Bu ülkenin karanlıklara sürüklendiği o menfur dönemde ve bu sancılı dönemde halk seni seçti, baş tacı etti… Bu halk sana inandı Başbakanım… Sen de halkı mahcup çıkarmadın… Başımızı dik tuttun… İçte ve dışta, din ve halk aleyhinde tezgâhlanan oyunları bozdun… Milletin gururu oldun…
Dik durdun, direndin, halkın derdini derdin bildin, gözyaşları dindirdin, akan kanı bitirdin, barışa “evet” dedin, tehditlere boyun eğmedin, kefeninle gezdiğini her fırsatta söyledin… Seni sen olduğun için değil seni “millet” olduğun için sevdik… Kendini milletine adadığın için, millete hizmetkâr olduğun için, vefakâr olduğun için, adam olduğun için, mevki ve makamın kişiliksizleştirdiklerinden olmadığın için sevdik…
Birileri yaptıklarını beğenmiyor, hor görüyor, kendine yediremiyor, kızıyor, öfkeleniyor ya da kıskanıyor olabilir… Ama biz seni anlıyor, yaptıklarını görüyor, yapmaya çalıştıklarını onaylıyor ve samimiyetine şahitlik ediyoruz… Dirayetli ve tecrübeli bir Başbakan olarak nice engelleri aştın… Ülkeye çağ atlattın… İnşaallah daha birçok güzelliklere imza atacaksın…
Sen takdir edilmeyi haketmiş bir Başbakansın… Onur duyulacak adam gibi adamsın… Ama insansın, beşersin… Hata ve nisyanla muallelsin… Takdir edilecek birçok meziyetin, fikriyatın ve fiillerin olsa da eleştirilecek yönlerin de bulunmaktadır… Zaten her insanda hata kaçınılmazdır… Hatasız “sübhan” bir tek Allah’tır…
Birileri sana mevki ve makam için geldiler, milletvekili, bakan, belediye başkanı, il başkanı vs olmak istediler… Seni bunun için sevdiler… Menfaate iman edip samimiliği oynadılar… Beklediklerini bulamayınca, istediklerini alamayınca seninle yollarını ayırdılar… Kimileri başka partiler kurdular, kimileri başka partilere koştular, kimileri de kudurdular… Ama bu halk seni karşılıksız sevdi… Senden sadece vefa bekledi…
Ben siz Sayın Başbakanımız için “adam sarrafı” derdim, önemli mevkilere getirdiğin adamlara sana olan güvenimden dolayı güvenirdim… Öyle ki onların bazı yanlışlarını ve gaflarını dahi iyiye yorardım… Ta ki 17 Aralıkla başlayan sürece kadar… O zaman anladım ki Sayın Başbakanın etrafında da dikenler, heykel gibi dikilenler ve yüreksizler de varmış… Örnek mi? İşte…
Abdullatif Şener… Başbakan yardımcılığı ve bakanlık yaptı… Ak partinin kurucu üyesi ve Sayın Başbakanın yakın arkadaşı idi… Cumhurbaşkanı adayı olamayınca yan çizdi, partiyi terk etti, Başbakana çamur atmaya başladı… Halk onu cezalandırdı, Erdoğan’ın sayesinde bir yerlere geldiğini anladı ama nankörlük yolunda ilerlemekten geri durmadı…
Erkân Mumcu… Bir zamanlar Milli Eğitim Bakanlığına, Kültür Bakanlığına atanmıştı… Hak etmediği makamlara getirilmiş ve kendisine hak etmediği önemli payeler verilmişti… Çocuklarımızın geleceğe hazırlandığı okulların sorumluluğu; gelecek va’detmeyen, insanlık dersini geçememiş birine teslim edilmişti… Mumcu, zor zamanlarda partiyi bıraktı…Siyaset sahnesi ona bir daha dürüstlerin safında rol vermedi…Çünkü siyaset alçaklara bırakılmayacak kadar dürüst insanların işidir…
Ertuğrul Günay… İki dönem Kültür ve Turizm Bakanlığı yaptı… Bakanlıktan düşünce seviyesi de düştü… Makam hastalığına tutulmuş bir siyasetçinin nasıl seviyesizleşeceğini gösterdi… Vicdan ve haktan dem vurdu ama hiçbir zaman vicdan ve hakkın tarafında yer almadı… İktidar partisinde, iktidara dayılandı… Eleştirileri ile muhalefet partisini aratmadı… Partiden atıldı, siyasetin çöplüğünde kendine yer aramaya başladı…
Hakan Şükür… Sayın Başbakanın gözdesiydi… Meclisin heykeli gibiydi… Millet onu meclise taşıdı, Pensilvanya onu mecliste kendi vekili yaptı… Paralel abilerin emri ile istifasını sundu… Hükümete eleştiri yağdırdı… Pensilvanyaya sadakati devlete sadakate önceledi… Ak partiden ayrılan diğer paralel yapının vekilleri ile kafa kafaya verdi… İhanetin vekilliğini üstlendi…
Erdoğan Bayraktar… Yıllarca Sayın Başbakanın etrafında gezindi… Kendisine bakanlık verildi… Çevre ve şehircilik işleri ona tevdi edildi… Yolsuzluk operasyonunda istifası istenince Başbakanı istifaya davet etti… Ardından da özür diledi… Makamı kaybedince kendini de kaybetti… Kişiliğin değerli bir sermaye olduğunu ve ucuz insanlarda bulunmayacağını gösterdi…
İdris Naim Şahin…. Bu kendini bilmez İçişleri Bakanı yapıldı… Her sözünde gaf vardı… Barış sürecini baltalar, Kürt halkının bam teline basardı… Ne dediğini bilmeyen sorumsuz ve sorunlu biriydi… Devlet adamı gibi değil bir ülkücü militanı gibi hareket ederdi… Bizler de Başbakan’a inandığımız ve güvendiğimiz için Başbakan onu o makamda tutuyorsa bir bildiği vardır der ve susardık…
Ta ki o içişleri bakanlığından alındı o zaman rahatladık… Sesimizi duyuramamış olsak ta Başbakanın gıyabında bu isabetli kararından dolayı çok teşekkür ettik… Kasetleri var diye tehdit edildi, istifaya çağrıldı… İstifasına kasetleri gerekçe gösteremeyen Eski bakan, Ordu büyükşehir belediyesinin başkan adayı olmak istedi…Kabul görmeyince de partisinden istifa etti…
Paralel yapı bu ismi kendi emelleri için mikrofon gibi kullandı… Amaçları Erdoğan’ı en yakın adamlarıyla vurmak ve halkın gözünden düşürmekti… Olmadı, tutmadı, halk İdris Naim Şahin’in şahsiyet yoksunu olduğunu kavradı…Dürsütlük edebiyatı yapan ve içişleri bakanlığı sürecinde provakatölük görevi üstlenen bu seyyar siyasetçinin sesini kıstı…
Gerçekten çok safmışsınız Sayın Başbakanım… Böyle samimiyetsizlere, kemik peşinde gezenlere bizlerin güvenliğini, Milli Eğitimini, Kültür İşlerini, Çevre ve Şehircilik işlerimizi, Ekonomimizi nasıl teslim edebildin… Seni en zor zamanlarında satan bu insan müsveddelerini hiç mi tanımadın… Etrafını çeviren dikenleri nasıl göremedin? Neden etrafına böyle dikenler ektin?
Ama saflığına iyi niyetine inandığım için seni bu leheb suratlılarla bir tutmuyorum… Ama etrafındaki insanları çok iyi seçmediğini, çokta seçici olmadığını en son olan bitenlerle öğreniyorum ve artık Başbakan yapmışsa bir bildiği vardır demiyorum… Çünkü bakan olarak atadığın çürük ve çarıkların seni az bir pahaya nasıl sattıklarını görüyor ve üzülüyorum…
Artık Sayın Başbakanın etrafındaki dikenleri ve çevresinde dikilenleri tasfiye etmesi, umut ekenleri, ve güle saldıranlara karşı dikenleşenleri seçmesi gerekiyor… Gelecek seçimlerde daha büyük başarılar elde edilebilmesi için çevresine, yönetim kademelerine, parti başkanlıklarına ve teşkilatlara adam gibi adamları, Allah`tan korkanları, davası olanları, menfaat peşinde koşmayanları, çıkara kulluk yapmayanları, samimi ve dürüst insanları getirmesi gerekir… Yiyicileri, partiyi yükselmek için basamak görenleri, sadece kendi geleceğini düşünenleri tasfiye etmesi gerekiyor…
Artık Sayın Başbakan tüm parti yönetimini, merkez, il ve ilçe yönetimleri ile yeniden ale almalı ve halkın güvenini kazanmış imanını eylemleştirmiş dava erlerini başa getirmelidir… Bu teşkilatlanma sadece Ak Partinin yükselişi için değil tüm İslam aleminin yükselişi için gereklidir… Ak Parti artık ak ve pak olmalıdır… Böylelikle Ak Partinin “daima hizmet, daima millet” sloganı yerini bulacaktır…
Halk, 30 Mart yerel seçimlerinde belediyeciliği başaranlara “yola devam”, başarısızlara ise “başka kapıya” dedi… Yani halk, hem ödüllendirdi, hem ceza kesti… Siyasetçilere düşen iyi bir durum değerlendirmesi yapmaları ve yeni stratejiler geliştirmeleridir… Halkın hakkını vermeyenler halkın mahkemesinde biterler…