Ortadoğu`daki gelişmelere doğru ve bütünlüklü
yaklaşmayan zihniyetlerin halkları infiale sürükleyen politikaları ve
provakatif açıklamaları insanlığın vicdanından dönmüştür.
Kobane`ye dayanan katliamların Kürdistan, Türkiye,
Ortadoğu ve dünyayı çok yakından etkileyip ilgilendirmesine rağmen Hükümet`in
bu duruma kayıtsız kalması Kürt Halkı başta olmak üzere tüm insanlığı derinden
rahatsız etmiştir.
AKP`nin Sünni İslam projesi ve statüsüz anti Kürt
politikalarıyla beraber, DAİŞ barbarlığına net tavır almaması ise Kürdistan`da
büyük bir tepkiye neden olmuştur.
Hükümet
üyelerinin kışkırtıcı açıklamaları, Cumhurbaşkanı`nın; “Kobane düştü düşecek”
müjdesi niteliğindeki açıklamaları, oluşan tepkinin büyümesini haklı olarak
tetiklemiştir.
*Kürt Halkı`nın onuruyla oynanan bu yaklaşımların
ne geçmişte, ne şimdi, ne de gelecekte kabul edilebileceğini artık herkes
görmelidir*
Kürdistan Halkı tarih boyunca onurunu korumasını
başardığı gibi, bundan sonra da hiçbir onursuzluğu asla kabul etmeyecektir. İşte
tam da bu noktada KOBANE, Kürt Halkı`nın onurunun en yoğunluklu düzeyde temsil
edildiği bir realite haline gelmiştir.
İnsanların kafalarının kesildiği, kadınlara
tecavüz edilip pazarlarda satıldıkları ve tüm bunların KOBANE`ye vardığı bir
atmosferde AKP`nin bırakın yardım etmeyi, sınırda halka sürekli saldırması ise
yılların birikiminin sokaklara yansımasını beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla
AKP "akıl tutulması da denilecek" politikalarıyla duvara toslamış, Kürdistan`da
meşruiyetini yitirir duruma gelmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise yalnız DAİŞ ve Türk
Halklarının temsilcisi imajını oluşturmuş, İçişleri bakanı bir isyanı bastırıp
ezeceğiz zihniyetine sarılmış, Başbakan Kobane bizi ilgilendirmez anlayışıyla
zikzaklı ve tansiyonu yükseltici bir politika izlemiştir.
Aslında resmi ideolojinin "Sünni, mezhepçi, ırkçı
politikaları" yine devreye konulmuştur. Tüm bu politikaların Kürt Halkı
başta olmak üzere insanlık bilincinde hiçbir meşruiyetinin kalmadığı dünya
genelinde aynı anda geliştirilen eylemselliklerle açığa çıkmıştır. Halkın
geliştirdiği eylemselliklerin önünü kesip, proveke etmeye çalışan güçlerin
devreye konulmasıyla farklı bir algı oluşturmak hedeflenmiştir.
Yağmalama
benzeri provakatif eylemlerin kabul edilebilir yönünü olmadığını Kürtler ve Kürdistan
Halkları herkesten daha iyi bilmektedir.
Yüzyıllardır toprakları, malları, coğrafyaları
yağmalanan ve sömürülen KÜRT HALKI, bu konuda herkesten daha duyarlı ve
bilinçli bir pratiğe sahiptir. Birkaç olumsuzluğu bir halka mal etmek ise
vicdansızlık ve ucuz politikadır.
İşte KOBANE bunun en son örneğidir. Kobane`nin
katliamlarla her şeyi yağmalanma tehlikesi altındadır.
Son beş günde yaşananların herkesin belleğinde
tarih boyunca yer edineceği bir dönemden geçerken, asıl olan ise bundan sonraki
süreci halklar yararına götürebilmektir. Acil ve öncelikli hedef ise KOBANE`nin
barbarlardan temizlenmesi olmalıdır.
Yaşananlara ve geçmişe takılan hiçbir zihniyetin
geleceği doğru temelde okuyamayacağı gibi, sağlıklı bir sonuca ulaşması ise
mümkün olamayacaktır.
Şuana kadar süreci en iyi okuyan, sürece doğru
hamlelerde bulunan ve kendi insiyatifinde geliştiren ise Sayın ÖCALAN`dır. O
halde herkes Sayın ÖCALAN`ı daha fazla esas almak durumundadır. HDP`ye
yıktırılmaya çalışılan şiddet eylemlerinin ucuz siyaset yapmaktan öte tarafı
yoktur. HDP bu süreçte kamuoyu vicdanını harekete geçirmeye çalışarak doğru bir
politika yürütmüştür.
Uluslararası güçler başta olmak üzere, Ortadoğu’daki
halkların da bir realite olarak kabul ettikleri Sayın Öcalan, devletleri aşan
paradigmasıyla belirleyici bir güçtür. Sevseniz de sevmeseniz de Sayın
Öcalansız, değil Türkiye`ye Ortadoğu`ya bile BARIŞ getiremezsiniz.
Ve diyoruz ki;
Kobane`nin düşmemesi için,
Katliamların yapılmaması için,
Provakasyonların önünü kesmek için,
Savaşların derinleşmemesi için,
Karanlık odakların hortlanmaması için,
Kürdistan`ın demokratik birlikteliği için,
Ortadoğu`nun barışı için,
Rojava`nın geleceği için,
Ve ÖZGÜR YARINLAR İÇİN,
"Eşitçe, adilce, hakça, uygarca birlik olmak
ve ortak vicdanı harekete geçirmek zamanıdır".
Selam ve saygılarımızla...
Nurullah Tunç
11.10.2014