1639 tarihinde Kasr-ı Şirin antlaşmasıyla Kürdistan`ın
bir parçasının İran Rejimine bağlanmış olması günümüze kadar gelen ağır
sorunların kaynağı olmuştur. Kürdistan`ın siyasi, sosyal, kültürel ve coğrafik
olarak ilk defa iki parçaya ayrılmasının nedeni olan Kasr-ı Şirin, Osmanlı
İmparatorluğuyla İran Devleti`nin anlaşması sonucunda gerçekleşmiştir. Sonrasında
gelişen tarihi olaylar Kürt Halkı`nın baskılanması, reddedilmesi ve
iradesizleştirilmesi sonucunu doğurmuş, Kürt Halkı ise sürekli buna zorlanmaya
çalışılmıştır.
Bu baskıların en bariz örneği ise Kürt
devrimcilerine yönelik idamlar olmuştur. Kürt Halkı`nın kendi toprağında, yurdunda
ve coğrafyasında idam edilmesi ise trajedilerin kendisi olmuştur. Dünyanın
başka bölgelerinde buna benzer bir trajedi görmek ise mümkün değildir.
On yıllarca İran, Türkiye, Irak ve Suriye
Devletleri arasında bölünmüş, ihanete uğramış, parçalanmış bir Halk
gerçekliğinden bahsediyoruz. Ortadoğu’daki devletlerin temel var olma
gerekçeleri ise Kürt Halkı`nın ve Kurdistan`ın reddi, inkarı, imhası, sömürüsü
ve iradesizleştirilmesi üzerinden şekillenmiştir. Tüm bu ülkeler ve
uluslararası ilahları ise yıllarca kirli oyunlarla, komplo tezgahlarıyla
çeşitli ittifaklar yaparak kendi varlıklarını devam ettirmişlerdir.
Ne dinlerin ruhunda, ne kardeşlik hukukunda, ne
evrensel normlarda, ne de Müslümanlıkta yeri olan yöntemlerle Kürtler inkar
edilerek, büyük bir zulümle karşı karşıya bırakılmışlardır.
Bu zulmün farklı bir yöntemi ise İDAMLARDIR. Türkiye,
İran, Irak ve Suriye bu yöntemi yıllarca uygulayarak büyük bir barbarlığa imza
atmışlardır. Bu barbarlıktan halen de vazgeçmeyen İran rejimi büyük bir gaflet
içerisindedir.
Ferzad Kemanger ve Hüseyin Xırzi gibi yüzlerce
devrimcinin mücadele ruhundan korkan İran rejimi, kendi korkularında ve girmiş
olduğu gaflette boğulacağını hesaba katmalıdır. İdamı Kürt Halkına karşı
sindirmenin ve suskunlaştırmanın aracı olarak kullanmaktan vazgeçmelidir.
Bir aya yakın bir süredir Urmiye`de devam eden
açlık grevlerinin sebeplerini ortadan kaldırmadan İran`ın idam politikalarına
başvurması ise tehlikeli bir gidişatın habercisidir.
Sürgün edilmelere karşı, koğuşlarına uyuşturucu
kullanan eroincilerin alınmasına karşı, hırsızlık yapanların yanlarına
konulmasına karşı açlık grevine giren "Devrimci Kürt Tutsakların"
idama götürülmeleri Kürt sorununa yaklaşımın göstergesi değil midir?
Ortadoğu`da gelişen DAİŞ, EL NUSRA,EL KAİDE gibi
tüm tehlikelere karşı onurlu direniş göstererek İran`ın da onurunu kurtaran
Kürt Halkı`na idam dayatmalarının yapılması ise ihanet ve namussuzluk değildir
de nedir ?
Ortadoğu`da yeni bir toplumsal sözleşmenin
"Kürt Halkı`nın zaferiyle yazılacağı ortadayken" siyonizme, kapitalizme
ve Ortadoğu karanlığına hizmet etmek, Qadim Fars Kültürüne yakışıyor mu? Bu
kadar alçalmak neden?
Ortadoğu ulus devletli sistemleriyle günümüzün
sorunlarına çözüm üretebilmek imkansızken, ulus devletin ceza yöntemlerinden
biri olan idamda diretmek kaybetmenin de realitesi değil mi?
İran devletinin Kürt devrimcilerine yönelik
derinleştirdiği idamların Ortadoğu`da gelişen Kürt Halkı`nın birlikteliğinden
duyduğu korku olduğu apaçık ortadadır. "Ortadoğu’daki tüm devletlerin bu
korkuyla yüzleşeceği gün gelmiştir." İdamlara başvurmaları ise bu
korkularının bir yöntemidir. Bize düşen ise İdamlara karşı ulusal ve
uluslararası ölçekte baskı oluşturup İdamları durdurmak, zindanlar başta olmak
üzere, yaşamın her alanında Kürt Halkı`nın siyasi ve ulusal anlamda haklarını
tanımaya zorlamak, bunun mücadelesini vermektir.
Selam ve saygılarımızla...
Nurullah Tunç
15.12.2014