Daha önce yazmıştım: Birçok gazete ve haber ajansı
benimle yaptıkları söyleşileri fena halde çarpıttıkları, ya da görüşlerim
hoşlarına gitmediği için tümden vermediklerinden, epeyce bir zamandır gazete ve
ajanslara demeç vermiyorum, söyleşi yapmıyorum.
Bu söyleşilerden
biri Sabah Gazetesi ile geçen Nisan ayında yapılmıştı ve yayınlanmadı.
Daha sonra onu “Yayınlanmayan Bir Röportaj”
adıyla, 10 Haziran’da, Dengê Kurdistan sitesindeki köşemde yayınlamıştım. Yine
bu söyleşilerden biri de 7 Haziran Seçimleri’nin ardından Bugün Gazetesi Haber
Müdürü Erkan Acar ile yapılmıştı; bu da yayınlanmadı. Aradan çokça zaman geçti.
Şimdi, bu söyleşide dile getirdiğim bazı kaygılar, Türkiye’nin Ortadoğu
batağına sürüklenme ihtimali gerçekleşiyor. En azından bu yönde küçümsenmeyecek
gelişmeler var ve bizzat Türk politikacıları ve kanaat önderleri içinde birçok
kişi bunu dile getiriyorlar. Bu nedenle arşivimde bir köşede duran ve aynı
zamanda, HDP’ye ve Kürt sorununun çözümüne ilişkin görüşlerimi içeren bu
söyleşiyi de okurlara sunmayı uygun buldum:
ORTADOĞU
BATAĞINI TÜRKİYE’YE TAŞIMAK
–Türkiye’nin Suriye sınırında Azez Cerablus
hattının güvenliği için TSK’nın Suriye’ye girme seçeneğini nasıl
değerlendiriyorsunuz. Bugün içeri girme olacağı söyleniyor. Ama fırtına
toplarıyla müdahale edileceği söyleniyor. Bu neye yol açabilir?
Hükümet, Suriye krizinin başından beri yanlış bir
politika izledi ve bu ülkedeki iç savaşa adeta taraf oldu. Diğer bir deyişle
komşuda çıkan yangına körükle gitti. AK Parti hükümeti politikasını Esad’ın
gitmesi üzerine odakladı ve rejime karşı savaşan cihatçılara açık destek verdi.
Oysa Esad’ın yerine kimin geleceği de önemliydi. Nitekim süreç içinde El Nusra
ve IŞİD gibi radikal İslamcı örgütler öne çıktılar ve bölgeyi kana ateşe
boğdular. Bunu gören ABD ve öteki uluslararası güçler Suriye politikalarını
değiştirdiler. Türk hükümeti ise bildiğinden şaşmadı.
Türk hükümetinin Suriye politikası bir yanıyla
Esad’ı devirme üzerine odaklanmışsa, diğer yanıyla da Kürtlerin bu ülkede
otonom veya başka türden bir statü elde etmelerini engellemeye yönelik.
Başından beri Suriye’ye askeri müdahale ve sınırda güvenli bölge oluşturma
isteğinin bir nedeni de bu. Nitekim sınıra IŞİD’in yerleşmiş olmasından hiç de
tedirgin olmazken, Kürtlerin IŞİD’i sınır boyundan kovmasından büyük ölçüde
tedirgin olmakta. Son operasyon girişimi de bu nedenledir.
Böyle bir müdahale son derece yanlış olur ve
yaratabileceği sonuçlar bizzat Türkiye bakımından da son derece yıkıcı
olabilir. Bu Ortadoğu batağına sürüklenmek ve bir bakıma batağı Türkiye’nin
içlerine taşımaktır.
Hele hele genel seçim daha yeni yapılmış ve yeni
hükümet daha kurulmamışken mevcut hükümetin, yangından mal kaçırır gibi
böylesine riskli bir karar vermesini, bu aceleyi ve telaşı anlamak zordur.
Komşuda ve bölgede barış ve çözüm isteniyorsa
yapılacak iş bu değil. Suriye iç savaşında taraf olmaktan vazgeçip, tarafların
bir barış masasında bir araya gelmesine ve uzlaşmalarına yardımcı olmak, bunun
için çaba göstermek gerekir.
–HDP’nin 7
Haziran seçimleri sonrasında aldığı sonucu nasıl değerlendiriyorsunuz?
HDP % 13 oyla barajı aştı ve iyi bir sonuç aldı.
Bu HDP için bir başarıdır elbet. Ama aynı zamanda AK Parti’ye tek başına
hükümet kurma olanağı vermemek için seferber olup HDP’yi destekleyen AK Parti
karşıtlarının başarısıdır. Bu olmasaydı HDP’nin salt kendi gücüyle barajı
geçmesi zordu. Diğer bir deyişle, baraj bir engel olarak konmuşken HDP
bakımından başarının nedeni oldu. Böylesine yüksek bir baraj demokrasi
açısından ciddi ayıptır ve bir an önce kaldırılması gerekir.
MADEM KARDEŞİZ,
EŞİTLİK TEMELİNDE BİR ÇÖZÜM BULALIM
–HDP’nin
barajı aşması ile birlikte AKP’nin çözüm sürecine bakış açısında bir değişiklik
olduğuna inanıyor musunuz? AKP’nin HDP’ye yönelik bakış açısındaki değişikliği
nasıl değerlendiriyorsunuz?
AK Parti’nin “çözüm” sürecine bakışı şimdiye kadar
neydi, öncelikle buna bakmak lazım. Bence ortada gerçek bir çözüm süreci yoktu,
hükümet bununla PKK’ye silah bıraktırmaya çalışıyordu. Bunu ta başından beri
dile getirdim. Bizce de PKK silah bıraksın, bu aşamadan sonra silahların
kimseye, özellikle de Kürt halkına bir yararı yok, hatta yalnızca zararı var.
Ama salt bununla Kürt sorunu çözülmüş olmaz. Kürt sorununun çözümü Kürt
halkının tüm temel haklarının tanınmasıyla mümkündür ve bu da eşitlikçi bir
çözümdür, bize göre federasyondur.
Bundan böyle AK Parti-HDP ilişkileri nasıl olur,
birbirlerine nasıl bakarlar, bilemem. Bence bu o kadar önemli de değil. Kürt
sorununun çözümünü hükümetle HDP arasındaki dar alana sıkıştırmak doğru değil.
Bu sorun ne HDP ile ne de Öcalan’la veya PKK ile çözülebilir. Çünkü Öcalan ve
PKK’nin de bir çözüm projesi yok. Öcalan yakalanıp Türkiye’ye getirildiği
günden beri Kürt halkının geçmişte savunur göründüğü tüm temel taleplerini terk
etmiş ve devletin hizmetine girmiş durumda. Partisi de onu izliyor. Yapılan iş
Kürtleri oyalamak ve Kürt hareketini tümüyle teslim almak, pasifize etmektir.
HDP de bu işteki son halkadır. HDP programında Kürt halkıyla ilgili hiçbir
talep yok.
Böylece “Türkiyelileşiyormuş…” Hayırlı, uğurlu
olsun! Ama böyle bir partiyi Kürt halkının temsilcisi saymak uyanıklığı da
inandırıcı olmaz.
Kürt halkının gerçek taleplerini dile getirenler
ancak onu temsil ederler. Partimiz HAK-PAR bugün parlamentoda temsil edilmese
de böyle bir partidir. Bizim gerçekçi bir çözüm projemiz var; bu Kürt halkını
özgürleştirir, Türkiye’ye barış ve demokrasi getirir. Devlet eski yanlış
politikalara; baskıya, oyunlara, tuzaklara, oyalamaya son versin. Hükümet
bizimle otursun. Hemen yarın oturup konuşalım ve pek çok uygar ülkenin yaptığı
gibi federal çözümle bu işi bitirelim.
Çözüm projesini ve yararlarını Türklere, Kürtlere,
ülkemizin tüm insanlarına TV ekranlarında ve meydanlarda açık açık anlatalım.
Eminim ki halk bunu destekleyecektir.
Madem kardeşiz, kardeşçe, eşitlik temelinde bir
çözüm bulalım. Madem etle tırnak gibiyiz, et de var olsun, tırnak da; bir arada
özgürce yaşasınlar.
Söyleşinin yapıldığı tarih:
29 Haziran
2015