Savaşla, şiddetle, yok etmekle kendi iktidarlarını
sürdüren anlayışların bin yıllardır topluma dayattıkları "otoriter
sistemli yaşam" kabul edilemez boyutlarda ahlaksızlaşmıştır.
Devlete göre dizayn edilmeye çalışılan toplumsal
sisteme karşı; topluma göre formüle olan ve şekillenen sosyal devlet realitesi
ise ciddi bir ihtiyaçtır.
Gerek kapitalist devlet anlayışları, gerekse
faşizan devlet zihniyetleri 21.yüzyılın ilk çeyreğinde kirli savaş
stratejileriyle statükoda ısrar etmenin uğraşı içerisindedirler.
Barış üzerine politika üreten devlet sayısı yok
denecek kadar azdır. Oysa `Barış` talebini yüksek sesle haykıran yüzlerce
toplumu saymak mümkündür. O halde barışı devletler bahşetmez, barış toplumsal
dinamiklerle ancak sağlanabilir.
Ortadoğu özelinde savaş ve şiddet stratejilerini
uygulayan devletlerden birisi olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti neden barış
kavramından bu kadar korkmaktadır. Kendi halkına yüzyıldır baskı yapan bir
devlet, şiddete başvurarak sonuç alabildi mi?
Kürt Halkı`nı tanımama üzerine kurgulanmış bir
devlet, ilelebet varlığını sürdürebilir mi?
Milliyetçilik yaparak, despotik davranarak,
aşağılayarak bir halkın ve toplumun onuruyla bu kadar oynanabilir mi?
7 Haziran seçimlerinde irade beyanında bulunarak
"barış sorumluluğunu" siyasete yükleyen halka, savaşla karşılık
vermenin vicdanla ve ahlakla bir izahı olabilir mi?
İki aydır koalisyon bilmecesiyle zaman kazanmaya
çalışan AKP`nin tekrar seçim yapma arzusu ilk günden belliydi. AKP`nin İktidar
olmayı "zorla elde etme" savaşımı bizlere 1900`lü yılların Avrupa’sını
hatırlatmaktadır. Faşizmin ayak seslerinden Türkiye toplumu, Kürtler bıktı
artık.
Kenan Evren zihniyetli siyasetçilerden, kutsallaştırılan
devlet tabusundan ve Tayyip Erdoğan tarzı politikacılardan bu halk bıktı artık.
Silvan`da, Yüksekova`da, Cizre`de, Varto`da ve
daha birçok yerde çocuk katliamları, sivil ölümler gibi savaş atmosferinin
Kürdistan`da yoğunlaştırılması ateşle oynandığının açık göstergesidir.
Savaş, şiddet, kaos söyleminden bıkan bir Türkiye
gerçekliğiyle karşı karşıyayız."7 Haziran`da AKP`yi iktidardan düşüren en
büyük umut ise BARIŞA olan inançtı."
"Cumhurbaşkanı ve AKP ise, Barışa savaş
açtı".
Dolayısıyla AKP`ye yönelik tepkiler çığ gibi büyümektedir.
Polis ve asker yakınlarının feryadı, AKP`yi
hızlıca çıkmaza doğru sürüklemektedir.
"Neden sizlerin de çocukları bu savaşta
ölmüyor" çığlığı, toplumsal karşılığını bulmuş, statükoyu yerle bir
etmiştir.
Savaş naraları atanlar, aslında savaştan da en çok
korkanlardır. Bu yönüyle de Akp, geçmiş iktidarlara benzeyerek, kendisine oy
verenleri bile hayal kırıklığına uğratmıştır.
Kürdistan coğrafyasına yönelik şiddet politikaları
eskiden tutmadığı gibi, günümüzde de tutmamıştır ve tutmayacaktır da. Devleti
ve hükümeti yönetenlerin "egolarıyla" hareket etmelerinin faturasını
maalesef herkes ödemektedir.
1 Kasım 2015 tarihinde yapılacak "tekrar
seçimlerinde" ise AKP ve Erdoğan iktidar yenilgisini ikinci defa yaşayarak,
bu durumu kabulleneceklerdir. Tüm istatistikler ve kamuoyu nabzı bu realiteyi
göstermektedir.
Barış isteyenlerle,barıştan korkanların seçiminde
kazanan "BARIŞ" olacaktır.
*Her ne kadar şiddet, baskı, katliamlar geleceğe
dair kaygıları artırsa da, müzakere masasına gelme zorunluluğunun artacağı bir
dönem ise uzakta değildir.
*Türkiye toplumu, Kürt Halkı ve Ortadoğu konjonktürü
şiddet sarmalının derinleşmesini kaldırabilecek durumda değildir. Devlet barışı
getirmez, barışı; halklar ve toplumlar ancak getirebilir.
Barış güvercinlerinden korkan AKP, barışı
getirebilir mi?
Bölgedeki güvenlik güçlerine vur emrini veren bir
AKP, barışı getirebilir mi?
Kamu düzeni, kamu düzeni, kamu düzeni safsatasıyla
hareket eden bir parti, toplumun güvenliği ve toplumsal barıştan söz edebilir
mi?
Kızıltepe`de 16 yaşındaki Mazlum Turan adlı çocuğu
vuran polislere vur emrini veren bir başbakan, bu ülkenin barışını sağlayabilir
mi?
DAİŞ barbarlığını ülkesinde besleyen, dışarda da
destekleyen bir zihniyet BARIŞTAN söz edebilir mi?
BARIŞ, BARIŞ ve ONURLU BARIŞ diyerek,1 Eylül Dünya
Barış Gününde, yeni bir sürecin başlatılması toplumsal bir ihtiyaç olarak
kendini dayatmaktadır.
**Tek bir insanın ölümü olmadan, onurlu bir barış
herkesin özlemidir.
*Siyasi hesaplardan, iktidar sevdalılığından, seçimlerden,
koltuklardan, kısır döngülerden, hırstan, devletçi ve askeri zihniyetten, şiddet
psikolojisinden kendini sıyırarak BARIŞ dilini, BARIŞ kültürünü, BARIŞ havasını
yakalayabiliriz.
Kürt Halkı`nın ve Türk Halkı`nın her zamankinden
daha fazla "ONURLU BİR BARIŞA" ihtiyaçları vardır...
Barışı devlet tekelinden çıkarıp, topluma ve
halklara teslim etmenin tam da zamanı....
Bu duygularla 1 Eylül Dünya Barış Gününe MERHABA
diyoruz.
Selam ve saygılarımızla...
Nurullah Tunç - 01.09.2015