Kehf Suresinde Musa ve Salih Kul kıssası anlatılır… Bu kıssada
zikredilen olaylar, günlük hayatta her
gün vuku’ bulan hâdiselerdir aslında… Olayların arka planında yatan gerçekler,
hikmetler ise ilginç ve ilgi çekicidir…
Zaten ilgi çeken olaylar ilginçtir… İlgi çekmeyen olaylar ise siliktir…
Sıradan olayları ilginç yapan olayların ardındaki sır perdesidir…
İnsanoğlu sırlara, gaybi konulara ilgi duyar… Onun için olmalı ki
Kur’an, kurtuluşu ilk olarak “gabya imana” bağlar.(Bakara,2) Salih Kul ve Musa
kıssasını okurken Hz. Peygamber ashaba: “Keşke Musa sussaydı da daha başka
olayların ardında yatan gerçekleri, hikmetleri öğrenseydik” diye söyler ve gayb
alanına giren ilginç olaylara olan ilgisini ortaya koyar…
Olayların ardında yatan gerçekleri okuyunca ya da duyunca olaylar,
insana hoş, çekici ve teskin edici gelir, ama olayları yaşarken bu gerçekleri
bilmemek, insanın tahammülünü zorlar, sabrını taşırır… Zaten hikmetini bilmeden
yaşadığımız olayların anlamı, önemi, güzelliği gaybiliğinde değil midir? Eğer
her olayın ardında yatan gerçekleri bilseydik ne kadar mutlu olabilirdik? Demek
ki hayatı anlamlı kılan, insanı mutlu eden şey; hayatın, hayattaki olayların
gizemliliğidir, gaybiliğidir…
Yüce rabbimiz; Kehf suresinde, Musa ve Salih Kul kıssasında, günlük
hayatımızı aydınlatan, derin mesajlar taşıyan önemli üç olayı zikreder… Ve bu
olaylarda akledenlere birçok mesaj serdeder… Kıssada anlatılan üç örneğin
üçüncüsünde, Musa ve Salih Kul bir beldeye uğrarlar, belde halkından yiyecek
isterler ama onlara yiyecek verilmez, kimse onları misafir de etmez…
Musa ve Salih Kul, yabancısı oldukları, tanınmadıkları, bilinmedikleri
bu beldede, hoş olmayan, toplum ahlakına sığmayan, insanlık dışı bir tablo ile
karşı karşıya kalırlar… Belde halkının misafirlere böyle davranması, Musa’nın
tepkisine sebep olur… Çünkü her beşerin tepki göstereceği ve göstermesi
gerektiği bir durum söz konusu idi…
Salih kul, kendilerine iyi davranılmadığı bu belde de, yıkık bir duvar
görür ve aç karnına olmasına rağmen duvarı örmeye başlar… Belde halkına olan kızgınlığının
etkisini üzerinden atamamış olan Musa, Salih Kul’a, duvarı örmesinin
karşılığında herhangi bir ücret alabileceği halde, almamasının sebebini sorar
ve Salih Kul ile çıktığı gizemli yolculuğu bitirecek son sorusunu yöneltmiş
olur…
Musa,
yolculuğun başından beri olup bitenlere bir anlam veremiyor ve bunun için de
her defasında Salih Kul’a itiraz mahiyetinde sorular yönlendirirdi… Yolculuğun
başında Salih Kul, Musa’ya; “yaşayacağımız olaylara güç yetiremezsin, karşı
koyarsan beni kaybedersin, yol arkadaşlığımızı sona sürersin” demiş ve Musa da
bu şartı kabul etmişti… Bu son hadise ile Salih Kul, yollarını Musa’dan ayırır…
Ancak Musa, Salih Kul’dan olan bitenlerin hikmetini söylemesini ister…
Salih kul açıklar yaşanan üç olayın hikmetini… Son olay için de: “Bu
duvar, zalim zenginlerin, gözü dönmüş müstekbirlerin, gözü doymazların
memleketinde yaşayan iki yetim kardeşindir… Babaları çok iyi bir insandı…
Duvarın altında hazine var ve bu duvar yıkılırsa azmış açgözlü zalimler hazineye
el koyacaklar, bu yetimlere hiçbir şey vermeyecekler... Duvarı ördüm ki bu
çocuklar büyüdüklerinde bu duvaru yıkıp duvarın altındaki hazineye sahip
olsunlar…” şeklinde açıklamada bulunur ve ayrılır… Hiç şüphesiz ki, diğer
Kur’an kıssaları gibi, bu olaylarda da bizler için anlatılandan çok, anlatılmak
istenenler önemlidir…
Allah, bu kıssa bağlamında
bizlere, başımıza gelen felaketlerin ve bize yapılan ihsanların, belli bir amaç
ve hedef doğrultusunda gerçekleştiklerini, olayların arka perdesini
bilmediğimiz için, Musa gibi, görünene göre hüküm verdiğimizi, zahire göre
verdiğimiz hükmün ise olayların arka perdesinde olan bitenlere dayanmıyor
olması gerekçesi ile eksik ve yanlış olduğunu aktarmaktadır…
Kur’an’da, Kehf suresinde, yıkık duvar kıssasını okuyunca; ümmetimin,
ülkemin, bölgemin, halkımın yıkık duvarları geldi aklıma… Yıkık duvarlar;
bakımsızlığı, çöküşü, bitmişliği, tükenmişliği, zilleti, yoksulluğu, felaketi,
vurdumduymazlığı anlatır… Duyarlılığın, huzurun, refahın, varlığın,
fedakârlığın, sorumluluğun olduğu yerlerde yıkık duvarlar olmaz, duvarlar yıkık
kalmaz…
Bu son örnekte, Salih Kul’un yıkık duvarı örmesi hadisesi, önemle
değerlendirilmelidir… Bu davranışı ile Salih Kul bizlere, dünyanın neresinde
olursanız olun, ister mukim ister yolcu olun; yetimlere, sahipsizlere,
zayıflara, hak mahrumlarına, mazlumlara sahip çıkın, yıkık hayatları ayağa
kaldırın, iyiliklerinizi karşılıksız yapın, mazlumun eli ayağı olun mesajını
verir…
Mazlumun kimliğini sormayın, yapmanız gereken iyiliği hiç beklemeden
yapın, zalim bir toplumun içindeki mazlumları zalimlerin ateşinde yakmayın,
zalim ile mazlumun arasını ayırın, bulunduğunuz toplumda size değer verilmese
de siz insani değerleri yaşayın ve yaşatın, Unutmayın! Yıkık bıraktığınız
duvarların altında yıkılan insanlığınız olacaktır… Ne halde olursanız olun
insanlığın yıkılmasına izin vermeyin mesajını verir…
Kimi işler için zaman gerekir, zamansız yapılan işler hüsranla biter…
İyiliklerin yeşermesi için zaman gereklidir… Hiçbir iyiliğin hemen meyve
vermesini beklemeyin… Onun için olmalı Salih Kul, hazineyi yetimlerin
büyüyecekleri zamana bırakmıştır… Bu olay aynı zamanda malı, sermayeyi
kullanamayacak olanlara teslim etmeyin mesajını da vermektedir… Mal,
sefihlerin(aklı yetmezlerin) eline geçtiğinde sefalet başlar…
Yıkık duvar hadisesi, Müslümanın elinin ulaştığı her yerden sorumlu
olduğunu, yoksulluğun, kimsesizliğin, zayıflığın, mazlumiyetin kimsenin tapulu
malı olmadığını göstermekte ve iyiler kazanır kötüler kaybeder mesajını
işlemektedir…
Burada işlenen Salih Kul’un kimliği değil fiilleri önemlidir… İsmi
önemli olsaydı Allah, onun ismini zikrederdi… Kimi rivayetlerde isminin “Hızır”
olduğu söylenen Salih Kul’un, bizlere
gayb perdelerini araladığını ve “gördüklerinizin ötesinde göremediklerinizin de
olduğunu unutmayın” mesajını verdiğini görmekteyiz…
Yıkık duvarlarımız bugün çok fazla… Ümmet coğrafyasının her yeri viraneye
dönmüş durumda… Neslimiz, gençliğimiz sahipsiz, kimsesiz… “Gençlik” gibi bir
hazineyi, zalimler keşfetmişler ve onu tüketiyorlar… İslam terbiyesinden
yoksun, batı ahlakına teslim, yıkık duvarları andıran, genç nesli inşa etmeli,
onları bulundukları karanlıklardan çıkarmalı ve zalimlerin ellerinden
kurtarmalıyız… Ana- babaların eksik bıraktığını biz tamamlamalıyız… Yetim İslam
ümmetinin hazinesi olan gençliği, zalimlerden sakınmalıyız… Salih Kul’un iki
yetime sahip çıkması; “GENÇLİĞE SAHİP ÇIKIN” mesajını da vermektedir…
İNSANLIĞIMIZIN YIKIK DUVARLARIN ALTINDA KALMAMASI DİLEĞİ İLE…