Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar çarpık
kurgulanan devlet sisteminin halkların yararına politika ürettiğini söylemek
gerçekçi olmayacaktır.
Osmanlı İmparatorluğunun devamı niteliğinde
kurulan Cumhuriyetin 1924`ten sonra tek tipleşmeye evrilmesi, günümüze kadar
gelen totaliter ve oligarşik sistemin temel kaynağı olmuştur.
Neredeyse bir asra, yüzyıla dayanan cumhuriyetin, oligarşiye
evrilmesi günümüzde de tüm yakıcılığıyla devam etmektedir.
Tarihsel anlamda oligarşik cumhuriyete karşı gelen
siyasi aktörlerin çoğu, iktidara geldiklerinde "oligarşinin kendisi"
olmuşlardır. Cumhuriyet Halk Partisi`nden AKP`ye kadar gelen süreçte, "cumhuriyet
rejimi" elitleşerek oligarşik sistemlerin ve mevcut iktidarların sopası
olarak kullanılmıştır. Kürt Halkı`nın inkârı başta olmak üzere, farklı
inançlara, farklı halklara, farklı fikirlere ve farklı ideolojilere olan
saldırılar ise bu dönemde daha otoriter, faşizan bir hal almıştır.
Oligarşik Cumhuriyete karşı mücadele anlayışıyla
ve söylemiyle ortaya çıkan AKP`nin, zamanla oligarşik cumhuriyetin yürütücüsü
konumuna gelmesi ise tesadüfi olmamıştır.
*7 Haziran seçimlerinde Cumhurbaşkanı`nın ve
AKP`nin sandıkta ağır yenilgi almaları ise "oligarşileşen siyasetin
bozgunu" olarak tarihe geçecektir.
Seçim sonuçlarını içine sindiremeyen Cumhurbaşkanı
Erdoğan ise, Kürt Halkı`na ve Kürdistan’a adeta savaş ilan etmiştir.
Seçim öncesinde "Kürt Sorunu Yoktur"
söylemine sarılan Erdoğan`a; Kürt Halkı`ndan ve HDP seçmeninden ise, "bizim
için Erdoğan dönemi artık bitmiştir" yanıtı gelmiştir.
`Yolsuzlukla mücadele ediyoruz`, politikalarıyla
övünen bir Cumhurbaşkanı,17 ve 25 Aralık`ta "haram paraya" sonuna
kadar bulaşanları topluma izah edememiştir.
*Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP`nin, DAİŞ çetelerini
Kürt Halkı`na, Kürdistan`a karşı desteklemeleri hem din adına, hem vicdan adına
hem de insanlık adına utanç verici değil midir?
DAİŞ barbarlığından kaçan ve Bodrum kıyılarına
vuran 3 yaşındaki "AYLAN bebeğin" katillerini desteklemek münafıklık
değil midir?
Ateşkesi sona erdiren, çözüm sürecini buzdolabına
koyan, Kürdistana savaş ilan eden, belediye başkanlarını tutuklayan, onlarca
masum insanın katledilmesinin ortamını yaratan, Rojava`ya düşman muamelesi
yapan bir kişi bizim Cumhurbaşkanımız olabilir mi?
İktidarınızı kaybettiniz diye illa savaş mı ilan etmeliydiniz?
Hükümet olamadınız diye, Cizre`de, Yüksekova`da, Amed`te,
Nusaybin`de ve daha birçok yerde olağanüstü güvenlik önlemleriyle, çeşitli
saldırılarla toplumu kuşatma altına almanız mı gerekirdi?
İnsanları katliamla karşı karşıya bırakmak hangi
ahlaka sığar?
Barışa, çözüme, özgürlüğe susamış bir halka
"savaşı reva görmek", her şeyden önce vicdansızlıktır.
"Kardeşi kardeşe kırdırtmak, halklar arası
çatışmayı derinleştirmek, tankla topla saldırmak, uçaklarla bombalamak"
sizlere koltuk ve iktidar kazandıracaksa, "alın o koltukları başınıza
çalın". Çünkü o koltuklar tarihin en lanetli koltukları olacaktır.
Peki soruyoruz, çocuklarınızı bu kirli savaş için
bölgeye hiç gönderdiniz mi?
Savaş tezkereleri için evlatlarınızı yurt dışına
hiç yolladınız mı?
Meclis sıralarından tezkerelere "evet"
diyerek şovmen kesilen sizler, neden hiçbirinizin evladı cephelerde savaşmıyor?
Şunu unutmayın ki, halkların ve toplumların
sizleri sorgulama çığlığı gün geçtikçe büyümektedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP ve devlet aygıtının
oligarşik statükoyu bilinçlice derinleştirmeleri halkların yararına
olamayacaktır.
Başkanlık sistemi denildi, kursaklarında kaldı.
Dörtyüz milletvekili denildi,276 bile bulunamadı.
"Kobané düştü düşecek", denildi. Kobané
tarihsel direnişiyle, yeni bir Kürt destanı yarattı.
Esad gidecek dendi. Esad onlardan daha uzun ömürlü
çıktı.
Ak Sarayı yapıp, dünyaya meydan okuyacağım dendi, kimse
sarayına gidemez oldu.
HDP`yi kapatalım, ceza verelim dendi, bu da
tutmadı. HDP kendi eliyle meclise önerge verip meydan okudu.
İslam aleminin lideri olacağız dendi, en güzel
golü İran`dan yedi.
Yolsuzlukla mücadele eden biziz dendi, kendilerini
sorgulayan savcılara dünyayı zindan etti...
Fethullah Gülen Hocamız diyerek, arkasında
yıllarca namaza durdu, bugün Fethullahçı terör örgütü diyerek inlerine
gireceğizin öncüsü oldu.
"Barışı biz getireceğiz dendi, en tehlikeli
savaşın yürütücüsü oldu."
Tüm bunları ne için yaptı?
Kendi iktidarları için. Kendi koltukları için. Kendi
dünyevi yaşamları için yaptı.
Peki, nasıl yaptılar?
Halkı feda ederek, kirli savaşı tırmandırarak ve
toplumu sömürerek...
Peki, başaracaklar mı?
Asla başaramayacaklar. Çünkü halk uyandı...
Savaşta diretenlere karşı BARIŞ mücadelesini
verenler, BARIŞI örgütleyenler ve BARIŞTA ısrar edenler kazanacaktır.
Denizlerin, Mazlumların, Sakinelerin, Kemallerin
ruhu "ONURLU BARIŞIN" teminatıdır.
"Tek bir insan kanının akmaması için BARIŞI
daha yüksek sesle haykırma zamanı..."
Selam ve saygılarımızla...
Nurullah Tunç
06.09.2015