İlkel Komünal toplumlardan, köleci toplumlara
kadar olan devletsel zihniyetler, insanlığa adalet, barış getiremediği gibi
sömürü ve zorbalıklarla toplumları ayrıştırmışlardır. Feodal toplum ve
kapitalist sistem aşamalarıyla sömürü derinleşmiş, devlet geleneği ise daha da
kutsallaştırılmıştır.
Sınıfsal mücadelelerin gelişmesi ile ulusal
mücadelelerin büyümesi bir paralellik içinde olsa da, devletçi gelenek özü
itibariyle değişmeden,"modernizim" adı altında isim ve şekil
değiştirmiştir.
Ulusal mücadelelerin dalga dalga geliştiği
dünyada, kapitalizm kendine göre yeni alanlar ve pazarlar oluşturmaya
çalışmıştır.
Bu alanların başında ise Kürdistan Coğrafyası
gelmiştir. Yüzyıllardır talan edilen Kürdistan Coğrafyası, Cumhuriyetin
kuruluşundan sonra "Kapitalist
Ulusalcı Faşizm" tarafından talan edilerek yağmalanmıştır.
Ermeni katliamı, Süryani katliamı, Kürt katliamı, Alevi
katliamı gibi onlarca insanlık dışı katliamlarla bölge Türk İslam ırkçılığının
istilasına uğramıştır.
Emperyal güçlerin oyunlarının uygulayıcısı olan "Sünni Kemalist Zihniyet" 1923`ten
önceki tüm taahhütlerini adeta unutmuştur.
İnkar ve imhanın kıskacında olan "KÜRT
HALKI" yeni konseptlerle iradesizleştirilmeye çalışılmış, topyekûn sürgün
ve katliamlarla yüz yüze kalmıştır. Emperyal güçlerle ittifak kuran devlet
zihniyeti, "Kurtuluş Savaşı"
ruhuna ihanet ederek, Kürt Halkı`na tarihteki en büyük haksızlığı yaşatmıştır.
Buna karşı Kürdistan`da ulusal isyanlar ve
başkaldırılarla HALK, kendi onurunu sahiplenmeye çalışmıştır. 1924`te Şeyh Said
serhıldanıyla hız kazanan ulusal ve Kürdistan’i başkaldırılar, Zulüm ve inkârla
paralellik içinde devam etmiştir.
1960`li yılların ortalarından sonra Türkiye
devrimci hareketlerinin hızla büyümesi, Kürdistan`da da karşılık bulmuştur. Emperyalizme,
inkâra, faşizme, ırkçılık ve zulme karşı olan "mücadele ruhu" kendi
içinde sınıfsal olduğu kadar, ulusal bir karakter de taşımıştır. Bu mücadelenin
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıyla özdeşleşmesi, sömürgeciliğin korkulu rüyası
olmuştur.
Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve arkadaşlarının idam
edilmelerindeki temel zihniyet de bu olmuştur.
Bu ruhun devamı olarak da Kürdistan`da devrimsel
nitelikli bir çıkış yakalanmıştır. Sayın ÖCALAN`ın önderlik ettiği bu devrimsel
çıkışın günümüze kadar büyüyerek sistemleşmesi, Ortadoğu coğrafyasındaki siyasi
konjoktöre de damgasını vuracak sonuçlara neden olmuştur.
Halkların ezber bozan bu mücadeleleri büyük
bedellerle yaratılmıştır. On binlerce şehit verilmiş, yüzbinlerce tutuklama ve
milyonlarca insan yerinden yurdundan sürgünlere zorlanarak maddi ve manevi
katliamlar gerçekleştirilmiştir.
Tüm bunların sorumlusu kapitalist/emperyalist
sistem olsa da, baş aktör de devlet zihniyetidir. Kürt Halkı`ndan, Süryanilerden,
Alevilerden, Ermenilerden, Türkiye Solu ve devrimcilerinden, hakiki Müslümanlardan,
Rumlardan, Ezidilerden yani sistemin gazabına uğrayan herkesten özür
dilemelidir Türkiye Cumhuriyeti Devleti..
Devlet affedecek politikalardan vazgeçip, kendini
halklara, topluluklara "affettirecek adımlar" atmalı, geçmişin
hesabını vererek, başta Kürt halkı olmak üzere, sistemden nasibini alan
herkesten ÖZÜR dilemelidir.
Bir asra damgasını vuran bu kirli politikaların
sahipleri nasıl tarihin çöplüğüne atılmışlarsa, mücadeleri ve verdikleri
bedellerle DEĞER YARATANLAR da gönüllerde ve tarihin onurlu sayfalarında
yaşamaya hep devam edeceklerdir.
Selam ve saygılarımızla...
Nurullah Tunç
26.08.2014