farklı düşünce sahipleri ile aynı dinin mensupları olarak neden
iyi geçinmiyoruz…“Hılful Fudul” da birleşen Mekke müşrikleri kadar da
olamayacak mıyız?
“A” şahsı çıkıp “B” şahsına değer veren bir
kitlenin görüşlerine muhalif fikir beyan ettiği zaman aforoz ediliyor… Hani
biz, “her sözü dinler ama en güzeline uyardık”… Hani, “iki kardeş arasında
çıkan kavgada önce arabulucu olurduk daha sonra yola gelmeyenin karşısında
dururduk”… Hani, Kur’an bizlerden; “Ehli Kitapla ortak noktalardan başlayarak
mücadele etmemizi istiyordu”… Neden okuduğumuz ayetleri aynı dini paylaştığımız
kişiler için uygulamıyoruz?
Hz. Yunus’un kaçmasından sonra kavminin imana
gelmesi, Ehli Kehf’in yüzyıllar uyuduktan sonra şehirlerini iman etmiş olarak
bulmaları, bizlere; “bu din, siz olmasanız da ayakta kalacaktır” mesajını
vermiyor mu? Biz bu dinin havarileri, ensarı, müminleriyiz ama bu dinin
“bekçileri” değiliz… Allah, Hz. Peygambere “sen onların iman bekçisi değilsin”
buyurmuyor mu? “İmana bekçilik yapmak değil imana elçilik yapmaktır” görevimiz…
Geçen günlerde İslamoğlu Konferansını verdirmemek
için adeta cihad(!) başlatan Kur’an’dan bi haber, mezhep bağnazı, cehalet
holiganı, kendi hoca ve liderlerinin yanlışlarında boğulan kişiler ve bunlara
çanak tutan, bunların tepkilerini ciddiye alıp İslamoğlu’na karşı tavır
geliştiren tüm STK’lar zikrettiğim İslamın ihtilaf ahlakının neresindeler?
Ya aynı şekilde İslamoğlu`na yakın dernek, vakıf
ve dergilere Gençlik Fuarında yer vermeyen İstanbul Büyükşehir Belediyesine ne
demeli? Sayın Belediye yetkilileri! Siz de mi şeytanlaşanların yaydıkları ve
dayattıkları görüşe inanıyorsunuz? Oy kaygısı ile hareket ediyorsanız bilin ki
bu halkın geleceği ile oynuyorsunuz… Bu ahlak islami değil… Bize düşen
kardeşlerin arasını açmak değil yapmaktır, değilse kardeşliği bozanın
karşısında durmaktır…
Mustafa İslamoğlu kitap, makale ve sohbetleri ile
ülke gündemine Kur’an’ı taşımış ve binlerce genci, kadını-erkeği kitapları ile
beslemiş bir öncüdür… Ne derseniz deyin ister İslamoğlucu deyin ister başka bir
şey deyin biz hakikatin ve hakkın yanındayız… Hakikati dillendiren kalemlere,
yüreklere karşı duranın da karşısındayız… Hiçbir tepkiden dolayı da geri adım
atmayız… Çünkü sonu cennet olan bir yola inanmışız…
Buradan yetkililere, Hükümete ve özellikle Sayın
Cumhurbaşkanımıza seslenmek istiyorum… Sizlerin verdiği yetkileri birileri
kendi cemaatlerini geliştirmek ve etkin kılmak için kullanıyor… Eğer bizi
ciddiye alır dinlerseniz, yeni paralellerin oluşmaması için sizlere raporlar
sunmaya hazırız…
Ülkede ciddi ve önü alınmaz bir cemaatler savaşı
başlatmak istiyorlar, mezhep, cemaat, tarikat holiganları farklı düşüncelerin
bu ülkede yeşermesine ve gelişmesine müsaade etmiyor… Hâlbuki bu ülke kısır
düşüncelerle değil özgür ve farklı düşünen beyinlerle gelişecektir…
Düşünceyi bağnazların, resmi kurumları ve
üniversiteleri mezhep holiganlarının ellerine teslim eden bir ülkenin
kalkınması ve gelişmesi sadece bir hayaldir… Farklı düşüncelere tahammül
gösteremeyip susturmaya çalışanlar hele hele sizin verdiğiniz yetkilerle
bunları yapanlar sizlere zarardan başka bir şey vermeyeceklerdir… Kaş yapalım
derken göz çıkarmak buna denir…
Son zamanlarda kendimin bizzat şahit olduğu ve beni
geren hadiseler bu yazıyı yazmama neden oldu… Gidiş iyi değil, 28 Şubatın
aynısını bugün eline yetkileri alan Müslümanlar Müslümanlara yapıyor hem de
mızrakların ucuna ayetleri takarak… Amaç ayetleri savunmak değil ayetleri
emellerine alet etmektir…
Sayın Cumhurbaşkanım! Ortamı boş bulup sağa sola
saldıran, sizden aldıkları yetkileri kendi cemaatlerinin güdümünde kullanan
kişilere müdahale edin değilse yarın bugünden kötü olacak… Mustafa İslamoğlu
gibi bir değeri bitirmek için başlatılan linç kampanyasını durdurun…
Bunlar Taif’te kendilerini kurtarmak için gelen
peygamberlerini taşlayanlar gibi ne yaptıklarını bilmiyor ve birileri
tarafından dolduruşa getiriliyor… Biz bizi anlamazsak kim bizi anlayacak, biz
bize tahammül göstermezsek kim bize gösterecek… Biz farklı düşüneni baş tacı
etmezsek başımızı yarmaya gelenlere kim engel olacak… Gelin akılsızların
yaptıklarından dolayı bizlerde helak olmayalım…
Zannetmeyin ki bu taşlamalar duracak bugün
İslamoğlu, yarın bir başkası taşlanacak… Ne için güya din için… Değil vallahi
değil tezgâhları bozulmasın diyedir bunca uğraş…
18. 05. 2016