Kur’an’daki “SİHR” kelimesinin karşılığı olarak
Türkçede “Büyü” tabiri kullanılır… Büyü(sihir), hakikat taşımamasına,
gerçekliği olmamasına rağmen insanlık tarihinde hep rağbet görmüş ve inanca
konu olmuştur…
Büyü(sihir), insanlık tarihinde çok eskilere dayanmaktadır…
Rabbimiz Şuara Suresi 153. Ayette Semud kavminin Hz. Salih’i büyülenmiş olmakla
nitelendirdiklerini belirtmektedir ki bu da büyünün ne kadar eskilere
dayandığını göstermesi açısından önemlidir…
Büyü hemen hemen tüm toplumlarda bulunan bir halk
inancıdır… Allah, Zariyat Suresi 52. Ayette gelen her elçinin kavmi tarafından
büyücü olmakla itham edildiğini söyleyerek büyücülüğün ne kadar köklü ve yaygın
bir inanç olduğunu göstermektedir.
Bilimin gelişmediği, sosyal olayların sosyolojik
değerlendirme konusu olmadığı, insan psikolojisinin göz önünde bulundurulmadığı
zamanlarda halkın kendi bünyesinde doğurduğu esrarengiz inanışlar etkin
olmuştur… Bunun sonucu olarak toplumlar cin korkusu yaşamış ve sihir denen
düzenbazlığa inanmak durumunda kalmışlardır…
Cinlere olağanüstü güçler yükleyen halk inancında
büyü büyük bir yer tutar… Bunun içindir ki bilimin, sosyolojinin, psikolojinin
söz sahibi olmadığı insanlık tarihi boyunca beklenmeyen olumsuz gelişmeler ya
sihre ya da cin çarpmasına bağlanmıştır…
Çağımızda hala cin korkusunun sürüyor olması,
büyüye inanılması ilmi verilerin halkı tatmin etmediğini ve gerekli
çalışmaların yapılmadığını göstermektedir… İnsanın ruhuna, mana boyutuna
eğilmeyen günümüz bilimi insanı hak ettiği konuma taşıyamayacaktır…
Beden sağlığına dikkat eden tıp ilminin ruh
sağlığına dikkat çekmemesi ve konuya gereken önemde eğilmemesi maddi
hastalıkların gün geçtikçe artmasında etkili olmaktadır… Ruh sağlığı bozulan
insanın beden sağlığının risk taşıdığı ehlinin malumudur… Stresin birçok
hastalığı tetiklediğini belirten uzmanların stres için ruha uygun reçetelerinin
olmaması ciddi bir eksikliktir…
Ruh dünyası bozulan birinin sosyal hayatında
meydana gelecek bozuk ilişkilerin sihre bağlanması doğru olmaz… “Yaratan bilmez
mi?” ayetince yaratılanın yaratanının gözüyle okunması olarak
değerlendirdiğimiz vahiy okumalarının eksikliğini insanlık bugünlerde daha iyi
anlamaktadır…
Kur’an’ın bildirdiğine göre büyü ilk olarak
Firavun döneminde devlet eli ile desteklenmiştir... Firavun sihirbazlar eliyle
otoritesini güçlendiriyordu… Büyüyü devlet olarak destekleyen ve büyücülüğü
teşvik eden Firavun’un Musa hakkındaki Mü’min Suresi 24. ayette geçen “bu
yalancı bir sihirbazdır” ithamı Firavun’un sihirbazlara “YALANCI” gözüyle
baktığının delilidir…
Sihirbazlar, A’raf Suresi 113. Ayette "Eğer
üstün gelen biz olursak, elbet bize bir mükâfât var, değil mi?" diyerek
Firavundan büyülerine karşılık ücret dilenmektedirler… Büyücülerin ücret talebi
sihirbazların acziyetini gözler önüne sermektedir… Eğer büyünün hakikati
olsaydı Firavun sihirbazların güdümünde olurdu sihirbazlar Firavun’un güdümünde
olmazlardı…
Kur’an, büyüyü her zaman gözlerin yanılsaması ve
gözlerin aldatılması bağlamında zikreder… Örneğin; A’raf Suresi 16. ayette:
“İnsanların gözlerini büyülediler…”, Ta-ha Suresi 66. Ayette ise Firavun’a
bağlı sihirbazların yaptıkları sihirden kaynaklı Musa’nın gözlerine onların
iplerinin koşar gibi göründüğü buyurularak sihir gözle bağlantılı işlenmekte ve
sihrin gözü yanıltmaktan ibaret olduğu belirtilerek büyünün hakikatinin
olmadığı vurgulanmaktadır…
Yine Tur Suresi 15. Ayette "(Nasıl) Şimdi bu,
büyü müymüş, yoksa siz mi görmüyor muşsunuz?" ayeti ve Hicr Suresi 15.
ayette "Herhalde gözlerimiz döndürüldü, biz büyülenmiş bir
topluluğuz," ifadeleriyle sihrin maddi boyutu ve göz ile olan ilişkisi
anlatılmaktadır.
Ta-ha Suresi 69. ayette: "Sağ elindekini at!
Onların yaptıklarını yutsun. Çünkü onların yaptıkları, bir büyücünün hilesidir.
Büyücü de nereye varsa iflâh olmaz!" büyünün hile(aldatma) olduğu ve
büyücülerin asla iflah olmayacakları anlatılmaktadır. Buna sebep olarak
sihirbazın kendisini izleyenlere eşyanın hakikatini değiştirdiğine inandırmak
istemesi, kendisine yaratıcılık atfetmesi ve dolaylı yoldan ilahlık iddiasında
bulunmuş olması gösterilebilir…
Yalan ve aldatma üzerine kurgulanan büyücülük
mesleğini icra edenlerin arasında zengin fertlerin bulunmaması hatta bu işle
uğraşanların nerdeyse tümünün sefalete mahkûm yaşam sürmeleri yaptıkları
büyünün hakikat taşımadığını, büyünün bir göz boyama oyunu olduğunu apaçık
göstermektedir…
Ta-ha Suresi 71. Ayet; Firavun Musa’ya inanan
sihirbazlara tehditler savurduğunu ve onları keseceğini söylediğini
nakletmektedir. Firavun sihirbazların güçlerini, acziyetlerini bildiği için bu
tehditlerde bulunmuştur… Değilse Firavun kendilerini tehdit etmek yerine
onlardan korkardı…
Kısacası Sihr sadece göz boyama oyunudur… Bir
takım hilelerle gözlerin yanıltılması halidir… Bunun dışında sihir yoktur…
Türkçede kullanılan gözlerimi büyüledi, dinleyenleri sesi ile büyüledi, yaptığı
hareketlerle izleyicileri büyüledi gibi ifadeler Kur’an’daki büyü anlatımına
birebir uymaktadır…
İnsan güzel ve süslü sözlerin, görüntülerin,
davranışların etkisinde kalarak ta büyülenebilir… Ancak bu büyüde maddi bir
büyüdür ve aldatmacadan ibarettir… Yalan konuşan birine kanmak, güzel giyimli
birinin zenginliğine inanmak, iç dünyasını gizleyip dış dünyasında dürüst
görünmeye çalışan hainlere aldanmak gibi…
Büyücünün karı ve koca arasını açmak, sevenleri
ayırmak, birbirini sevmeyenleri birleştirmek, kaybolan eşyayı geri getirmek
gibi etkinliği ve yetkinliği olamaz… Zira bu durum kalplerde ülfet peyda eden
rabbin buyruklarına terstir… Uzak birine tılsım, muska, düğüm vs. şekillerde
sihr yapılabileceğine inanmak sadece cehalettir…
Eğer sihirbazlar yaptıkları sihirlerle insanların
arasını açma, ülfet sağlama gibi yetkinliğe sahip olsalardı birkaç kuruş
peşinde koşmazlardı… Sihir bir maharet ve yetenek işidir… Bir oyun ve aldatma
becerisidir… El çabukluğu işidir… Tek işlevi gözleri yanıltmaktır… Dolayısı ile
Peygamberimize sihir yapıldığı ve yapılan sihirden dolayı peygamberimizin bazen
ne yaptığını hatırlamadığı gibi rivayetler birer uydurmadan ibarettir…
Sihrin Babil’de iki melek tarafından insanlara
imtihan amaçlı öğretildiği de bir Yahudi efsanesidir… Kur’an Bakara Suresi 102.
Ayette bu efsaneyi olumsuzluk “ma”larını ard arda zikrederek red eder… Bu iddia
Yahudilerin iftirası idi ve ilgili ayette bu iftirayı yalanlamak için
indirilmiştir…
Müslümanlar sihre inanmakla ilahi gücü
sihirbazlara yüklediklerinin farkında değiller… Müslüman halklarda var olan
sihir inancı aslında bir şirk inancıdır ve bundan şiddetle uzak durulması
gerekmektedir…
05. 04. 2016