Beş bin yıllık devletler tarihine bakıldığında
kan, şiddet, gözyaşı ve ölüm bir kader olarak toplumların önüne konulmuştur.
Olabildiğince iktidarlaşma, sömürme ve güç
merkezine oturma ise neredeyse hastalıklı bir hal almıştır.
Para, mal, mülk tapılan bir realiteye dönüşmüş, yönetim
mekanizmaları otoritenin kendisi olmuştur.
Irkçılık, faşizm ve yok etmek bir panzehir olarak
insanlığa aşılanmaya çalışılmış, bölücülük ise zihinlerde fobi haline
dönüştürülmüştür.
Dolayısıyla yakın tarihimizdeki devlet
despotizmini "bu zihinselliğin" devamı olarak görmemek mümkün müdür?
Yakın tarihimizin ret ve inkar politikalarını
"bu zihinselliğin" devamı olarak görmemek mümkün müdür?
Halkların emeği üzerine oturmuş mekanizmayı
sorgulamadan demokratik bir düzeyi yakalamak mümkün olabilir mi?
Bin yıllardır halkları birbirine düşman eden
sistemlerle ve zihniyetlerle hesaplaşmadan kardeşlik hukuku oluşturulabilinir
mi?
"Bölücülük paranoyalarıyla" toplumları
uyutanların temel amaçları kendi iktidarları değil midir?
1980`lerin sonlarında S.S.C.B dağılırken, içlerinde
Türki Cumhuriyetleri`nin de olduğu otuz civarı devlete sevinen zihniyet, mesele
Kürt Halkı ve Kürdistan olunca neden bu kadar kıyamet koparmaktadır?
Türkmenlerin başka devletlerden ayrılmasına
sevinen bir zihniyet, aynı durumu kendi topraklarında bir paranoyaya
dönüştürmesi ırkçılık değildir de nedir?
Oysa Kürt Halkı tarih boyunca birleştirici, bütünleştirici
ve barışçıl bir rol ve misyon oynamıştır.
Malazgirt`ten Cumhuriyetin Kuruluşuna kadar Kürt
Halkı`nın, Türk Halkı için ortaya koyduğu irade ve destek ortadayken, bu kadar
düşmanlaştırıcı politika ve dil kullanma basiretsizliği, tahammülsüzlüğü neden?
Güney Kürdistan`a tahammüllünüz yok...
Rojava Kürdistanı`na tahammüllünüz yok...
HDP`ye tahammüllünüz yok...
HDP`ye oy verenlere tahammüllünüz yok...
Seçilmişlere tahammüllünüz yok...
Özgür basına tahammüllünüz yok...
Öz yönetimlere tahammüllünüz yok...
Devrimci değerlere tahammüllünüz yok...
Seçim sonuçlarına tahammüllünüz yok...
Muhalefet edenlere tahammüllünüz yok...
Şehit mezarlıklarına tahammüllünüz yok...
Anadile ve anadilde eğitime tahammüllünüz yok...
Cizre`deki direnişe ve Ortadoğu’daki Kürt Rönesans’ına
tahammüllünüz yok...
Kısacası Kürt Halkı`nın iradeleşmesine ve
demokrasi mücadelesi veren herkese tahammüllünüz yok...
Peki Neden?
Neden gericilikte ısrar ediyorsunuz?
Neden kaostan medet umuyorsunuz?
Neden barıştan bu kadar korkuyorsunuz?
Neden iktidar, para, şöhret ve rant sizleri bu
kadar cezbediyor?
Neden Meclis-i Aksa`daki Camiye yapılan saldırıyı
kınıyor da, Cizre`deki camilere kendi ellerinizle saldırıyorsunuz?
Neden uçaklarıyla mezarlıkları parçalıyorsunuz, ormanları
yakıyorsunuz?
Neden sıkıyönetimi aratmayan sokağa çıkma
yasaklarını getirtiyorsunuz?
Bu kin, bu öfke neden?
*İktidar olamadınız diye mi, ya da yine iktidar
olamayacağınızı anladığınız için mi?
**Basın ve medyaya bakıyorsunuz, iktidarların
silahşörleri gibi...
**İktidarın rant nimetlerinden faydalanan ey medya
patronları sizde zerre kadar vicdan kalmamıştır. Ahlak kalmamıştır. Onur
kalmamıştır. Tek ağız koro şeklinde Kürt Halkı`na ve devrimcilere saldırmanız, tek
merkezden yönetildiğinizin açık kanıtıdır.
Size çok yazık ey bukalemunlar....
Şengal`den başlayıp, Kobanê`ye varan ve DAİŞ
barbarları tarafından gerçekleştirilen katliamlara sessiz kalıp, yalan haberler
üreterek AKP`yi kurtarabildiniz mi ?
Diyadin`de, Lice`de, Varto`da, Amed`te, Cizre`de, Beytüşebab`da,
Bismil`de ve daha birçok yerde gerçekleştirilen katliamlara sessiz kalıp, dezenformasyon
yapmanız "putlaşmış karakterinizle" uyumlu olsa gerek...
Cumhurbaşkanı`na ve AKP`ye yaranmak için kırk
takla atıyor olmanız, size kazandırır mı sanırsınız?
Köşe yazarlarınızla; Kürtleri, devrimcileri, HDP`yi
ve vicdan sahibi herkesi hakaret yağmuruna tutup, AKP`ye ve Erdoğan`a
kazandıracağınızı düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz...
*Mazlumların emeği üzerinden mağduriyet
edebiyatıyla iktidarlaşıp, sonrasında silahını mazlumlara doğrultan başka kaç
parti vardır acaba?
Savaşla, kanla, ölümle, tehditle, katliamla kim
kazanmış ki Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Akp kazansın...
Dağları, taşları bombalamakla sorun çözülseydi, Tansu
Çiller ve Doğan Güreş bunu 1990`lı yıllarda halletmişlerdi zaten...
Tutuklayarak, öldürerek, işkence yaparak bu sorun
çözülseydi, 1980 askeri darbesiyle 650 bin kişi cezaevlerine konulduğunda bu
sorun çözülmüş olurdu.
Sonunu getirdik, belini kırdık, temizledik... Gibi
söylemlerin kıymeti harbiyesi kalmamıştır artık...
1980`lerin soğuk savaş yöntemlerini 2015`in
dünyasına uyarlamak ve geliştirmek toplumu bıkmıştır.
Türkiye toplumu savaş stratejilerinden
yorulmuştur. Türkiye`deki halklar; barışa, ekmek ve su kadar ihtiyaç
duymaktadır.
*Devlet ne kadar muktedir olursa olsun, toplumların
vicdanından asla güçlü değildir.
*Devlet ne kadar tankıyla, topuyla övünse övünsün,
toplumların yüreği kadar etkileyici değildir.
*Hükümet ne kadar iktidarda kalırsa kalsın, toplumların
iradesi kadar bakii değildir..
*Başbakan ne kadar vatan, millet edebiyatı yapsa
yapsın, bu ülke hepimizin ülkesidir..
*Cumhurbaşkanı kendi gücüyle ne kadar kibirlense
kibirlensin, toplumların vicdanında eriyen MUM gibidir...
Ortak vicdanın kazanacağı bir süreçten geçerken, hepimize
düşen ortak vicdanı ve kollektif ruhu daha da büyütmektir...
1 Kasım ise bunun için yeni bir fırsattır.
1 Kasım`da; HDP etrafında kenetlenen zihniyet ve
irade kazansın istiyorsanız,
1 Kasım`da; barış ve özgürlük bloku kazansın
istiyorsanız,
1 Kasım`da; Hrant Dink`in "ürkek
güvercinleri" özgürce uçsun istiyorsanız....
TEK SEÇENEK HDP...
TEK SEÇENEK HDP...
Selam ve saygılarımızla...
Nurullah Tunç
29.09.2015