Hz. Peygamberin hicreti bağlamında anlatılan ve
Ahmet bin Hanbel’in Müsned’inde de hadis olarak zikredilen Hz. Peygamberin
mağara bekçilerini, güvercin ve örümcek hikâyesini Kur’an’a arz ettiğimizde
hikâyenin doğru olmadığını görmekteyiz…
Rivayete göre Peygamberimiz ve Hz. Ebu Bekir Sevr
mağarasına girdiklerinde orada hemen bir akasya ağacı bitiyor, güvercinler yuva
yapıyor, örümcek ağ örüyor… Sanki mağaraya girilmemiş izlenimi veriyorlar ve
müşrikler mağara kapısına gelince bunlarla karşılaştıklarından dolayı buraya
kimse girmediği kanısına vararak dönüyorlar…
Kur’an, Hz. Peygamber için hicret yolculuğu
esnasında mağarada “… Onu göremeyeceğiniz ordularla destekledik… ”(Tevbe Suresi,
40) buyurmakta ve görünür olan güvercin, örümcek ve ağaçtan bahsetmemektedir…
Hikâye sağlam nakil yolu ile de gelmiş değildir… Kur’an’ın bahsettiği görünmez
orduların ne olduğunu bilemeyiz ama bu ayetten Hz. Peygamberin o esnada koruma
altında olduğunu öğrenmekteyiz…
Aslında hicret olayı anlatılırken mağara olayını
güvercin ve örümcekle süslemek yerine “la tehzan innellaha maane” “üzülme Allah
bizimle” (Tevbe Suresi, 40) ayetini gündem etmiş olsak ve bu ayeti merkeze
alsak daha doğru olurdu… Zira mağarada iki sevgili insan… Müşrik ordusunun
takibi altındalar… Allah’ın davasını başka ellere taşımak için canları pahasına
yola koyulmuşlar…
Bir mağaraya giriyorlar düşman yanı başlarına
kadar geliyor ama onları göremiyor… Çünkü İbrahim için ateşe yakma, Musa için
suya yol ver diyen Allah Hz. Muhammed için “göze görme” ya da meleklere
“müşriklerin görmelerine engel olun” emrini vermiştir…
Burada Hz. Peygamberin Kur’an’da zikredilen sözü
dikkatimi çekiyor peygamber; “le tehaf” “korkma” demek yerine “la tehzan” “üzülme”
diyor… Zira ortada bir korku durumu değil bir üzüntü durumu vardır… Ve bu durum
bizler için calibi dikkattir… Hz. Ebu Bekir üzülmektedir… Çünkü davanın lideri
gittiğinde davanın biteceğini düşünmektedir… Kendi canlarını değil davanın
selametini düşünmekteler…
Hz. Ebu Bekir üzüntüsünü Peygambere dile getirmiş
olmalı ki Peygamber; “üzülme Allah bizimle” diyerek üzüntüsünü bertaraf
etmektedir… İmkânın bittiği yerde tevekkül başlar… Tevekkülün olduğu yerde ise
ilahi yardım devrededir…
Hicret olayı bizlere; “davanız yürümüyor, tıkanmış
bir halde ise Allah’ın arzı geniştir hicret edin, Allah’ın davasını yaşatmak
için gerekirse yaşamınızı hiçe sayın… Allah izin vermedikten sonra düşmanlar
size zarar veremez…” mesajını vermektedir…
Vaiz ve kıssacı hocaların mağarada gerçekleştiğini
varsaydıkları yalanlardan biri de yılan hikâyesidir… Vaiz ve kıssacıların
anlattıklarına göre; “güya yılan önceden peygamberin oraya geleceğini
biliyordu, onu ziyaret için orayı mesken tutmuştu… Peygamber gelince de onu
ziyaret için deliğinden çıkmak istemiş ama Ebu Bekir’in ayağı deliği
kapatmıştı…
Bu yüzden Ebu Bekir’in ayağını soktu ve Ebu Bekir
zehirlendi, Peygamber ayağını iyileştirdi… Peygamber hayatta olduğu müddetçe
Ebu Bekir’in ayağını peygamber iyileştiriyordu… Peygamber vefat ettikten sonra
Hz. Ebu Bekir bu zehirli hastalık nüksettiği için vefat etti…”
Halbuki Tevbe Suresi 40. Ayet mağaranın görünmez
ordularla korunduğunu, Peygamber ve arkadaşı Ebu Bekir’in üzerine sükunetin
indiğini söylüyor… Müşriklerin peygamberi görmelerine engel olan görünmez
orduların güçleri yılanı durdurmamış mıydı? Meğer Allah’ın elçilerinin Allah’ın
bildirdiği kadarını bildikleri gaybı yılanda biliyormuş(!) Peygamberin dahi
hicretten haberi yok iken meğer yılan biliyormuş(!) O yüzden peygamberin
mağaraya gelmesini bekliyormuş(!)
Mağara
bekçileri olan ağaç, güvercin ve örümcek hikayesi ile mağaranın ziyaretçisi
olan yılan hikayesi uydurmadır ve Kur’an’a uymamaktadır… Bu ve buna benzer uydurma
rivayetler Kur’an’da ne kadar uzak olduğumuzu göstermektedir… Kur’an’a ters
düşmeyen, uydurma haberlerden arınmış bir siyer eserinin kaleme alınması dileği
ile…
16. 09. 2016