• Ana Sayfa
  • »
  • Reyhanlı, İçki Yasası, Gezi Parkı ve Yavuz Selim…

Reyhanlı, İçki Yasası, Gezi Parkı ve Yavuz Selim…

Yanlışı tekrarlamak marifet değil. Esat’ı eleştirenler ona benzememeli. Bu ülkeye gerekli olan özgürlük ve demokrasidir. Kemalistler çok renkli toplumu tek renge boyamak istediler ve bu ülkenin 90 yılına mal oldu. Şimdi ayni şeyi AK Parti denememeli.

Reyhanlı patlamasının hemen ardından hükümet, daha gerekli araştırma yapılmadan hedef gösterdi ve bu eylemi Esat’a bağlı El Muhaberat’a yükledi.

 

El Muhaberat bunu yapamaz mı? Yapabilir tabi. O da pek çok ülkenin “muhaberatı” gibi acımasızdır, işine gelen ve gücünün yettiği eylemleri yapar ya da yaptırır.

 

Ama bu işte çıkarı olan başkası da yapmış olamaz mı? Nitekim ben, “Reyhanlı Olayının Arkasında Kim Var?” başlıklı yazımda buna işaret ettim, Türkiye ve ABD’yi savaşın içine çekmek isteyen Suriye muhalefeti veya onun içindeki bazı güçler, örneğin El Kaide bunu yapmış olabilir dedim; öteki ihtimallerin yanı sıra buna da işaret ettim.

 

Hükümet sözcüleri bu ihtimali ileri sürenlere pek öfkelendiler, hedef şaşırtmakla suçladılar.

 

Ama ilginçtir, çok geçmeden Jandarma istihbaratının bazı belgeleri internete döküldü ve bunlar, eylemden epeyce önce, Suriye muhalefetinin bir parçası olup rejime karşı savaşan El Kaide yanlısı El Nusra örgütünün Türkiye içinde bazı terör eylemlerine hazırlandığını saptamışlardı.

 

Ayrıca hem MİT’in hem Emniyet’in günler, hatta aylar öncesinden eylemi yapan kişilerle ilgili bilgi sahibi oldukları ve onları izledikleri anlaşıldı… Öyleyse bu kişiler neden zamanında yakalanıp eylem önlenmedi?

 

Bunun izahı zordur…

 

Üstelik bundan bir hafta kadar önce Adana’da sarin gazı ile yakalananların El Nusra mensubu oldukları ve çok daha etkili bir terör eylemine hazırlandıkları anlaşıldı.

 

Reyhanlı olayı böylesine yoğun tartışma konusu iken içki meselesi gündeme düştü. Ardından Taksim Gezi Parkı olayı ve 3. Boğaz Köprüsü’nün adı!

 

Acaba, zaman zaman ileri sürüldüğü gibi, bunlar gündemi değiştirme çabası mı?

 

İçki ile ilgili olarak alel acele çıkarılan yasa, acaba salt yurttaşları içkinin kötülüklerinden korumak gibi iyi niyetli amaçlar için mi, yoksa dini inançlar gereği içkiye duyulan tepki ve öfkenin ürünü mü?

 

Elbet kimi insanlar dini inançları nedeniyle, kimileri başka nedenlerle alkollü içkilere karşı olabilirler ve kullanmayabilirler. Yönetimler de yurttaşlarını alkollü içkilerin kötülüklerinden korumak için belli düzenlemeler yapabilir. Ama bu belli ölçüleri aştığı zaman, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın da son TÜSİAD toplantısında söylediği gibi, başkalarının hayat tarzına müdahaleye dönüşür ve vicdanları yaralar.

 

Bu endişe yersiz değil. Son düzenlemenin gerekli sınırları aştığı ve kimseye zarar vermeden alkol kullanımını bile engellemeye çalıştığı görülüyor.

 

Bu zamanda bu tür önlemler kendi yaşam tarzını başkasına dayatmadır.

 

Peki, yerine bir zamanların Topçu Kışlası’nı yeniden dikmek için Taksim Gezi Parkı’nı söküp bu yeşil alanı yok etme inadına ne denir? “Ben böyle buyurdum, dediğim olacak!” deyip buna karşı çıkan binlerce insanın çağrısına kulak tıkayıp, onları coplarla, biber gazlarıyla, gaz bombalarıyla dağıtıp?.. Üstelik konu mahkemelik olup 1. İdare Mahkemesinde görülmekte iken?.. Bilirkişi raporunda, söz konusu düzenleme için Tabiat Varlıklarını Koruma Komisyonu’nun onayının gerektiği ve böyle bir onayın olmadığı belirtilmişken?..

 

Özetle, hükümet ve belediye, Gezi Parkını bozmakla aynı zamanda yasa dışı bir iş yapmakta…

 

Bu iş üstelik sözde tarihi eserleri koruma adına yapılıyor. Peki orada Osmanlı topçu kışlası yerine bir Bizans eseri olsaydı aynı çaba gösterilir miydi?

 

İstanbul’un ortasına topçu kışlası değil, park yaraşır.

 

Bunların üstüne bir de yaraya tuz basar gibi, şu 3. Köprü’nün adı geldi.

 

Bu Köprü aslında, bizzat Erdoğan’ın da belediye başkanı iken karşı çıktığı, büyük doğa tahribatına yol açacağı için “yapılması cinayet olur” dediği köprüdür. Bu yetmezmiş gibi, bir de adına Yavuz Sultan Selim Köprüsü denmez mi? Yani bu ülkedeki Alevi nüfusun haklı olarak öfke ve nefretle andığı, on binlerce Aleviyi kıyımdan geçirmiş padişahın adı…

 

Şimdi onlarca muhafazakâr kalem erbabı ve hükümet yandaşı, bu ismi savunmak ve tarihi gerçekleri çarpıtmak için seferber olmuş durumda. Efendim, Yavuz Selim imparatorluğa büyük hizmetler etmişmiş… Mısır’dan Halifeliği getirmişmiş… Alevi kıyımı yaptığı bir rivayetmiş, sadece bazı Şah ajanlarını haklı olarak öldürmüşmüş…

 

El insaf yani!

 

Bre efendiler ve hanımlar!

 

İmparatorluğu üç misli genişletse, Halifeliği Mısır’dan gasp edip getirse ne yazar? İmparatorluğun büyümesi kimin yararına, kimin zararına? Bir hanedan bununla yükselmiş, onun çevresinde bir saray erkânı ikbal bulup saltanat sürmüş olabilir. Ama bundan Anadolu’nun -Türkler de dahil olmak üzere- bir kullar yığını sayılan, canları saray nezdinde beş kuruş etmeyen halklarına ne?

 

Bu büyüme, yani fetihler olurken Anadolu, Arabistan ve Balkan halklarının neler yaşadıklarını, canlarına nasıl kıyıldığını, mallarının nasıl talan edildiğini, kadınlarının ve çocuklarının nasıl köleleştirildiğini de bilmez misiniz?

 

Tarihe fatihlerin ve hanedanların değil, bir de fethedilenlerin ve köleleştirilenlerin gözüyle bakın.

 

Sonuç olarak diyeceğim şu: AK Parti ve yandaşları yanlış uygulamalar içindeler ve bu gidişle kendi karşıtlarına dönüşecekler. Bu hal ve gidiş onlara, son on yılda attıkları olumlu adımlarla kazandıkları puanları hızla kaybettirecek.

 

Bir dönemin elit azınlığı, Kemalist ideolojinin mensupları, tekellerinde tuttukları iktidar gücüne dayanarak -ki bu asıl olarak militarist güçtü- bildiklerini okudular; Batı’dan kopya ettikleri kendi hayat tarzlarını dayattılar; halkın değer yargılarını, kültürel değerlerini, dil ve inançlarını, yakınmalarını ve itirazlarını hiçe saydılar. Onların sesine kulak vereceklerine taleplerini zorla bastırdılar. Şimdi de Parlamento’daki parmak çoğunluğuna ve iktidar gücüne dayanarak yaptıklarıyla, AK Parti ve yandaşları benzer bir görüntü veriyorlar. Seçimle gelmiş olmak onlara bu hakkı verir mi?

 

Kanun yapıcı yerde olunca ve parmak sayısı buna yetince bildiğini yapmak çoğunluğun diktatörlüğüne varır. Bunu yasaklarla, polis copu ve biber gazı sayesinde hayata geçirmek belki mümkündür. Ama nereye kadar?

 

Yanlışı tekrarlamak marifet değil. Esat’ı eleştirenler ona benzememeli. Bu ülkeye gerekli olan özgürlük ve demokrasidir. Kemalistler çok renkli toplumu tek renge boyamak istediler ve bu ülkenin 90 yılına mal oldu. Şimdi ayni şeyi AK Parti denememeli.

 

Tek renk olunca ha haki olmuş ha yeşil, hiç fark etmez.

dengekurdistan

Diğer Yazıları
  • PAYLAŞ
  • İzlenme : 2149

YORUMLAR (1)

yeni bir ürünü ya da bir şeyi almak, diğer insanları yok saymaktır. Bu yok sayma diğer insanları harekete geçirir ve böylece bir tüketim çılgınlığı döngüsü oluşur. böylece de kapitalizm amacına ulaşmış oluyor..19.07.2015 02:10

YORUM EKLE

Misafir olarak yorum yapıyorsunuz. Üye Girişi yapın veya Kayıt olun.
Yasal Uyarı​ Yazarın yazıları, fikir ve düşünceleri tamamen kendi kişisel görüşüdür ve sadece kendisini bağlar. Haber ve Köşe yazılarına yapılacak yorumlarda yorum yapan kişi yasal sorumludur. Sitemiz yorumlardan yasal sorumlu değildir.