Yunanistan’daki ağır ekonomik kriz merkez soldaki
PASOK’u nerdeyse sildi, merkez sağın geleneksel partisi Yeni Demokrasi’yi
geriletti ve radikal sol Syriza partisini iktidara getirdi.
Beş-on yıl öncesi akla bile gelmeyecek bu gelişme,
kimi yorumcuların işaret ettiği gibi, bazı yönleriyle Türkiye’de 2000’li
yılların başında yaşananlara benziyor. Türkiye’de de ağır ekonomik kriz o
dönemin ünlü merkez partilerini ya sildi, ya da küçülttü ve AK Parti’yi 2002
yılında bir başına iktidara getirdi.
İki ülke arasında ekonomik kriz bakımından bir
benzerlik olsa da, başka bakımlardan ciddi farklar var. AK Parti sol değil,
muhafazakâr-İslamcı gelenekten gelen bir parti. İktidara gelmesinde de bu
ülkede başından beri güçlü bir damar olan ve Kemalist rejim tarafından bastırılan
İslamcı değerlerin büyük payı var. Nitekim AK Parti 12 yılı aşan iktidar
döneminde sosyal haklar alanında bazı iyileştirmeler yapmış olsa da kapitalist
sistemle bir sorunu yok. İslamcı yaşam tarzına ve değerlere ağırlık verse,
toplumu bu yönde biçimlendirmeye çalışsa da, sonuçta bir sistem partisi.
Öte yandan iki ülkenin deneyimleri de gösteriyor
ki parlamenter bir sistemde ülkeyi yöneten anlı şanlı partiler sorunları
çözemedikleri ve ekonomik bakımdan halkın durumu kötüleştiği zaman ya
askeri-faşist bir darbe ile parlamenter sistem askıya alınıyor, ya da iş halka
ve seçimlere kaldığı zaman, kitleler o zamana kadar ülkeyi yöneten –aslında
yönetemeyen- iri kıyım partileri alaşağı ediyor ve kendilerine yeni bir seçenek
arıyorlar.
Yunanistan ve Türkiye’de soğuk savaş dönemi olan
1960’lı, 70’li ve 80’li yıllarda askeri darbeler yaşandı. Bu dönem sona erip de
askeri darbelere uygun ortam kalmayınca da bu kez kitleler parlamenter
yollardan iktidarı değiştirir oldular.
Türkiye’de krize yol açan nedenleri biliyoruz.
Ülke 2000’li yılların başında hem uluslararası düzeyde yaşanan krizden
etkilendi, hem de Türkiye’de bunu ağırlaştıran iç nedenler vardı. Türkiye
1980’lerden başlayarak 2000’li yılların başına kadar Kürt sorunundan
kaynaklanan bir çatışma dönemi yaşadı. Ayrıca Yunanistan, Kıbrıs ve diğer
komşularıyla ilişkileri hep gergindi. Bu nedenle ağır bir silahlanma yükü
altına girdi ve yüzlerce milyar doları Kürtlere karşı yürüttüğü kirli savaşta
harcadı. Böylece kalkınmaya gidebilecek bu dev kaynaklar boşa gitti ve ülkede
işsizlik, yoksulluk büyüdü. Bu savaş yüzünden Türkiye Kürdistanı’nın ekonomisi
ise tümden yıkıma uğradı. Öteden beri hem Türkiye’yi, hem komşu ülkeleri et ve
süt ürünleri bakımından besleyen bu bölgede hayvancılık ve tarım çöktü, bu
alanda Türkiye dışarıya muhtaç hale geldi. Ekonomi bu yükü kaldıramazdı.
Yunanistan’da da ekonomik krizin ortaya çıkışında
benzer nedenler vardır. Orada Kürt sorunu benzeri bir iç sorun olmasa da,
Kıbrıs’ta ve Ege’de Türkiye ile yaşanan gergin durum nedeniyle Yunanistan
habire silahlandı ve kalkınmaya ayırabileceği önemli fonlar böylesine verimsiz
bir alana aktarıldı.
Oysa Yunanistan AB’ye üye olduktan sonra birlikten
önemli fonlar almıştı. Ülkeyi ekonomik krizden kurtarmak için AB kesenin ağzını
daha da açmış ve söz konusu krediler 360 bin Euroya ulaşmıştı. Yaklaşık bir
trilyon TL ... Yunanistan gibi 10 milyon nüfuslu küçük bir ülke için bu para
dev bir kaynaktır. Ama ülkeyi düne kadar yönetmiş olan merkez partileri bu dev
kaynağı kalkınmaya yönlendiremediler. Kaynaklar bir bakıma çarçur edildi.
Tarım, deniz taşımacılığı ve turizm alanındaki iyi olanaklarıyla bile pekala
ayakta kalabilecek bu ülke, söz konusu nedenlerle ağır bir ekonomik krize
girdi. Ekonomik yük yoksullara bindi, sosyal haklar kısıtlandı ve kitleler sokağa
döküldü.
Yunanistan solunun bir kesimini çatısı altında
toplayan Syriza bu durumu iyi değerlendirdi, silahlanmaya karşı çıktı,
emekçilerden ve yoksullardan yana bir programla kitlelerin gönlünü kazandı ve
son on yıl içinde gelişerek 1. Parti haline geldi.
Syriza’nın ana gücünü 1990’lı yıllarda Synaspismos
adını taşıyan radikal Sol Birlik Partisi oluşturuyor. O dönemde Kürdistan
Sosyalist Partisi Genel Sekreteri olarak Yunanistan’a yaptığım ziyaretlerde,
PASOK, Yeni Demokrasi Partisi, Yunanistan Komünist Partisi liderlerinin yanı
sıra, Sinaspismos liderleriyle de görüşmüştüm. Daha 1991’de bu parti
parlamentoda temsil ediliyordu ve lideri Bayan Damanakis’ti. Onlar da bizim
gibi çoğulcu demokratik sistemi ve sosyalizme barışçı geçişi savunuyorlardı. 1999
Şubatı’nda, Rumcaya çevrilmiş olan “Kürtler ve Kürdistan” adlı tarih kitabımın
basımı nedeniyle Atina’ya gittiğimde de Sinaspismos’un yeni Genel Başkanı Nikos
Konstandopulos’la tanışmıştım. Kitabımın tanıtımı için yapılan toplantıya,
birçok parti lideri gibi o da katılmış ve bir konuşma yapmıştı.
Bu parti daha sonra diğer bazı sol partilerle de
ittifaklar kurdu ve bu birlikten Syriza doğdu. Syriza’nın sağladığı bu seçim
zaferi hem Yunan solu, hem de dünya solu bakımından sevindiricidir; kendilerini
kutluyorum.
Syriza’nın ne kadar süre iktidarda kalacağı, ne
ölçüde başarılı olacağı ise ayrı bir tartışma konusudur.
AB ülkelerindeki sosyalist ve radikal sol partiler
Syriza’nın bu zaferinden elbet hoşnutluk duydular ve sol adına umutlar
yükseldi. Öteden beri AB’nin dümenini elde tutan sağ ve merkez partilerinin ise
memnun oldukları söylenemez. Kapitalist sistemin sözcüleri daha şimdiden
Syriza’ya şans tanımıyor ve iktidardaki ömrünün kısa olacağını söylüyorlar.
Elbet, Syriza’nın dünyanın bugünkü koşullarında ve
bir AB ülkesi olan Yunanistan’da tek başına sosyalizmi kurması beklenemez. AB
ile bağları koparıp atması, borçları toptan reddetmesi de… Belli ki borçlar
konusunda AB kurumları ile bir uzlaşma yolu arayacaktır. Ama kitlelerin
yararına ve onları memnun edecek iyi işler yapabilir; bu küçük ülkeye ağır bir
yük olan silahlanma yarışını durdurabilir; yoksulların durumunu, sosyal hakları
iyileştirebilir. Bu ve benzeri işler ise merkez partilerinin kötü yönetimine,
kaynakları zenginlerden yana har vurup harman savurmalarına karşılık iyi bir
örnek olur ve Syriza’nın mevcut desteği korumasını, hatta büyütmesini
sağlayabilir.
Öte yandan tek başına hükümeti kuracak çoğunluğa
sahip olmadığı ve sağcı-milliyetçi ANEL partisiyle koalisyon kurduğu için
sıkıntılar da yaşayabilir. Nitekim bu sıkıntı daha ilk günlerden kendini
gösterdi. Syriza Başkanı Tsipras (Çipras) Türkiye halkına barış için işbirliği
çağrısı yaparken, ANEL mensubu Savunma Bakanı Panayiotis, on yıl önce yaşanan
Kardak Kayalıkları krizini tazeler biçimde oraya çiçek koyma şovu yaptı. Bu
nedenle Ege’de hava yeniden gerildi, hücumbotlar ada çevresine yığıldı, Türk ve
Yunan uçakları it dalaşına girdi.
Özetle söylersek Syriza’nın işi kolay değil; ama
ustalık da zor olanı başarmak. Bu ustalığı gösterip gösteremeyeceği ise zaman
içinde görülecek.