Özgürlük, eşitlik ve uluslaşma bilincinin
mücadelesi, büyük düşünmeyi gerektirdiği gibi, ağır bedeller vermeyi de
doğurur.
Kendilerini davalarına adayan insanların, kaygı ve
tereddüt yaşamadan bunun mücadelesini vermeleri, ağır bedellerle
sonuçlanmıştır.
Ezilen, sömürülen, katliamlara maruz kalan
toplumlar ise özgürlük ve adaleti en fazla haykıran kesimler olmuşlardır. Haykırmayı,
kaygı ve korkuyla yapanlar ise başaramamış, kimi zaman da onursuz bir yaşamın
parçası olmuşlardır.
Sistemle
bağlarını koparamayan, özgürleşme bilincini kendinde yaşamayan, cesaretsiz, kararsız
ve vicdanlı olmayan, ekonomik çıkar peşinde koşanlar ise en fazla "kaygı
taşıyan" kesimler olmuşlardır.
"Kaygı taşıyan kişiliklerin", korkularla
yaşadıkları ve sistemle savaşmayı göze almadıkları görülmüştür.
Bu kişiliklerin en önemli özellikleri ise sistem
içinde sessiz kalarak varlıklarını devam ettirmek olmuştur.
Oportünist özellikleri taşıyan, ahlaki toplumla
alakaları olmayan, köylü kurnazlığıyla hareket eden, kendilerini perde arkasına
gizleyen, bukalemun gibi renk değiştiren, göstermelik slogan atan, yoldaşlık
hukukuyla alakası olmayan, sistemden bol bol beslenen bu kesimin halkın
gönlünde ve onurlu bir yaşamda yerleri olmayacaktır.
Üzülerek belirtmeliyiz ki, kaygı ve korkuyla
yaşayanların "Koltuk
Kavgaları" herkesten fazladır. Çağımızın en büyük savaşı haline gelen "Koltuk Kapma Savaşları" ne
yazık ki değerlerimize ve mücadelemize de en büyük zararı vermektedir.
İktidar, güç ve devlet mekanizmalarına has olan
koltuk kazanma hedefi, bir benzeşmeye ve dejenerasyona da neden olmaktadır.
Yetkicilik, sömürü, otoriterlik, rant ve
bireycileşme olarak da adlandırılabilecek "Koltuk
Sevdalılığı" kültürü "Kapitalist
Modernitenin" sistemleşip, derinleşmesini de sağlamaktadır.
Kaygı, korku ve koltuk zihniyetini çok somuta
indirgemeden ve detaylarına inmeden bu yazımızla kısa da olsa değinme ihtiyacı
duydum. İleride gözlem ve yaşanacak pratiklere bakarak yazılarımı kronolojik
olarak, daha da detaylandıracağımı belirtmek isterim.
Bir taraftan bu yoz ve dejeneratif durum bir
realiteyken, diğer tarafta "Kahramanlık
ve Dastansı Bir Tarih" söz konusudur. Aynı dava adına ve aynı
söylemlerle yola çıkan, ama pratikleri farklı olan bu durum başlı başına bir
trajedidir.
Her halkın onurlu "Dava Kahramanları" olduğu gibi, onursuz tasfiyeci
karakterleri ve koltukçu yöneticileri de yüzyıllar boyunca hep var olmuşlardır.
Kendini feda edenlerle, kendi keyfinin peşinde olanları artık "Halk"
iyi ayırt etmektedir.
ROBOSKİ gibi katliamlara maruz kalmış, Dersim gibi
soykırıma uğratılmış, Şengal gibi insanlık trajedisine sahne olan ve daha
sayamadığımız yüzlerce barbarlığa maruz kalmış bir tarihten gelirken, kaygıları,
korkuları ve koltukları bir tarafa bırakarak hepimiz "Fedai Ruhla" hareket etmeliyiz.
"Koltuk
zihniyetinden itibar doğmaz, sömürü doğar"
Asıl itibar gönüllerde, bilinçte, samimi öncülükte
ve onurlu pratiktedir.
Siyasetçilerden sendikacılara, basın
emekçilerinden seçilmiş politikacılara, sanatçılardan entelektüellere, din âlimlerinden
üniversitelere, meslek odalarından işverenlere kadar, öğrencilerden bilim
insanlarına, kadın hareketlerinden gençlik hareketlerine kadar, çiftçilerden
esnaflara, işçilerden sermayedarlara kadar diyoruz ki "kaygıları, korkuları ve koltukları" bir tarafa
bırakarak, KÜRDİSTAN ve Ortadoğu’daki KATLİAMLARA karşı birleşip, güçlü bir
ORTAK VİCDANI oluşturalım.
Özgür, demokratik ve adil bir yaşam bunu gerektirir.
Selam ve saygılarımızla..
Nurullah Tunç
02.09.2014