Hz. Muhammed buyuruyor: “Kim Allah’a, resulüne ve
ahiret gününe iman ediyorsa ya hayır söylesin ya da sussun.” Ve yine
Resulullah; ümmetine, cenneti garanti etmek isteyen herkese buyuruyor: “Kim
dilini ve avret yerlerini harama girmekten uzak tutarsa cenneti hak etmiştir.”
Ve yine o güzel elçi; dünya ve ahiret kurtuluşunu isteyenlere buyuruyor: “Susan
kurtulur.”
Sahabe, Resulullahtan kendisinden sonra hangi
amellere daha çok devam etmeleri gerektiğini sorduklarında, Hz. Peygamber:
"Cihada (Allah yolunda elinizden gelen çabayı göstermeye) devam
ediniz." Diye buyurur ve ekler: "Allah yolunda cihad çok önemlidir.
Fakat bugünkü insanlar için ondan daha önemli bir şey vardır." Sahabe
sorar: “ O nedir ya resulullah?” Rahmet elçisi cevap verir dilini göstererek:
"Bununla, iyilikten başka hiçbir şey söylememektir"
Allah; Hz. Meryem için, iffet sahibi olduğunu ve
namusunu kale gibi koruduğunu söyler ve ona övgüde bulunur… Allah; iffeti ile
nam salmış Meryem’in, erkek eli değmeksizin İsa’ya hamile kalmasını irade eder
ve Hz. Meryem’de hamile kalır… Meryem ne yapabilirdi artık? Kime ne diyebilir,
kimi nasıl inandırabilirdi masum olduğuna? Öyle zor durumda ki Meryem: “Keşke
bundan evvel ölseydim, unutulup gitseydim.” Diye söylenir kendi kendine… Ve
Allah Meryem’e: “Sus kimse ile konuşma, soranlara bebekle konuşmalarını işaret
et.” Diye ikinci bir emir daha indirir... Ve Meryem susar… Emre amade olur…
Bekâr, namus timsali ve mabed (mescid) hizmetkârı
Meryem’in kucağında çocuk görenler, şaşkınlık içinde sorarlar: “Meryem bu ne?
Bu çocuk kimin nesi? Annen iffetsiz değildi, baban da kötü adam değildi. Sen
nasıl kötü yola girdin, gayri meşru bir evlatla bizlere geldin?” derler,
sorgusuz infaz yolunu seçerler…
Meryem aldığı emir gereği susar, eliyle bebeğe
işaret eder ve işaret diliyle: “Bana değil, çocuğa sorun” der… İleri gelen
fesad kaynağı adamlar kızarlar, alaya alındıklarını sanırlar ve: “Ne yani
bizimle çocuk mu konuşacak.” Diye karşı koyarlar… Ve o bebek konuşmaya; “Ben
Allah’ın Kuluyum…” diye başladı ve Meryem suresinde 30-33 ayetlerde geçen
sözleri ile devam etti konuşmasına… Şaşırdı büyük başlar, gördüklerine
inanamadılar… Ve anlaşıldı ki; Meryem iffetlidir, namusuna leke getirmemiştir…
Meryem haklıydı ama işin iç yüzüne vakıf
olmayanların katında suçluydu… Onun yerine, Allah; İsa’yı, kundaktaki bebeği
konuşturmalıydı… Onu itham edenlerin dedikodularını böyle kurutmalıydı… Çünkü
biliyoruz ki; mazlumun suskun dili, Allah’ın kesen kılıcıdır… Çünkü biliyoruz
ki; her suskunluk suçluluktan kaynaklanmıyor…
Kimi susmaların, anlatılamayacak haklılıktan
kaynakladığını öğreniyoruz Meryem’in susmasından… Meryem susunca, İsa konuştu…
Sanki Allah, bu olay ile şu mesajı veriyor bizlere: “Haklı olduğunuz davada,
haklılığınızı haykıramıyorsanız; sizin yerinize salih (haklı, düzgün ve iyi
olan) ameliniz, salih hizmetleriniz haykıracaktır… Allah; salih amelinize,
eyleminize öyle bir dil verir ki; dilleri keser, sözleri biçer, hileleri yerle
bir eder…”
İsa’nın konuşması; salih amelin, eylemin konuşması
demektir… Haklı eylemlerde bulunanların, salih ameller yapanların; iftiralar,
karalamalar, dedikodular karşısında susmak zorunda kalmaları İlahi gayretin,
ilahi dilin harekete geçmesi demektir… Adeta Allah; haklı eylem sahiplerine :
“Diliniz susabilir ama amelleriniz konuşmaya devam edecekir.” Mesajını
vermektedir…
Bunun örneğidir peygamberler, şehidler… Onlar
gittiler ama eylemleri ile içimizdeler, yaşamaya devam etmekteler… Tarihte nice
komplolara kurban seçilen, asılan hak erlerinin, bugün eylemleri konuşmakta ve
onlara yapılan haksızlık en üst makamlar tarafından dillendirilmektedir...
Hayata öyle bir söz söyleyin ki ölüm dahi sözünüzü öldürmesin…
İfk hadisesinde de durum farklı değildi… Hz. Aişe,
iftiraya uğramıştı… Hz. Muhammed susmak zorunda kalmıştı… Hz.Muhammed’in
suskunluğu iftira simsarcılarını, fesad odaklarını daha da güçlendirmişti… Hz.
Muhammed, Aişe’nin namusundan asla şüphe etmemişti… Ama ne dese boşa gidecekti…
Çünkü o, sözün tükendiği yerdeydi… Son sözün Allah tarafından söylenmesini
beklemekteydi…
Nasıl ki İsa’nın konuşması Meryem’i aklamıştı.
Allah bir şekilde, İffet timsali Aişe’yi de aklayacaktı… Hz. Muhammed susunca,
Allah Nur süresi ile aklamıştı Hz. Aişe’yi ve itham edildiği sahabeyi… Ve
Allah; zalimlere uyan müminlere, empati yapmalarını buyurarak: “Kendinizi,
ailenizi iftiraya uğrayan o temiz mü’minlerin yerlerine koysaydınız ve
deseydiniz onlar bu iftiralardan beridirler” demelerini istiyordu…
Anlıyoruz ki, haklının suskunluğu haklılığından
kaynaklanmışsa, hak onu haksızların eline bırakmaz… Anlıyoruz ki, haklıyken
susmak aslında hakkın sahibini, Allah’ı konuşturmaktır… Anlıyoruz ki haklının
susması, sessiz konuşmaktır… Anlıyoruz ki haklının susması; çaresiz kaldığı,
söz anlatamadığı zamanlar içindir… Haklıyken susanların suskunluğu, puskunluk
değil üstünlüktür… Zillet değil izzettir…
Mü’minun suresinde geçen ve Müminlerin
vasıflarında biri olan “boş sözlerden yüz çevirme” fiilini yaşamanın adıdır
“susmak”… Konuşmanın fayda vermediği yerde susmak farzdır, vaciptir… Gereksiz
konuşmak, faydasız konuşmak israftır, zaman öldürmektir… “Söz gümüşse sükût
altındır” dememiş mi atalarımız… “Kim ki biriyle tartışır ve haklı olduğu halde
tartışmadan çekilirse ona cennet vardır.” Demişti Peygamberimiz… Zamanı ve yeri
geldiğinde susmak zulümdür, ihanettir… “Zulme, yanlışa karşı susmak dilsiz
şeytanlıktır”… “En büyük mücahit, hak sözü zalime karşı haykırandır.” Diyordu
Rahmet elçimiz… Doğrunun konuşması gerektiği yerde susmak, doğruya ihanettir…
Maalesef, günümüzde ağzı olan konuşuyor, dili olan
söylüyor, sesi çıkan bağırıyor… Eline kalemi alan yazıyor, iki kitap okuyan
ahkâm kesiyor… Koltuğu kapan sultan oluyor… Sözlerin çoğaldığı, eylemlerin
azaldığı, boş muhabbetlerin gecenin geç saatlerine kadar sürdüğü, kötülüklerin
konuşulduğu, iyiliklerin bahse değer görülmediği bir asrı yaşıyoruz…
Yaptıklarını abartan, yapması gerekenleri
yapmadığı için övünen, başkasının yaptıklarından kendine pay biçen insanlar
görüyoruz…“Ey imanı hayat edenler! Neden yapmadığınız şeyleri yapmış gibi
anlatırsınız? Neden yapamayacağınız şeylerin va’dinde bulunursunuz? Unutmayın!
Allah katında bu davranışlar hoş karşılanmayan günah işlerdir…” Saf suresinde
geçen bu ayetler bizlere adeta: “ Sözden çok eyleme önem verin, konuşmayın iş
yapın…” mesajını vermektedir…
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki; iyilikler yutulur,
kötülükler konuşur… İyiler susturulur, kötüler konuşturulur… Hak susar, batıl
at oynar… Eskiden bilgisi olanlar konuşurdu, şimdi parası olanlar… Eskiden
haklılar konuşurdu, şimdi haksızlar… Eskiden kin susar af konuşurdu, şimdi ise
silahlar… Susmanın da ibadet olduğunu bilmiyor insanlar…
Öyle bir asırda yaşıyoruz ki yüz gülüyor, dil
sokuyor, gerçek çehre gizleniyor… Eskiden ikiyüzlüler vardı şimdi çok yüzlüler
çoğalıyor… Maalesef bugün çoğu insanlar konuşmak için konuşurlar… Allah’ın iki
kulak bir dil vermesinin hikmetini sorgulamıyorlar… Cismi küçük cürmü büyük
olan dili susturanların adam olduğunu anlamıyorlar… Ne güzel buyurmuş atalar:
“Biliyorsan konuş âlim saysınlar, bilmiyorsan sus adam bilsinler”
Unutmayın! İnsan ne çekerse dilinden… Ne gelirse
başına fikirsizliğinden…
12.10.2011