Karganın insana verdiği ders: “Biz ölümüze dahi
sahip çıkarız, siz insanlar ise dirinizi dahi öldürürsünüz…”
Âdem’in iki oğlunun örneği verilir Kur’an’da
(Maide, 27)… İsraili kaynaklarda, isimleri Habil ve Kabil olarak geçen Âdem’in
iki oğlunun hikâyesi, Kur’an’da birkaç ayette anlatılmasına rağmen tefsirlerde
israili bilgilere dayanarak uzun uzun anlatılır… Çağdaş kimi düşünürler ise
hiçbir delile dayanmadan Habil ve Kabil’in arasındaki anlaşmazlığı özel
mülkiyete bağlarlar… Rivayet ve dirayet tefsirlerinin bir çoğunda, bu ayetin
tefsiri sadedinde zikredilen, “kardeş evliliği” hikâyesinin sahih kaynaklarda
geçmemesi ve israiliyat kültürünün verisi olması, bizim bu hikâyeyi reddetmemiz
için yeter sebeptir…
İğrençlikler dolu bu hikâyeye göre; Hz. Âdem’in
çocukları ilk zamanlarda çoğalabilmek için birbirleri ile evleniyorlardı.
İnsanlığın çoğalmasını “kardeş evliliği” formülü ile izah etmek, israiliyata
çanak tutmaktır… İnsanlık âlemine gayb olan bu alanda, söylenecek her söz
“recmen bil ğayb” kapsamında değerlendirilmelidir… Uydurma bir hikâye üzerinden
iğrenç bir şekilde kurgulanan kardeş evliliği hikâyesini buraya taşımak edebime
sığmaz… İsteyen ilgili rivayeti tefsirlerden okuyabilir…
“Neden” çoğaldığımızın cevabını Kur’an, tefsiri
bir ifade ile; “li tearafu” “tanışasınız, kaynaşasınız diye sizleri çoğalttık”
diye açıklarken, “nasıl” çoğaldığımızın cevabını ise vermemektedir… Bugün
sorgulanması gereken asıl şey; “nasıl çoğaldığımız değil neden
çoğaldığımızdır?” Çünkü neden çoğaldığımız sorusu, tarihin her döneminde sosyal
bir problem oluşturmuş ve insanların hayatında kapanmaz yaralar açmıştır…
İnsanlığın çoğalma sebebi; Kur’an’dan uzak tarih
dilimlerinde hep yanlış okunmuş ve “Üstünlük taslamak, birbirini öldürmek,
tahakküm etmek, yok saymak vs.” sebepler insanlığın üreme sebebi olarak
görülmüştür… Buna bağlı olarak toplumlar arasında savaşlar, katliamlar, tehcirler,
inkârlar, ifsatlar baş göstermiştir… Nice toplumlar, insanlığın çoğalma
sebebini doğru okumadığı için; milliyetçilik, devletçilik, halkçılık, ırkçılık
gibi hastalıkların mübtelası olmuşlar ve tarihin şeref sayfasından silinerek
sefalete sürüklenmişlerdir…
Bu kıssa, tefsirlerimizde “İnsanlık neden
çoğaldı?” sorusu bağlamında okunması gerekirken maalesef, “insanlık nasıl
çoğaldı?” sorusu bağlamında okunmuş ve kıssanın vermek istediği mesaj “kardeş
evliliği” rivayeti ile yok edilmiştir. Bu kıssanın bağlamı, “insan neden
çoğaldı” sorusuna verilmiş bir cevaptır… Bu soruya yanlış cevap veren Kabil,
“insanlığın kanlı tarihini” başlatan “ilk katil” oldu… Kardeş katli yeryüzünde
işlenen ilk günah olmuştu… Yeryüzünde dökülen bu ilk kan, Allah’ın yeryüzüne
halife görevlendirmesi ile ilgili meleklerin; “kan dökecek, yeryüzünü fesada
verecek bir halife mi kılacaksın” sözlerindeki kaygıları gerçekleşmiş oldu…
Maide suresinin 20-33 arası ayetlerini
okuduğumuzda söz konusu ettiğimiz Habil ve Kabil kıssasının İsrailoğulları
özelinde ve savaş, öldürme ve fesat bağlamında işlendiğini görürüz… Yani Kıssa,
bağlamı itibarı ile insanlığın, çoğalma amacına uygun hareket etmediklerini ve
sürekli kan dökücü olduklarını anlatır… Kabil’den bu güne kanın sürekli akması,
insan topluluklarının birbirlerini haksız yere öldürmeleri bu tarihi olgunun
devam ettiğini gösterir…
Kıssanın, İsrailoğulları özelinde zikredilmesi ve
“İşte bundan dolayı İsrail oğullarına kitapta şunu bildirdik: Kim katil olmayan
ve yeryüzünde fesat çıkarmayan bir kişiyi öldürürse sanki bütün insanları
öldürmüş gibi olur. Kim de bir adamın hayatını kurtarırsa sanki bütün
insanların hayatını kurtarmış olur…”(Maide, 32) ayeti ile son bulması; “Haksız
yere kan akıtmada, İsrailoğullarının sınır tanımaz bir kavim olduklarını”
göstermektedir…
Kıssada, Kabil’in Habil’i öldürme sebebi,
rivayetlere ihtiyaç bırakmayacak kadar açık ve nettir… Habil ve Kabil Allaha
yakınlık vesilesi olarak Kurbanlar sunarlar… Tefsir kitaplarında sunulan
kurbanların ne olduğu belirtilmiş ise de bu konuda elimizde kesin bir bilgi
yoktur… Rivayetlerde Habil’in çiftçilikle, Kabil’in hayvancılıkla uğraştıkları,
Kabil’in hayvanları arasında en çelimsizini, Habil’in ise en güzel başaklarını
kurban olarak takdim ettikleri ve Allah’ın Habil’in Kurbanını kabul ettiği
Kabil’in kurbanını reddettiği belirtilir…
Hâlbuki ayet incelendiği zaman söz konusu
rivayetin tamamen uydurma olduğu görülecektir… Ayete göre Allah’ın kurbanı
kabul etme sebebi takvadır… Zaten başka bir ayette de “Kurbanlarınızın ne
etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. Allah’a ulaşan sadece takvanızdır”
(Hac,37) denilmiyor mu? İkinci olaraktan Allah ayette “birinden kabul etti,
diğerini red etti” diyor ve isim belirtmiyor… Yani Kurbanı kabul edilen kişinin
ismi Kabil de olabilir… Biz bu yazımızda Habil ve Kabil isimlerini, söz konusu
uydurma rivayetin doğruluğuna inandığımız için değil, ümmet arasında kabul
görmüş fiil- isim uyumunu bozmamak için zikrettik…
Kabil’in Habil’i öldürme sebebi, Habil’in
Kabil’den daha takvalı olduğunun Allah tarafından Kurban kabulü ile belgelenmiş
olmasıdır… Allah’ın yakınlığı belgelenen müttaki Habil bu kurban olayından
sonra artık Kabil’in hedefi olmuştur… Zaten ilgili ayette Kurbanın kabulünün
hemen ardında Kabil, Habil’e; “seni kesinlikle öldüreceğim” demektedir… Âdem,
nasıl ki Allah tarafından şeytana tercih edildi diye şeytanın kıskanmasının ve
düşmanlığının hedefi oldu ise aynı durum Habil ve Kabil için de geçerlidir…
Tarih boyunca hep öyle olmadı mı? Hep kıskançlık kıskacında yaşayanlar
insanlığı kasmadı mı? Bütün zulüm ve cürümlerin sebebi, “onda var neden bende
olmasın, onun olan neden benim olmasın, benden önde kimse olmasın” anlayışı
değil mi? Yani “bencillik” zulümlerin ana sebebi değil mi?
Maalesef bugün insanlık vahşiliğinde ötesinde
seyretmekte ve adeta ölüm makinesi gibi hareket etmektedir… Ufak bir
anlaşmazlıkta tetikler çekilmekte, Allah’ın iki eli ile yarattığı insan
katledilmektedir… İnsan kanı tarihin hiçbir döneminde bu kadar ucuz olmamıştı,
su gibi akmamıştı… Artık “bire bir” savaşın yerini “bine bir” savaşı almıştır…
Kızgınlık anında insanların dilinden ilk dökülen sözler: ”Seni öldürürüm”
olmaktadır…
Kabil, sadece Habil’in Allah’a yakınlığını
kıskandı ve bunun için cinayete bulaştı… Hâlbuki isteseydi o da Allah’a yakın
olabilirdi… Kabil, kurban sunmadan önce de Allah’a yakın değildi… Yine bunu
kıssanın kendisinden, ”…beni öldürdüğün takdirde önceki günahlarına ilaveten
beni öldürmenin günahı ile cehenneme yürümeni dilerim” (Maide,29) ayetinden
öğreniyoruz…
Meallerde çeviri katline uğramış bu ayette,
zannedildiği gibi “katil, kendi günahlarına ek olarak maktulün günahlarını da
yüklenir değildir.” Çünkü kimse kimsenin günahını yüklenmez, sevabını da…
Habil, “Beni öldürmenin günahını yükleneceksin” derken aslında Kabil’e şunu
söylemek istiyordu: “ilk katli yapacağın işin bundan sonra her katl işinden
payını alacaksın, yani sadece beni öldürme ile bitmeyecek günahın…”
Habil’in Kabil’e; “beni öldürmek için elini
uzatacak olsan yine de ben sana (kendimi mudafaa amacı dışında) seni öldürme
kasdı ile elimi uzatmam. Çünkü ben âlemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım…”
sözleri miskinlik, çaresizlik, sinmişlik sözleri değil öfkeli insan
psikolojisini okuyan ve onu yumuşatmaya çalışan, öfke patlamasına engel olmak
isteyen, öfkeye öfke ile karşılık vermeyen bir takva adamının sözleridir…
Kabil, öfkesinden “seni kesinlikle öldüreceğim” demişti… Habil’de bu öfkeyi
dindirmek istemiş ve ona üç şeyi sıralamıştı: “ Ben seni öldürmeyi
düşünmüyorum, ben adam öldürme hususunda Allahtan korkarım ve beni öldürürsen
günahlarına günah katmış bir halde cehenneme gireceksin…”
Habil, bu sözleri Kabil’den korkusundan değil,
Allah korkusundan söylüyordu… Kendisini öldürmeye geleni diriltmek istiyordu…
Allahtan korktuğunu hatırlatmakla Kabil’e ve onun nesline: “Allah’tan
korkanlardan emin olun. Onlar durduk yere, haksız bir şekilde adam
öldürmezler.” mesajını veriyordu… Müslüman, kendisini öldürmek için silah
doğrultana teslim olacak değildir… Zulme ve zalime sessiz, tepkisiz kalacak
değildir…
Kabil’in Habil’i nerde ve nasıl öldürdüğünü
bilmiyoruz ama kendini kardeşini öldürmeye şartlandırdığını biliyoruz… Büyük
ihtimal Kabil, Habil’e suikast yapmıştır, kalleşçe öldürmüştür… Çünkü ayette maktulün
cesedi için “sev’e” kelimesi kullanılmaktadır ki buda cesedin çok kötü bir
durumda olduğunu göstermektedir… Çağdaş Kabiller bu sünneti ataları Kabil’den
öğrendiler ve mazlumlara, iman edenlere, zulme baş eğmeyenlere hep suikastlar
düzenlemiş kalleşçe şehid etmişlerdir… İnsanlık tarihi bu olay ile ilk şehidine
kavuşmuş oldu…
Kabil kardeşini öldürmenin, şiddet şehvetine yenik
düşmenin acısını yaşamaya başladı… Allah ona bir karga gönderdi ve karga
toprağı eşeleyip ona kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteriyordu… Karga
başka bir karganın cesedini toprağa gömmek için eşeliyor olmalı ki Kabil’in
dilinden şu sözler döküldü: “Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da
kardeşimin cesedini örtemedim!" dedi ve pişman oldu(perişan oldu)” Kabil,
ilk dersini kargadan aldı... Adeta karga insana: “Biz ölümüze dahi sahip
çıkarız, siz insanlar ise dirinizi dahi öldürürsünüz…” mesajını verdi ve insanı
utandırdı…
Mısırda, Müslüman kardeşler, çağdaş Kabiller’e
Habilce ders veriyorlar… Öldürülüyorlar ama öldürmüyorlar… Adeviyye meydanını
dolduran çağdaş Habiller’e selam olsun…
Kargadan ders alsın Kabiller… Kargadan utansın
çağdaş katiller…
02.08.2013